Tam 95 sene önce Makedonya’dan Türkiye’ye göç eden Ramiz Taşkınlar, Manisa Akhisar’da bir lokantada çalışmaya başladı. Bir süre sonra memleketinin köftesini yapmak için borç harç bir dükkan tuttu. Limon sandıklarını masa yaptı, zücaciyeden çatal, bıçak ödünç aldı. Kısa sürede meşhur oldu ve “Köfteci Ramiz” adıyla anılmaya başladı. Köfteci Ramiz vefat edince, 4 oğlu işi devraldı. 2000 yılında açtıkları ikinci şubeyle büyümeye başladılar. Bugün yurt dışı da dahil olmak üzere 130 şubede hizmet veren dev bir restoran zinciri olan Köfteci Ramiz’in Chefstory’de yayınlanan hikayesini aşağıda okuyabilirsiniz…
Birtan Taşkınlar, Köfteci Ramiz’in 4 oğlundan birisi. Baba Ramiz 1920’li yılların başındaki büyük göçle birlikte Makedonya’dan Türkiye’ye geliyor. Önce Sakarya’ya, arkasından da bereketli ovası ile Akhisar’a yerleşiyor.
Her göç hikayesi gibi onların hikayesi de bir yoksulluk hikayesi aslında. Babası 14-15 yaşlarında memlekete geldiğinde her şeylerini Balkan Topraklarında bırakmış ve Türkiye’ye beş parasız gelmiş. Neyse ki elinden tutabilecek bir amcası var. Hemen onun Akhisar’daki lokantasına gidiyor, ardından da limon sandığından tabureler, sandalyeler ve masalar yaparak köfte satmaya başlıyor.
Makedonya’dan bildiği sokak köftesi lezzetini, farklı bir sunum ile, %100 dana etinden çekilmiş kıymaya sadece soğan ve tuz koyarak yapıp satıyor ve domates, biber, soğan ile birlikte servis ediyor. Hatta başlangıçta o küçük dükkanında kullanacağı çatalı bıçağı bile çevre esnaftan ödünç alıyor. İşte Ramiz’in şimdilerde 130 şubeye ulaşan hikayesi, 1928 yılında açılan o küçük dükkanla başlıyor. Bundan sonrası ise ailece verilen büyük bir savaş, gayret ve emek… Taşkınlar, şöyle anlatıyor:
O ÖNLÜK BİZİM ŞEREFİMİZ
“Bizim ailede 6-7 yaşına geldiğiniz zaman değişmez altın bir kural vardır: Evde oturamazsın, sokakta gezemezsin, dükkana gidip çalışacaksın. Ağaç yaşken eğilir misali babam da beni hayata hazırlamak üzere, diğer tüm çocukların da olduğu gibi 6-7 yaşlarındayken dükkana çağırdı. Ama ben o yaşlarda o beyaz önlüğü üzerime takmak istemedim. Mahallede futbol oynamak varken, arkadaşlarımla gezip tozmak, aylaklık yapmak varken neden çalışayım dedim ve o önlüğü makasla evdeyken annemin gözü önünde kestim. Annem çok kızdı ve babama anlattı. Babam çok otoriter adamdı ama çocuklarına ben dahil hiç bir fiske vurmadı. Sert bakışı vardı, biz ondan bütün dersi çıkarırdık.
Akşam babamdan zılgıt beklerken büyük bir şefkatle ensemden çekerek yanına yaklaştırdı, o önlüğü takacaksın, o önlük bizim şerefimiz dedi. Ben o gün o önlüğü taktım, takış o takış.”
YILLARCA AVUKATLIK YAPTI
Taşkınlar baba mesleğinin yoluna girse de hikaye tahmin ettiğiniz şekilde gelişmiyor. Yani küçük yaşlardan itibaren dükkanı devralıp bu yaşa kadar devam etmiyor, arada çok daha önemli olaylar yaşanıyor. Aklı hep başka işlerde. Özellikle sporu çok sevmesi, ona hep başka kapıları gösteriyor. Şöyle devam ediyor:
“Ben futbolu çok seviyordum, futbolcu olmayı çok istedim ama farklı bir idealim daha vardı, gazeteci olmak. Ben bir kişiye bir haberi ulaştırmak, onun o haberi aldığı sıradaki ilk reaksiyonunu görmek ve onunla mutlu olmak istiyordum. Sporu da sevdiğim için spor gazetecisi olmayı çok arzu ettim. Fakat hayatta her şey istediğiniz gibi gelişmediği için, belki bir soru eksik belki bir soru fazla yaptığım için, İstanbul Üniversitesi Hukuk fakültesini kazandım, orayı bitirdim.
Baba mesleğimiz dışında ayrıca kendim şahsım olarak 27 sene Manisa barosuna bağlı olarak Akhisar’da serbest avukatlık yaptım. Rahmetli olan ağabeyimiz Birol Taşkınlar da İstanbul hukuk mezunudur, birlikte avukat olarak çalıştık aynı zamanda.
Spordan da hiç uzaklaşmadık. Uzun yıllar Akhisarspor’da futbol oynadım, Manisa bölgesinde 7 yıl futbol hakemliği yaptım ve onun dışında Türkiye Futbol federasyonunda da temsilci olarak üst düzey müsabakalarda görev yaptım.”
İŞİN MİLADI 2000 YILI
Köfteci Ramiz’in yerel bir lokanta olmaktan çıkıp Türkiye mal olmasının miladı ise 2000 yılına dayanıyor. O dönem 4 kardeş birleşip bir şirket kurarak bu köftecilik işini devlet karayolu üzerinde, özellikle İstanbul’dan güneye ve Ege’ye inilen çok işlek bir devlet karayolu üzerinde yapmaya karar verdik. Restoranı açarken de çok fazla sayıda şubemiz olsun, çok fazla ciro yapalım çok para kazanalım gibi düşüncelerimiz inanın yoktu. Düşüncemiz, Köfteci Ramiz ismini yaşatıp bu lezzeti isteyen herkese sunmaktı ama asla böyle bir büyüme düşünmemiştik.
Ama aradan geçen yıllarda o kadar fazla talep ve yatırımcı ilgisi oldu ki, 2006 yılından itibaren büyümeye başladık. 2006 yılında franchise olayına girdiğimizde, Türkiye’de hatırlarsınız bir alışveriş merkezleri çılgınlığı başladı. Ülkenin her şehrinde, her lokasyonda çok sayıda alışveriş merkezi açıldı. Bu alışveriş merkezlerinde yiyecek içecek katında en önemli markalardan biri hep biz olduk. Bu da bizim şube sayımızın artmasının en önemli sebeplerinden biridir.
Şimdi 12’si yurtdışında olmak üzere 130 şubemiz var. Aylık 130 ton et üretiyoruz. “
MEŞHUR KÖFTENİN SIRRI
Taşkıran meşhur Ramiz köftesinin nasıl yapıldığını ise şöyle anlatıyor:
Evlerimizde annelerimiz yapar, anne köftesi. Köftenin lezzetinin güzel olmasının sırrı ise bir kere her şeyden önce dananın kaburga etinden başka bir et, başka bir yağ, başka bir unsur olmaması. Sadece soğan ve tuz.
Bir de mangal kömürü ile ızgarada pişiriyoruz. Izgarayı çok açmayacak, altını çok yakmayacaksınız. Köfte pişip de tabağa konulup servis edileceği zaman, bıçağı ya da çatalı vurduğunda böyle biraz foş diye bir sesle birlikte biraz yağ ve su çıkacak. Hiç şüphesiz ki hijyen çok önemli. Bunun için de fabrikamızda bütün koşullarımızı zorlayarak, çok ciddi bir yatırım yaparak, tüm Türkiye’ye, gerekirse yurt dışına yetecek kapasitede bir tesis hazırladık. Rahmetli ağabeyimiz Birol Taşkınlar, ‘siz lezzeti yaratın, dağın başında bile olsanız gelir sizi bulurlar’ derdi.
Tabi ki lokasyon önemli ama lezzet hepsinden önemli.”