Bütün dünyaya ilaç satıyor / Nadir hastalıkların uzmanı Gen İlaç’ın hikayesi

Storybox / Özel Röportaj

Temelleri yaklaşık 24 yıl önce atılan Gen İlaç ve Sağlık Ürünleri A.Ş., bugün Türkiye’nin en hızlı büyüyen ilaç şirketleri arasında yer alıyor. Sektördeki deneyimi ve girişimci ruhunu birleştiren Yönetim Kurulu başkanı Abidin Gülmüş, “Bugün birçok ülkeye ilaç üretir hale geldik. Hedefimiz Amerika ve Avrupa’ya da ihracat yapmak. Bu konuda çalışmalarımız son aşamaya geldi. Global ilaç markası olmak için adımlarımızı sağlam atıyoruz” dedi. Ender görülen hastalıkların tedavisinde ve bu hastalıklara bağlı olarak gelişen fonksiyon bozukluklarının giderilmesinde kullanılan ilaçlarıyla Türk ilaç sektöründe öne çıkan Gen İlaç’ın hedefi global oyuncular arasında yerini almak.

Gen İlaç’ın kurucusu Abdullah Gülmüş kendisini Ankara aşığı olarak tanımlayan bir isim. 1959 yılında başkentte doğan Gülmüş’ün hayatı hep Ankara’da geçiyor. ODTÜ Biyoloji’den mezun olduktan sonra 1984 yılında iş hayatına medikal ve analitik cihazlar satan bir firmada başlayan Gülmüş, 2 yıl orada çalıştıktan sonra İsveç kökenli bir firmadan iş teklifi alıp 6 aylığına Atina’ya gider. Kendi deyimiyle orada piştikten sonra çalıştığı firmanın Ankara’da yerleşik irtibat ofisini kurarak, 2 yıl süreyle onu yönetir.

Gülmüş’ün hayatındaki en önemli kırılma noktalarından birisi çalıştığı bu yabancı kökenli firmadır. Çünkü onlar Gülmüş’e bu işi isterse kendi adına yürütebileceğini söylerler ve Gülmüş’ün girişim macerası da böylelikle 1988 yılında başlamış olur.

Gülmüş o yılları ve sonrasını şöyle anlatıyor:

“O dönemde bana destek olan ve bu işi yapabileceğim konusunda önerilerde bulunan çok değerli büyüklerim vardı. Onlarla beraber bu süreci geliştirdik. Her ne kadar ilk başlangıçta medikal, hastane ve analitik cihazlar alanında faaliyet gösteren bir şirket olsak da ardı ardına temsilcilikler alarak yürüyüşümüze devam ettik. Daha sonrasında biz bu işte oldukça hızlı bir büyüme sağladık. İlaçla ilk tanışıklığımız ise 1994 yılında oldu. O dönemde bir İtalyan firmanın ilaçlarını Türkiye’ya getirmeye başladık. Fakat orada bir hata yapmışız. Biz çok başarılı olunca ana firma Türkiye’de kendi ofislerini açmak istediler ve bir anlaşmazlığa düştük. Bunun sonucunda hukuki sürecin oldukça uzun zaman alabileceğini göz önüne alarak 1998 yılında Gen İlaç’ı kurmaya karar verdim.”

Gülmüş, şirketi kurarken asıl önem verdikleri konunun herkesin yaptığı işi yapmamak olduğunun altını çiziyor, o dönem nadir hastalıklar üzerine yönelme kararı alıyorlar. Şöyle devam ediyor:

NADİR HASTALIKLARDA UZMANLAŞTI

“Bu nadir hastalıklar konusunda, hastalığın varlığı belli ama teşhis ve tedavisi konusunda daha alınacak çok yol vardı. Biz bunu nasıl aşabiliriz diye başladık ve ilk yola çıkışımız MS hastalığıyla oldu. 1998 yılında çok az sayıda hasta tedavi görürken, şu anda 40 binin üzerinde hasta ve hatta 10’un üzerinde değişik seçenekle tedavi edilebilir hale geldi. O nedenle biz şirketin nüvesini nadir hastalıklar, yani karşılanmamış medikal ihtiyaçları karşılamak üzere kurduk. Bu süreç o kadar güzel gelişti ki, dünyanın en önemli biotek firmalarıyla partnerlik yapmayı başarabildik. Şu anda böyle bu markanın çatısı altında çok sayıda uluslararası partnerimiz var. “

Gülmüş, şirketin kuruluşundan bugüne gelinen süreçte hiçbir zaman gerçekleştiremeyecekleri hayallerin peşinden koşmadıklarını vurguluyor. Hep adım adım ilerlediklerini belirten Gülmüş, “
Bugüne kadar da son 15 yılımıza baktığımız zaman, ortaya koyduğumuz hedefleri başarıyla tamamladık. Hatta üzerine çıktığımız yıllar bile oldu.” diyor.

Gen İlaç’ın üretime başlaması ise 2014 yılına denk geliyor. Bunca yıl içerisinde kazanılan tecrübe, ilaç sektörünün köklü geçmişi ve Türkiye’deki insan kaynağı üretime başlama kararını vermelerini sağlıyor. Şöyle anlatıyor:

İKİ YILDA FABRİKAYI BİTİRDİLER

“Stratejik karar aldıktan sonra uluslararası arenada ilaç fabrika konsept dizaynının yürütülmesi ve projenin başlatılmasıyla ilgili uluslararası bir firmadan destek alarak 2014 yılında ilk kazmayı vurduk. Sonra da hakikaten rekor denilebilecek bir sürede, 2 yıl içerisinde makine ve ekipmanları ile fabrikanın tüm inşaatını tamamladık. Daha sonrasında da 2017 yılında Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı’ndan GMP dediğimiz, İyi Üretim Uygulamaları belgemizi aldık. Çünkü bu belge olmazsa üretim yapamazsınız.”

İlaç sektörünün Türkiye’de gerçekten çok iyi bir geçmişe sahip olduğunu belirten Gülmüş, ilk kurdukları andan itibaren ihracat hedefi koyduklarının da altını çiziyor:

“Biz şöyle bir stratejik hedef koyduk kendimize, dedik ki, ‘Burada ürettiğimiz ürünün yüzde 70’ini yurt dışına ihraç etmeyi başarabilecek altyapıya, bilgiye ve network’e sahibiz. ‘Bunu nasıl hayata geçireceğimizi zaman içinde göreceğiz’ demedik ve tüm planlamalarını yaptık. Şu anda Rusya’da, Azerbaycan’da ve Kazakistan’daki fabrikalarımız GMP belgesine sahip. Onun dışında Endonezya’da ve Filipinler’de bile ilaçlarımızı ruhsatladık, ruhsatlamaya da devam ediyoruz.

Biz çıtayı daha da yükselttik, dedik ki, ‘Buradan Amerika’ya ilaç satabilir hale gelmeliyiz.’ Onun da tek yolu var, FDA’dan onay alabilmeniz. Ve 2020 yılının Eylül ayında FDA’ya ilk müracaatımızı yaptık. Önümüzdeki yılın ortalarında FDA onayını bekliyoruz. Aynı şekilde Avrupa’ya ilaç satabilmeniz için de EMA dediğimiz Avrupa İlaç Ajansı’ndan onay almanız gerekir. Onunla ilgili müracaatımızı da tamamladık. Eğer bunu gerçekleştirebilirsek, Avrupa’daki diğer ülkelere de rahatlıkla bu ürünleri satabilecek hale geleceğiz.”

Peki ilaç üretimi ne kadar zor bir iş, diğer üretimlerden farkları neler. Gülmez şöyle devam ediyor:

“Bir ilacın geliştirilip ürün haline getirilebilmesi uzun soluklu sabır gerektiren bir süreçtir. Mesela hepimizin çok bildiği, başımızın ağrıdığında kullandığımız aspirin. Aspirini yeni bir fabrikada yapıp, üretip ruhsatını piyasaya sunalım demeniz en az 2 yıl. Üstelik düşünün bu 70-80 yıldır bilinen bir ilaç. O nedenle ilaç sabır gerektirir. Ben her ilacı üreteceğim diye yola çıkamazsınız, seçeceğiniz yolda ilerlemeniz lazım. Siz burada steril bir ürün mü üreteceksiniz, yoksa non-steril bir ürün mü üreteceksiniz, krem mi üreteceksiniz, bunu en başında proje yaparken hayata geçirmeniz ve plana koymanız gerekir.

Sabır gerektiren, bir sektör olduğu için eğer günlük, haftalık veya aylık planlarla gitmeye kalkarsanız hiç şansınız yok. Bunu minimum 5 yıllık plana yaymanız lazım. Tabi yıllara bölerek, fragmante ederek, başka türlü başarıya ulaşamazsınız. Gözünüzün kulağınızın da dünyadaki gelişmelerde olması lazım. Hangi ürünler FAZ 2’de, hangi ürünler FAZ 3’e geçme şansına sahip, hangi ürünler onay alabilir, onay aldıktan sonra bunların patenti ne zaman biter… Ya da bu ürünleri biz partnerlik yaparak Türkiye’ye getirebilir miyiz gibi çok detaylı çalışmalar gerekiyor.

TEK HEDEF SIFIRDAN İLAÇ ÜRETMEK

İlaç sektöründe fabrikaların ayakta kalabilmesi ve yeni ürünlerle piyasaya girebilmesi, Ar-Ge’nin gücü ile çok alakalı. Bir de çok masraflı bir iştir. Örneğin biz kurarken AR-GE merkezimizi de baştan planladık. 2019 yılında Türkiye Cumhuriyeti Sanayi Bakanlığı’ndan AR-GE merkezi belgemizi aldık.”

Gülmüş, şu anda kendilerine çok önemli bir hedef koyduklarını belirterek, Türkiye’den sıfırdan başlayarak bir ürün yaratmak istediklerini söylüyor. Gülmüş, “Finansal imkanlarımız elverdiği ölçüde Türkiye’de bir veya birden fazla ürün geliştirip, dünya pazarlarına ‘evet bu Türkiye’de üretilmiştir’ mesajını vermek istiyoruz. Bizim en önemli hedefimiz budur. Şu anda bizim 34 tane ruhsatlı ilacımız var. Bunların 17 tanesi ithal, partnerlerimizden getirdiğimiz ilaçlar, 17’si ise yerli ilaç. Fakat 2023’ün sonu geldiğinde, muhtemelen 35 tane yerli ruhsatlı ilacımız olacak. En az bunun 10 tanesi de yurt dışı pazarlarında onaylanmasını bekliyoruz.” diyor.

Türkiye’de 12 bin tane ruhsatlı ilaç ve 96 tane üretim tesisi olduğunu anlatan Gülmüş, şöyle devam ediyor:

“11 tane aktif madde üretebilen bir ülkeyiz. Yani biz ilaç üretme konusunda Türkiye’nin hangi şartta olursa olsun ilaçsız kalmayacağına ve her türlü ilacın bu ülkede üretilebileceğine inanıyoruz. Zaten Sağlık Bakanlığı’nın kalkınma programının içerisinde de yürütülen bir yerelleşme programı var. Yurtdışından ithal gelen ürünlerin bir çoğu yerelleşmeye başladı. Burada sektör gerçekten büyük yatırımlar yaparak gözünü karartarak bu işi yukarılara taşımak istiyor.

İç pazardaki ihtiyacı karşılayacak çok ciddi yatırımlar var ama asıl hepimizin hedefi, bu ülkeden dışarıya ihracat yapabilmek. Bu Türkiye için çok önemli, önümüzde örnekleri var. Bundan 25-30 yıl önce Çin’in, Hindistan’ın ve Güney Kore’nin esamisi okunmazken, bugün dünya pazarlarının hammaddesinin yüzde 70’i sadece Hindistan ve Çin tarafından karşılanabiliyor. Ama buralarda tabi stratejik planlar var, devletin büyük destekleri var. Bunlar bizim ülkemizde de neden olmasın diye düşünüyoruz.”

spot_img

SON YAZILAR

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR