Türk futbolunun ve Trabzonspor’un efsane ismi Hami Mandıralı, SportBox’ın konuğu oldu. Bordo-mavili formayla unutulmayacak gollere imza atan Mandıralı; çocukluk yıllarından futbola nasıl başladığına, kırılma anlarından unutamadığı maçlara, yaptığı fedakarlıklardan Türk futbolunun son durumuna kadar birçok konu hakkında önemli açıklamalarda bulundu. İşte Hami Mandıralı’nın hayat hikayesi…
Trabzonspor’un efsane isimlerinden olan Hami Mandıralı’nın hikayesi Trabzon’un bir köyünde başlıyor, 6 yaşından itibaren de herkesin bildiği Faroz mahallesinde devam ediyor. Babası Trabzon limanında çalışan 8 çocuklu bir ailede büyüyen Hami her çocuk gibi mahalle arasında top oynayarak vaktini geçiriyor. Ama tabi onun oynadığı top akranlarından biraz farklı olunca hemen mahalle büyüklerinin dikkatini çekiyor ve daha 8 yaşındayken Trabzonspor altyapısının yolunu tutuyor. O günleri, şöyle anıyor:
“Trabzonspor’a girdiğimde Sadi Tekelioğlu hocamız vardı, bende en çok emeği olan hocalarımdan bir tanesidir. İdmanda top oynarken, ‘Özkan Hoca izliyor, onun tarafına git, bacak arası falan at’ derdi bana. Ben de onun tarafına giderdim. 8 yaşında çocuksun, bacak arası çalımlar malımlar… Bir gün Özkan Hoca demiş ki, rahmetli nur içinde yatsın, ‘bu çocuk nereden çıktı?’ Dolayısıyla yetenek aslında asıl olan, yetenek sizi bir yere taşıyor. Ama orada karakterini de ortaya koyacaksın.”
BİR FUTBOLCU NE KADAR BEDEL ÖDER?
Daha o yaşlarda iken hedefini Trabzonspor A takımı olarak belirliyor ve bunun için elinden gelenin en iyisi yapmak ve gerekli bedelleri ödemek için çoktan hazır. Bedel demişken, ‘bir futbolcu ne bedel öder ki, altı üstü topa vuruyorlar’ diyenler için Hami’nin söyleyecekleri var.
“İyi futbolcu olabilmeniz için bir kere kendinize iyi bakmanız lazım. Gıdanıza, uykunuza, özel hayatınıza. Hiçbir şey benim işimin önüne geçmedi. Diğer taraftan bakıldığı zaman bedelden kastım, futbol oynarken 10’a yakın operasyon geçirdim, ameliyat oldum. Hikaye öyle dışarıdan görüldüğü gibi değil. Gerçekten hiçbir hayatın olmuyor, tamamıyla futbola odaklanman lazım. İyi oyuncu olmak istiyorsan, insanların konuşabileceği, saygı duyacağı bir oyuncu olabilmen için bu kriterlerin hepsine uyman lazım. Futbolcuların özel hayatı olmaz. İnsanlar bizim neler yaşadığımızı neler çektiğimizi, nasıl bu durumlara geldiğimizi bilmezler. Mesela ben 20 yaşında evlendim ve 21’de baba oldum ama çocuklarım büyümesini hiç göremedim. Hep anneleri ilgilendi. Belki de benim çok başarılı olmamdaki en büyük etken eşim Şebnem Hanım’dır. Ben top oynarken benim kafamın rahat olması için çok uğraştı.
Bir gün nur içinde yatsın, benim küçük kardeşim rahmetli olduğu zaman 2 gün sonra maç vardı, ben maça çıktım. Ağlasak da sızlasak da işimizi yapmalıyız. Görevimi yaptım, gol attım.”
BABAM BENİMLE HEP GURUR DUYDU
Hami Trabzonspor’dan ilk kazandığım parayla hemen ailesine stad yakınlarında bir ev alır. Babasının da bir futbol aşığı olduğunu söyleyen Hami, “Abilerimizi izledi tabi, efsane Ali Kemalleri, Necatileri, Şenol Güneşleri, Necati Balileri izledi. Allah da ona bir oyuncu evlat nasip etti. Babam benimle gurur duyardı. Bizim için çok fedakarlıklar yaptı. Dolayısıyla zorluklarla yaşayan mutlu bir ailenin içinde onlara bir ev alabilmek, sonra tabi ki devamında maddi ve manevi olarak destek olmam babamı hep gururlandırdı. ” diye anlatıyor.
Hami’ye göre futbolda aslolan yetenek. Ama tabi çalışmadan sadece yetenek pek bir işe yaramıyor. İdmanlardan sonra özel çalışmalar yaptığını söyleyen Hami, “Herkes idman biter evine giderdi, ben kalıp hep özel çalışırdım. Topa vururdum, orta atardım, her taraftan keserdim, benden yardım isteyen, bana orta at, pas at, çalışalım beraber diyen bütün oyuncu arkadaşlarıma da yardımcı olmaya çalıştım. Mesela Şota çok büyük oyuncuydu, geldiğinde çok cılızdı ama çok büyük yetenekti. Her idman sonrası kalırdı benimle, önce beni izlerdi topa vuruşumu, sonra o denerdi. Vurduktan sonra da benden hep teyit isterdi” diyor.
BİZ ŞAHİN ALIRDIK ŞİMDİKİLER PORSCHE ALIYOR
Hami, kendi jenerasyonu ile şimdiki jenerasyon arasındaki farkları anlatırken çok büyük uçurumlar olduğunu söylüyor:
“Biz Şahin marka araba ile başladık, şimdi gençler Porsche ile başlıyor. Biz hazmederek, markaları teker teker hayatımıza sokabildik. Şimdiki oyuncu grubuyla bizleri kıyaslamak çok yanlış, arada uçurumlar var. Belki benim 20 yılda aldığım parayı, bir oyuncu bir sezonda kazanıyor. Biz o dönemki paralarla kendimizi yaşatabilecek hale getirmek için çok çalıştık.”
Hami deyince insanın aklına ilk gelen attığı çok sert şutlar. Öyle bir vururdu ki, bazen kaleciler topu sadece filede görürdü. Ama sadece bu özelliği ile anılmasına biraz karşı çıkıyor:
KALECİ TOPU FİLEDE GÖRÜRDÜ
“Beni öyle bir duruma getirdiler ki, veya öyle bir kalıba sokmaya çalıştılar ki, Hami sadece topa vuruyor. Kardeşim öyle bir şey yok. Bendeki özellikler belki dünya futbolundan çok az oyuncuda vardı. Aynı derecede iki ayağını kullanan, çalım atan, süratli olan, top kesen, frikik atan, şut çeken… Benim en büyük zaafım kalabalık içinde kornerden gelen toplara çıkıp vurmak. Orada eksiktim ben ama onun dışında yaradan bana o kadar çok özellik vermiş ki… Bazı oyuncular özgürdür, özgür olmalı. Sen şimdi Hasan Şaş’a desen ki, çalım yapma. O zaman oynatma Hasan Şaş’ı onun en büyük özelliği, silahı çalım atmak. Bu çok önemli. Bizi bir kalıba soktular, biz de bu sefer hep o çizgide gitmeye çalıştık. 320 golü bir insan sadece bir ayağıyla atamaz. Yani bu en azından 100 tanesi sol ayaktır bunun.
O frikikleri atmak da öyle basit bir şey değil yani, 40 metreden vur da çatala topu tak. Baraj kuruluyor, nereden vuracaksın, açın ne olacak, senin açın ne olacak, dikkat et 15 metre açılırdım ben frikiklerde. Oradan koşacaksın, tam topun yanında denk getireceksin, o topa kalçadan vuracaksın, bunlar tam matematikti yani. İnsanlar bir kalıba sokmaya çalıştı ama ben gerçekten fazlasıydım.
Mesela San Marino milli maçımız var bizim, yağmurlu bir hava, barajı kurdurmuş kaleci, Oğuz abi topun başında, Oğuz abi ‘ne yapacağız’ dedi, ‘abi hafif dokun sen, ben vuracağım.’ dedim. Ben vurdum gol oldu, kaleci ben sevinmeye başladıktan sonra gol olduğunu gördü, topu göremedi. Bu bir tek kas gücüyle değil, burada bütünüyle hissetmen lazım. Bazı oyunculara dikkat ediyorum vurmak için vuruyorlar. “
BİZİ PARAYLA ALACAK KULÜP YOKTU
Hami Mandıralı bir Trabzonspor efsanesi. ‘Bizi parayla alacak kulüp olmazdı Türkiye’de.’ diyen Hami, “Benim gibi Türkiye’de böyle sayabileceğim 5-6 tane oyuncu vardı. Ama başta da söyledim ya, biz Trabzonlu olunca ekonomik tarafını hiçbir zaman düşünmedik. Çünkü Trabzonlusun… Çok daha büyük paralar kazanabilirdim ama Trabzonspor sevdasıyla, milliyetçiliğiyle, Trabzonsporumuzda boş mukavelelere imza attık. Ama bundan rahatsız mıyım hayır, onurluyum, gururluyum.” ifadelerini kullanıyor.
Hami Trabzonsporlu olsa da bir dönem adı başka takımlar ile anılıyor. O günleri şöyle anlatıyor:
“Ben 95-96 yılında, şampiyonluğu kaybettiğimiz yılda, Galatasaray’a gidiyorum diye bir açıklama yaptım. İsim vererek ayrılacağımı söyledim. Ama transferim gerçekleşmedi. Hatta kulüp başkanımız ve hocamız geldi benimle konuşmaya 96 Avrupa Şampiyonası’nda. Ben onlara şunu söyledim; ben misyonumu tamamladım. Çünkü başarılı olunca herkes başarılı oluyor Trabzonspor’da ama başarısız olunca takım Hami yüzünden başarısız oluyor diye bir algı yaratıldı. Bu algı beni çok rahatsız etti. Onun için ayrılmaya çalıştım. Zaten 2-3 sene sonra Schalke’ye transfer oldum.”
DÖNMESEM 37-38 YAŞINA KADAR OYNARDIM
Hami Schalke’ye 30 yaşında 7.5 milyon mark bonservis bedeli ile gider: “O kadar güzel yaklaştılar ki bana, tam ben iyi başladım, hazırlık maçlarında muhteşem goller atıyorum, bunlar ağzı açık bana bakıyor. Dedim bunlar maça yansırsa ben burada kral oldum. Ama lig başladı, vuruyorum kaleciler kurtarıyor filan olmuyor bir türlü. Tam son 3 maçta kendime has goller olunca, bu işi yırttım dedim ama lig bitti. Tatile geldik, Mehmet Ali Bey o zaman kulüp başkanıydı. Dedi ki, evlat takıma abi lazım, başkanımız bizi bırakmadı ve öyle bir dönüşümüz oldu. Aslında hataydı ve benim kırılma anım oydu. Çünkü yırtmışım işi, 2 yıl daha anlaşmam var, beni seviyorlar, ama biz yine Trabzonsporumuza döndük. Ailenin huzuru yerinde, çocuklar dil öğrenecekti, Almancaları olacaktı. Onlara da aslında haksızlık gibi oldu ama ne yazılmışsa o oluyor. Dönmesem, belki 37-38 yaşıma kadar top oynayacaktım.”
Hami şöyle devam ediyor:
“Ne istiyorum, ben heykel istemiyorum, verdiğim emeğin karşılığında bir sevgi saygı istiyorum, çok bir şey değil aslında. Senin bir oyuncun çıkıyor, bir topa vuruyor, 269 kilometre hız yapıyor, dünya sıralamasında birinci. Bundan rahatsız olacağına gurur duy. Trabzon’dan çıkmış bir delikanlı bunu başarmış. Ne için başarmış, bunu kendi adına mı başarmış, Türk futbolunda adı geçiyor orada. Türk futbolcu olarak geçiyor benim adım orada listede, bundan gururlansana. Benim adımı şuraya versinler, buraya versinler gibi bir durumu olmadı ama yanlış şeyler ödüllendiriliyor bu ülkede.
Benim için en büyük takım Trabzonspor. Üç büyüklerde oynasaydım ne olurdu bilemezdim ama ben Trabzonsporlu Hami olmaktan gurur duydum. Evet şampiyon olamadık ama bireysel olarak Hami Mandıralı çok güzel şeylere imza attı. Bu benim için gurur vesilesi. Yarın torunuma izletecekler benim gollerimi, dede olduk tabi 50 küsur yaşında, genç evlendik, genç de dede olduk. Güzel hatırlanacağım ben, onu biliyorum. “