20 m2’lik odadan zirveye / Dünya şampiyonu Ramil Guliyev’in hikayesi

Sportbox / Özel Röportaj

Ramil Guliyev’in hikayesi 1990 yılında Bakü’de imkanları çok kısıtlı bir ailede başlıyor. Babasının tek maaşı ile geçinmeye çalışan aile uzun yıllar 4 kişi 20 metrekarelik odada oturuyor. Hatta çoğu zaman günde sadece 1 öğün yemek yiyebildikleri bir düzenden bahsediyoruz. İşte Ramil Guliyev bu imkansızlıklar içerisinde kendisini var edebilmiş, atletizmde Avrupa ve Dünya şampiyonlukları kazanmış bir isim. Avrupa ve Dünya Şampiyonu Ramil Guliyev, doğduğu topraklardan geldiği sürece kadar tüm detayları Sportbox’a anlattı…

Guliyev, spor hayatına direk olarak atletizmle başlamıyor. Önce yüzme ve jimnastikle de uğraşan Guliyev, boyu bir anda uzamaya başlayınca spor lisesindeki hocaların yönlendirmesiyle branş değiştiriyor. İlk olarak Azerbeycan’da çok popüler olan güreş, boks ve judo gibi branşları deniyor. Hatta bir ara futbola da kalıyor ama sonrasında eski atlet olan babası tutuyor kolundan, atletizme getiriyor. Hocalar beğenince hemen ertesi gün yarışa katılmasını istiyor ama Guliyev nasıl koşması gerektiğini bilmiyor. Jimnastikçe bir yarışmaya katılmak için yıllarca çalışırken, burada bir günde yarışacak olması çok garip geliyor. Ancak ertesi günkü yarışı çok kolay bir şekilde kazanınca, üstelik bu raış Yıldızlar Bakü Şampiyonası olunca, atletizm hoşuna gitmeye başlıyor. Böylece Guliyev atletizm dünyasına da ilk adımı atmış oluyor.

Guliyev bir yandan spora giderken bir yandan maddi yetersizliklerle de boğuşmak zorunda. Ailesinin durumu iyi değil, kendisi de sporcu olduğu için iyi beslenmesi gerekiyor ama bu pek mümkün olmuyor. O günleri şöyle hatırlıyor:

GÜNDE TEK ÖĞÜN YEMEKLE YÜRÜYEREK İDMANA

“Zor zamanlar yaşadık. Ben spora gideceğim, oradan derse gideceğim ama dolmuşa param yok. Erkenden kalkıp mecburen yürüyordum. Mesela yemek sadece günde bir kere yiyordum, çünkü başka paramız yoktu yemek almaya. Ama aşağı yukarı etrafımdaki herkes benzer yaşıyordu. Başka hayatları sadece televizyonlarda görüyordum. Amerika filmleri izlerken, çok fakir bir aile gösteriyorlar ama arabaları var, müstakil evde yaşıyorlar, çocukları sabah derse bırakıyorlar. Biz de 4 kişilik aile ufacık 20 metrekarelik bir evde oturuyoruz. Televizyonları izleyince ‘bunlar fakirse bizim zenginler onların fakirleri’ dediğimizi çok iyi hatırlıyorum.”

Guliyev atletizmde ciddi başarılar kazanıp zamanla dereceler de gelmeye başladı maddi durumları da düzelmeye başlar. Aynı anda Azerbeycan’da da durum iyiye gitmektedir. Guliyev uluslararası yarışmalara katılmaya başlar, dereceler elde eder ve sonra artık iş tamamen profesyonelliğe gider.

FENERBAHÇE VE TÜRKİYE GÜNLERİ

2009 yılına kadar Azerbaycan adına yarışan Guliyev, aynı yıl Fenerbahçe’ye gelir. O günleri şöyle anlatıyor:

“Azerbaycan’da bir destek olmadığı için şartlar buradan biraz daha kötüydü. Zaten ben 2005 yılından beri Türkiye’ye geliyordum, kamp yapılıyordu çünkü Atletizm Federasyonu bize kardeş ülke olarak destek veriyordu. Çok yarışlara katılıyorduk. Sürekli buraya geldiğimde ve şartları gördüğümde ‘burada daha iyi derece yapabilirim, daha büyük bir şeyler yapabilirim’ diye inanıyordum. Fenerbahçe Spor Kulübü’nde bir sözleşme yaptıktan sonra belki benim Türkiye’ye gelmeme aracılık yaparlar diye rica ettim. Fenerbahçe Spor Kulübü de bana büyük bir destek vererek burada spor yapma imkanı sundu.

3 sene boyunca ben ülke adına yarışamadım, bireysel olarak yarışıyorduk. Ama o sıkıntıları atlattıktan sonra 2013 yılından itibaren resmi olarak Türkiye adına yarışmaya başladım.”

İLK KAZANDIĞI PARA

Guliyev ilk kazandığı parayı da hatırlıyor. 2005 yılında Burhan Felek Stadı’nda düzenlenen bir moral yarışına katılıyor. Aynı zamanda ilk kez kendi ülkesinin de dışına çıkmış oluyor. Gelmeden önce de annesi sağdan soldan borç alıp oğlunun cebine 40 dolar koyuyor, yanında biraz parası olsun diye. Guliyev o yarışı kazanınca kendisine ilk olarak iyi bir ayakkabı alıyor, eve dönünce de 70 dolar para bırakıyor. Annesinin mutluluğunu da halen bugün gibi hatırlıyor.

Guliyev’in atletizmde seçtiği 200 metre branşı aslında çok zor bir branş. Kısa mesafe koşularda genelde Amerikalı ve Jamaikalı sporcular hakim. Beyaz atletlerin başarıları ise parmakla sayılacak kadar az. Şöyle anlatıyor:

200 METREDE BİR BEYAZ ATLET

“Bana sürekli ‘sen yanlış bir dal seçmişsin, 800 metre olabilir, 1500 olabilir ya da 400- 400 engel olabilir ama bunu yapma, Avrupalı atletler bu dalda madalya alamaz’ diyorlardı. 1991 miydi, hatırlamıyorum tam, Yunan bir dünya şampiyonu dışında beyaz Avrupalı atlet hiç olmamış. Ama ben kendime inanıyordum ve babam da bana sürekli ‘kendine inanırsan her şeyi yaparsın, bu dünyada yapamayacağın iş yok’ derdi. Belki 1, 5 senede olmayabilir 15 senede de olsa yaparsın. Sadece inanmak gerekir. Çünkü her sene tecrübe kazanıyorsun, bilgin artıyor ve zirveye yaklaşıyorsun. Spor veya başka bir şey, hiç fark etmez, sadece inanmak ve sürekli yapmak gerekiyor. Ben çok yoğun çalışıyordum, en zor anlarda babamın sözleri aklıma geliyordu, inan ve yap.

Ben Avrupa ve Dünşa Şampiyonu oldum ama halen daha söylüyorlar. Kötü yarıştığım anlarda arkadan duyuyorum, ‘bu çocuk bir daha yapamaz, artık bunun yaşı geldi’… İşin kötüsü insanlar da inanıyor, yanıma gelip ‘sen yapamazsın’ demeye başlıyorlar. Yarışta yapamazsan dersiniz ki, ‘burada yapamadım tamam ama diğer yarışlarda görürsünüz.’ Ben desem ki ‘ben bir daha yapamam, bir daha yapmak istemiyorum’, o tamam ama onun dışında ben yapacağım dedimse yapacağım bunu. Sadece inanmam gerekiyor.

Ben yaptımsa başkaları da yapar, herkes yapabilir, sadece inanmak gerekiyor. Ben de bunu herkese göstermeye çalışıyorum. Ben başarabildim ama tabi ki de bir takım çalışması olması gerekiyor. Yanındakiler ve etrafın sana ne kadar destek verirse ve sana inanırsa sen şampiyon olursun. Yalnız sporcu başarılı olamaz. “

BİR SPORCUNUN HAYATI: ÇALIŞMA VE DİSİPLİN

Guliyev spor hayatını anlatırken, çalışma ve disiplinin önemine vurgu yapıyor. Sporcuların her şeyi bırakıp sadece spora odaklı yaşamaları gerektiğinin altını çizen Guliyev, şöyle devam ediyor:

“Spor hayatı bildiğimiz farklı bir hayat. Benim bütün hayatım kampta geçiyor. Her şeyin saati belli. İstediğin yemeği yiyemiyorsun, sürekli her şey menü oluyor. Menü derken bizim diyetisyenler yazıyor bunu. Gezmelere gitmiyoruz, çünkü zamanımız yok. Bizim sadece idmanla işimiz bitmiyor. Rehabilitasyon ve tedavi sürecimiz oluyor, sürekli tedavi oluyoruz. Ağır ve yoğun bir tempoyla çalıştığımda mutlaka bir yerlerin atıyor. Eklemler, sırtın, belin, omuzun, ayağın ağrıyor ve sürekli tedavi görmen gerekiyor. Ağrı başlayınca tedavi görmezsen bir süre sonra sakatlanır orası. Sakatlanmaması için önlem almak gerekiyor.”

4 SALİSE İÇİN 4 YILDIR ÇALIŞIYORUM

Sahada da her bir salise çok önemli sporcu için. Mesela 10 net koştun, 9.99 koşacaksın, arada bir salise var ama sen onu başarırsan çok elit bir sporcu seviyesine çıkıyorsun. Bazıları hayat boyu çalışıyor o 1 salise için. Her salise için çok ciddi çalışıyoruz. Şu anda en iyi derecem 19.76, 2018’de yapmıştım. Avrupa rekoru da 19.72. Ben şimdi o rekoru kırmak için durmaksızın çalışıyorum. Belki seneye, belki bu sene kıracağım. O 4 salise için tam 4 yıldır çalışıyorum.

Zirveye çıkmak çok değişik bir his. Aslında madalya kazandıktan sonra bir boşluk hissediyorsun. 20 sene bunu başarmak için çalışıyorsun, başardıktan sonra artık bu hedef bitti. Yani böyle bir boşluk geliyor. Sadece bende de değil, çok sporculardan duydum bunu. Kendine başka bir hedef koyman gerekiyor. Benim de hedefim olimpiyat şampiyonluğu. Bütün hayatım boyunca o madalyanın hayaliyle yaşadım ve artık son adım kaldı diyebiliriz. 2024 Olimpiyatları’nda inşallah orada son kere deneyeceğiz.”

“BABAMA VERDİĞİM SÖZÜ TUTTUM”

Ramil Guliyev’in hayatta en mutlu olduğu anların başında 2018 yılında 200 metrede Dünya Şampiyonu olması geliyor. Aslında bu daha çok, 2010 yılında vefat eden babasına verdiği sözü yerine getirebilmenin mutluluğu. Babası oğlunun dünya şampiyonu olacağına hep inanmış ve bunu da hep dile getirmiş. Guliyev de 2009 yılında dünya atletizm final yarışından sonra babasına verdiği sözü yerine getirmenin gururunu yaşıyor.

Guliyev’in yaşadığı en üzücü anlardan birisi ise geçtiğimiz yıl yapılan olimpiyatlar. Şöyle anlatıyor:
“Olimpiyatlardan önce deneme idmanları yaptık, beni çok formdaydım ben ama aşı olduktan sonra beni çok kötü bir duruma soktu. Düşünsenize pandemiye rağmen iki sene çok yoğun tempoyla çalıştık, dereceler gayet iyi ama maalesef aşı çok olumsuz etkiledi performansımı. Tamamen kaybettim…

Ama artık benim hedefim 2024 olimpiyatları. Şu an bütün programı ona göre yapıyorum. Hayatımda çok şey yaşadım, bazı anlar oldu ki artık bitti gibi, yapamazsın dediler. Ama benim zirvem, hedefim var. O yolda her şey olabilir. Belki bir daha böyle bir performans gösteremem ama son durağa kadar gideceğiz. Yolda ne yaşayacaksak fark etmez, bu bir tecrübe, hayat. Hayat bugün bitmiyor, yarın da bitmiyor. En azından bu tecrübeyi başka yerde kullanabilirim, bunu yaşamam gerekir.”

spot_img

SON YAZILAR

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR