Bilardonun algısını yıkan adam / Semih Saygıner’in hikayesi

Semih Saygıner… Sadece Türkiye’de değil, dünyada takdir görmüş bir bilardo yıldızı. İlk şampiyonluğunu 17 yaşında yaşayan Saygıner, ardından sayısız kupalar ve madalyalar kazandı, zirvedeyken herkesi şaşırtan bir kararla sporu bıraktı. Sonrası ise tam bir macera… 7,5 yıl sonra yeniden ıstakayı eline aldığında durum eskisinden çok farklıydı… Her şey değişmiş, yeni isimler çıkmış işi daha da zorlaşmıştı. Önceleri kaybetti fakat bir gün olsun pes etmedi. En sonunda da Mısır’da düzenlenen Dünya Kupası’nda 57 yaşında yeniden zirveye çıkmayı başardı. Semih Saygıner, bırakma kararından geri dönüşüne, yaşadığı maceralardan, bilardodaki ikinci doğuşuna her şeyi Storybox’a anlattı.

Adapazarı’nda doğan ve gençliğini bu şehirde geçiren Semih Saygıner muhtemelen ileride bir bilardo duayeni olacağını tahmin edemezdi ama yaşadığı trajik bir olay onun bilardo ile tanışmasını sağlayan bir kırılma anı oluyor. Henüz 14 yaşında iken trafik kazasında annesi ve babasını kaybeden Saygıner’in hayatı bir anda allak bullak oluyor. Kazadan sonraki bir iki yılı neredeyse hatırlamadığını ifade eden Saygıner’in okul hayatı da kötüleşmeye başlıyor. Yaşadığı psikolojik sorunları kendi başına atlatmaya çalışırken o dönem bir arkadaşının vasıtası ile kahvehanelerde bilardo ile tanışıyor.

Saygıner, o dönemleri şöyle anlatıyor:

“Bilardo benim için bir kurtuluş mu derseniz, yani çok da öyle bakmıyorum ben. Çünkü ben çocukluğumdan beri hayatı olduğu gibi kabul eden bir insanım. Fazla ajitasyon yapmam, durum neyse içinden çıkmanın yollarını ararım. Hep öyle bir karakter oldum. Bilardoyla tanışmamın bana şöyle bir faydası oldu; annesini babasını kaybetmiş bir çocuk olarak bir anda bilardonun etrafında koşulsuz bir sevgi ve takdir buldum. Aslında beni bilardonun başında tutan en önemli unsur buydu. Herkes takdir ediyordu, aferin, bravo diyordu.

MEĞERSE BU BENİM İŞİMMİŞ

Öte yandan ben o günlerde millet okulu kırıp bilardoya gidiyordu, ben bilardoyu kırıp okula gitmeye başladım. E doğal olarak atıldım okuldan. Ben o ara kahvede bilardo oynarken, işteymişim haberim yok. Ama öyle düşünmüyorsun ki o zaman. Benim ileride bu işim olacak, bunun ileride federasyonu kurulacak, ben ülkeyi temsil edeceğim… Bu bir spormuş meğer, ama bu bilinçler yok o zaman. Oyun oynuyoruz işte. Ama ne zaman ki askerden sonra iş bir resmiyete bürünmeye başladı, o dönem daha ciddi eğilmeye başladım. Çünkü bir ara başka işler yapsam mı diye düşünmüştüm.”

Saygıner, bilardo stilinin çok ufak yaşlardan itibaren diğerlerinden farklı olduğunu söylüyor. Bunun en önemli nedeni ise analitik düşünmesi. “Bir vuruş yapardım, o vuruşun peşinden nerede yanlış yaptım diye düşünürdüm. Diğer arkadaşlar öyle oynamıyordu mesela, onlar vuruyordu, yapamadım, kaçırdım falan diyordu. Vurdukları toptan gözlerini kaçırıyorlardı, ben ise olayları takip ediyordum. Tabir yerindeyse hayatla bağı koparmamak için.”

BİLARDO OYNAYANA KIZ VERMEZLERDİ

Bilardoya başladığı yıllarda bu sporun algısının çok kötü olduğunu ifade eden Saygıner, “Bilardo oynayana kız vermezlerdi o zaman. Düşünsene, kız istemeye gidiyorsunuz, oğlunuz ne iş yapıyor, bilardo oynar dediğin zaman bitti konu. Bilardo oynayana boş gezenin boş kalfası gibi bakılırdı.” sözleriyle anlatıyor. Bu algının değişmesi konusunda mütevazilik yapmayan ve kendisinin çok önemli bir payı olduğunu anlatan Saygıner, şöyle devam ediyor:

“Bu algıların yıkılmasına çok ciddi katkılarım oldu. Şimdi insanlar çocuklarını gönül rahatlığıyla bilardo salonlarına gönderebiliyor. Bilardo Federasyonu’na ait bir sürü tescilli kulüp var, antrenörler var. Bir bilardo artık sadece bir spor olmaktan öde, sosyal hayatın içinde ulaşılabilen kolay da bir spor dalı. Özel bir kıyafete ihtiyaç duymuyorsun, iş çıkışında gelebiliyorsun. Ben bilardonun tekrar gündeme gelmesinden çok mutluyum.

Çünkü bilardo gerçekten çok önemli bir oyundur her şeyin başında. Motor fonksiyonları geliştirir, plan proje yapmayı geliştirir, olaylara başka başka perspektiflerden bakmayı öğrenirsiniz.. Yaşı ilerlemiş insanlarda mesela deseniz ki, 1 saat çık yürü kimse yürümez. Ama burada yaşı ilerlemiş insanlar 5 saat bilardo oynuyor. Avrupa’da Sinyorlar ligi var. 85 yaşında adamın lig maçı var. Yavaş yavaş geliyor masaya fakat lig maçı var adamların, lig maçı. Yaşam enerjisi bu, çok enteresan. Bilardoyu herkesin oynaması gerektiğini düşünüyorum, fırsatı olan, imkanı olan herkesin bilardoyla tanışmasını isterim.”

Sadece Türkiye’de değil dünyada da bilardonun algının yükselmesi için çok çalıştığını ve çaba sarf ettiğini belirten Saygıner, gördüğü ilgiden de çok memnun olduğunu söylüyor. Her gittiği yerde kendisine ‘Semih’ denilmesinden çok mutlu olduğunu ama asla bunun bir böbürlenme olmadığının altını çizen Saygıner,

“Geçen gün markete gittik, müdürü hemen bize hediyeler verdi. Çünkü hoşuna gitmiş o son yaşadığım şampiyonluk. Bunu satın alamazsınız, ben mutluyum bu ilgiden. Benim arkadaşlarım var hala şöyle diyen, ‘ya sen tenisçi olsaydın var ya para kazanmıştın.’ Ya böyle yaşanır mı Allah aşkına. Ben gördüğüm ilgiden çok mutluyum, ama bu işi ilgi görmek için yapmıyorum ayrıca, daha iyi bir versiyonuma gitmek istiyorum. Dolasıyla bir ilgi oluşuyorsa bununla da barışık bir insanım. Ayaklarım yere basıyor. ” diyor.

MOTİVASYON HERKESTE VAR, ORTAYA ÇIKARIN

Herhangi bir sporda başarılı olmanın en önemli sırlarından birisi de motivasyon ve pes etmemek. Herkesin çok zor günler yaşadığını ama zorlukların bizim üstesinden gelmemiz için var olduğunu söyleyen Saygıner, şöyle devam ediyor:

“Zorluklar hep olacak hayatımızda ama üstesinden gelmeyi başarmamız lazım. Motivasyon nedir biliyor musun? İnsanın yaşam motivasyonu yaşam enerjisi zaten vardır. Ama düşünceleriyle kendinde var olan o motivasyonu bitirir. Bana bazen diyorlar ki, ‘sen iç motivasyonu çok yüksek bir insansın, abi nereden buluyorsun bu enerjiyi.’ Ben de enerji fazla değil, sende yok. Bu düşünsel bir şey. Yani düşünce olarak nasıl düşünüyorsan, bir süre sonra öyle yaşamaya başlıyorsun zaten. Dolayısıyla motivasyon için çok uzağa gitme, sende var zaten. Onu ortaya çıkarmanın yollarını bulmak lazım.

Benim yaşam motivasyonum her daim vardı, çünkü yaşamın kendisi zaten çok güzel değil mi? Bir hayat yaşıyoruz, ne zaman doğup ne zaman öleceğimizi bilmiyoruz, o arayı doldurmaya çalışıyoruz, o arayı en mutlu, en huzurlu, en başarılı şekilde yaşamaya çalışıyoruz. Bundan daha büyük motivasyon olur mu?

Ben öğrenmeyi çok seven bir insanım. Hatta bir benzetme yapıyorum, hayat bir okuldur, ama hiç diploma alamazsınız. Öğrenci gibi yaşarsınız hayatta, öğrenci gibi ölürsünüz. Ben öğrenci gibi ölmeyi düşünüyorum ve onu tercih edenlerdenim. Herkesin öğrencisi olmaya hazırım, her gün yeni bir şey öğrenmeye hazırım. 57 yaşımdayım ama hiçbir zaman gezegene diğerlerinden daha önce geldim hissine kapılmıyorum.”

57 yaşındaki Saygıner önceleri 60 yaşından sonra sporu bırakacağını düşünürken, son zamanlarda fikir değiştirmiş. “Fizik kondisyonum performansım el verdiği sürece bu sporu yapmaya devam edeceğim. Ama Billy Hope’nin 65 yaşında dünya şampiyonu olduğu rekoru kırar mıyım, onu bilmiyorum. 66 yaşımda dünya şampiyonu olursam, dünya tarihine geçer bu. Dünyada bu konuda alınmış en yaşlı şampiyonluk olur. İnşallah olur. Ben sonuna kadar zorlayacağım” diyor.

KENDİME İYİ BAKIYORUM, 8 SAAT ÇALIŞIYORUM

Günde ortalama 8 saat çalıştığını söyleyen Saygıner, “Kendime bakıyorum, doğru besleniyorum, doğru idman yapıyorum ve doğru sporu yapıyorum. Zinde ve fit olmak için de her şeyi yapıyorum. Çünkü sadece bilardoda yarışıyor olmaktan ya da ülkeyi temsil ediyor olmaktan kaynaklı değil, yaşamın kendisinin böyle olduğunu düşünüyorum. Geleceğe yatırım deyince insanlar hep böyle elle tutulur maddi bir şeylerden bahsediyor. Ama iş öyle değil, biraz daha sağlık kısmına yatırım yapmak lazım. Çünkü sonuçta bütün kazanımlarımızı, bütün mutluluklarımızı, sevdiklerimizle paylaşacağımız o dönemi sağlıklı geçirmek çok keyifli olacak diye düşünüyorum.” diyor.

İş hayatında da sporda da anahtar kelime ‘çalışmak.’ Eğer bir işi iyi yapmak istiyorsanız çalışmaktan kaçamazsınız. Saygıner, şöyle anlatıyor.

“Hiç tembel bir insan değilim, niye tembel olunur onu da anlamam. Çalışmak çok keyifli , insanı hayatta tutan ve hayat enerjisi veren bir şey. Ben başarıyı çok çalışmak olarak görüyorum. Mesela müthiş yetenekli bir bilardocu var, çalışmamış, bir de daha az yetenekli bir bilardocu var ama çok çalışmış. İkincisi kazanır. Dolayısıyla yetenek, zeka, o kapasiteler çok önemli değil, onu nasıl parlattığınız önemli. Sadece sporda değil, herhangi bir iş alanında da çok çalışan çok ilerler.”

BİLARDONUN EINSTAIN’I

Dünyanın en önemli bilardocularından olan Saygıner’e çok da lakap takılmış. Kimisi Turkish Prince, kimisi ‘bilardonun Einstain’ı kimisi de Mr. Magic diyor. Bu lakaplar en mantıklı bulduğu ise Mr. Magic. Şöyle anlatıyor:

“Evet sihir gibi gözüken vuruşlar keşfettim zamanında. Onlarla ilgili de bir çalışmam var bu arada, onu da belirteyim. Geçen Kore’ye gittiğimde gördüm, bir reklam çekmişler, benim vuruşumu yapıyor. Benim 1994 yılında bulduğum ve Dünya Kupası’nda atıp şampiyon olduğum vuruşlardan bir tanesi. Bunları ben bir dergide paylaştım o zaman. Kore’deki bir ekranda ‘Korean style’ diyor vuruşa. Pardon! Korean Style? Ya sen o Korean Style dediğin vuruşu ben bulduğum zaman bilardo oynamıyordun daha. Bunlara biraz sahip çıkacağım, böyle bir projem var hepsini bir araya getirdiğim. O vuruşlar bu topraklardan çıktı, yedirmem oraya ben onu. O vuruşları ben şimdi bugünkü malzemelerle yapacağım. Geçmişteki o eskizlerle birleştirip Magic Shot’ları bir araya getirdiğim görsel bir şey yapmayı planlıyorum.”

spot_img

SON YAZILAR

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR