Arabaları dönüştürme ustası / Erbakan Malkoç’un Ardahan’da başlayan hikayesi

Ardahan’dan Amerika’ya uzanan bir hayat hikayesi Erbakan Malkoç’un hikayesi. 10 yaşında İstanbul ile tanışan, para almadan yıllarca çırak olarak çalışan Erbakan Malkoç, 15 yaşında kendi atölyesine sahip olup bu tamirhaneyi dünya markası haline getirmeyi başarıyor. Dünyanın dört yanından gelen araçları dönüştürüp kişiselleştiren Dizayn VIP’in Yönetim Kurulu Başkanı Erbakan Malkoç, bir çiftçi ailesi çocuğu olarak başladığı hayatında geldiği noktayı Storybox’a anlattı.

Erbakan Malkoç, arabaları adeta baştan yaratan bir adam, bir araç dönüştürme ustası. Türkiye’de bu işi markalaştıran ilk insanlardan olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ardahan’da 11 çocuklu çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Erbakan Malkoç, çok ciddi bir fakirlikten kendi mesleğinde zirveye çıkmayı bir isim.

Ardahan’da hiçbir şeyi olmayan bir köyde doğduğunu ve ilkokulu kitapları defterleri paylaşarak okuduklarını ve o dönem bile büyük hayalleri olduğunu söyleyen Malkoç’un hayatı anne ve babasının iki ay içerisinde arka arkaya ölmesiyle değişiyor. Belki kader yine onu İstanbul’a sürüklerdi, bu bilinmez ama yaşadığı bu acı İstanbul sürecini hızlandırıyor. O sırada abileri İstanbul’da olan Malkoç hemen megakentin yolunu tutuyor. İstanbul’a geldiğinde ise gördüğü otomobiller kendisini çok etkiliyor. Elbette ki öncesinde hiç araba görmemiş değil ama bu kadar çok model arabayı aynı anda görmesi onu çok heyecanlandırıyor.

PARASIZ PULSUZ ÇIRAKLIK DÖNEMİ

İlk geldiği yılları şöyle anlatıyor:

“Köy çocukları çabuk büyüyor, yoklukta olgunlaştırıyor. Çok şeyin farkındaydım. Bizde at arabası bile lükstü. İstanbul’a geldim ama abimin de durumu iyi değil. Çalışmam gerektiğini anladım. Abimle konuşurken bana ‘ne yapmak istiyorsun’ dedi, ben de ‘otomobil tamirhanesinde çırak olmak istiyorum.’ dedim.

Aldı beni Yeşilyurt’ta bir tamirhaneye götürdü. İşin halloldu dedi abim ama para yok. Ben hiç istemedim o zaman, para yoksa işi ne yapayım? Abime ‘Bana bir ayakkabı boya sandığı al, bak ben nasıl para kazanıyorum o zaman’ dedim. Abim de döndü bana dedi ki; ‘Oğlum otomobil duyunca gözlerin içi aydınlanıyor. Ben senin boynuna boya sandığını asamam.’ Abimin bana o sözü söylemesinin üzerinden 30 yıl geçti. Çok büyük bir vefa borcu oluştu ve ben 30 yıldır o sözün karşılığını ödeyemiyorum.”

USTALARDAN DAYAK YİYEN MUCİT

Malkoç tamirhaneye başlar ama süreç ağır ilerlemektedir. Köy çocuğu Erbakan şehir hayatına uyum sağlamakta biraz zorlanmaktadır. Hatta içinde mucitlik dürtüsü yüzünden ustalarından bir de dayak yemektedir:

“İcat çıkardığım için dayak yedim ben. Mucitliğe başladığımda hiçbir şey yoktu otomobillerde. Bu sefer ustalarla çatışma başladı. Kaçak biniyoruz trene bilet olmayınca onlardan dayak, ustadan dayak. Hep böyle geçti çocukluğum.

Orada çalışıyorum ama hala para pul yok. Artık bazı şeyler zoruma gitmeye başlamıştı. Çünkü trende yakalanmak hoş değil. Ama o sıralar devamlı arabalar üzerinde denemeler yapıyorum. Devamlı fırça yiyorum, devamlı beni kovup tekrar alıyorlar. en son dayanamadım ve helallik isteyip ayrıldım. Hemen Yeşilköy’de gittim, Murat Abi diye bir abimiz vardı, bana iş verdi ve beraber başladık. İlk paramı da orada kazandım.

HERKES BANA GÜLÜYORDU

1992 yılının 4. ayında, daha 15 yaşındayken ilk atölyeme sahip oldum. Daha o yaşta otomobiller üretmek istiyorum, en iyi teknolojiyi kullanmak istiyorum. Zamansız ve mekansız, eskimeyen tasarımlar yapmak istiyorum. Ben bunları söylerken herkes bana gülüyordu.”

Araç dönüştürme işine giren Malkoç, yavaş yavaş güzel paralar kazanmaya başlar. Önce yaptığı araçlar İstanbul’da meşhur olur, arakasından yurtdışından bile dönüştürdüğü araçları görmeye gelmeye başlarlar. Şöyle anlatıyor:

DÖNÜŞTÜRÜP 5 KATI FİYSATINA GERİ SATIYOR

“Düşünün 90 lı yıllar. Bizim gibi bir tane daha yok. Mesela Ferrari’yi sokak ortasında söküyorsunuz, insanlar bakacağım diye kaza yapıyor. Dönüştürüp para kazanıyordum. Biz insanlara yapılmayanı sunduk bu işte. Ortaya bir fark koyarsanız insanlar gelmeye başlıyor. Biz hava, deniz ve kara araçlarını kişiselleştiren ve dönüştüren bir firmayız. 2000 yılında dönüşüm konusunda çok nettim. Hava ve deniz araçlarını da dönüştüreceğim dedim, bana ‘sen kimsin daha dün köyden geldin’ dediler.”

Keyifle kullandığınız aracı dünyada eşi olmayan bir araca dönüştürüyoruz. Dönüşüm üzerine en önemli şirketlerden biriyiz. Mesela dünyanın en otomobil üreticisinin ürettiği aracı dönüştürüp onun ülkesine beş katı fiyata geri satarız.”

Erbakan Malkoç yıllar içerisinde araçları dönüştüre dönüştüre Türkiye’de yeni bir sektörün yolunu açar. Aklı hep mucitlikte olan ve yapılmayanı yapmaya çalışan Malkoç, iş hayatına başladığı günden bu yana sıra dışı projeler yapan bir insan olduğunu vurguluyor. Otomobiller üzerinde 300’e yakın buluşu olan Malkoç’un 3 bine yakın da tasarım tescili var. Halen elinde bine yakın proje olan Malkoç, kişiselleştirilmiş araçlar konusunda haklı bir ün kazanmış. Sadece Türkiye’den değil dünyanın dört bir yanından gelen araçları dönüştüren Malkoç, her başarılı insan gibi elbette çok çalışmış.

Hikayesini anlatırken uykusuz geçen gecelere vurgu yapıyor:

“Başarı zorluklarla mücadele etme sanatıdır. O günlerden öngörebiliyordum. Gecede sadece iki saat uyuyordum, eğer mücadele varsa başarıya ulaşmamanız mümkün değil. Yolda duraklama olur ama kalkıp devam edersiniz. Gelene kadar durma anlarım olsa da vazgeçmedim. Eğer hayalinizden vazgeçerseniz asla başaramazsınız. Bence başarının anlamı mücadele edebilmektir. Ben insanların mücadelesine bakarım. Başarı kesinlikle paraya endeksli değildir. En iyi şekilde yapıyorsan başarılısın.”

spot_img

SON YAZILAR

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR