Gaziantep’te doğan Sanko’nun hikayesi / Atadan tekstilci Konukoğlu

Storybox / Özel Röportaj

Abdülkadir Konukoğlu, Türkiye’de tekstil ve Gaziantep denince akla ilk gelen isimlerden birisi. El tezgahları ile başlayan ve dört kuşaktır devam eden tekstil işini bir mağarada kurduğu atölyeden şu anda 15 bin çalışanlı dev yapıya dönüştüren Konukoğlu, hem Sanko’nun hem de kendi hikayesini Storybox’a anlattı.

1948 yılında Gaziantep’te doğan Abdülkadir Konukoğlu, sıfırdan başlayan değil ama belli bir seviyeden çok daha yükseklere çıkan bir hikayenin baş aktörü. Daracık Mahallesi’nde başlayan hayatı çok küçük yaşlardan itibaren tekstil işiyle hep yan yana gitmiş. Hatta patron çocuğu filan demeyip ilk girdiği yerde kendisine 6 ay yer süpürtmüşler. O dönemler şimdikinden biraz farklı tabi, her baba oğlunun biraz burnunun sürtülmesini ve işin tüm inceliklerini en baştan başlayarak öğrenmesini istiyor. Yorulmak gibi bir kavramın icat edilmediği ve çocukların ustalarına ‘eti senin kemiği benim’ diyerek teslim edildiği yıllardan bahsediyoruz.

BABASI MOTORLU TEZGAHI GETİRTTİ

Konukoğlu Ailesi 4 kuşaktır tekstilci. Dedesinin babası Yemen harbine gidip oradan dönmeyince ninesine 4 tane el tezgahı kalmış. Onun iki tanesi satıp kalanını da kendi çalıştırarak dedesini okutmuş. Dedesi işi devam ettirip o dönemler yanında 70 kişi çalıştırır hale gelmiş. O dönem için gerçekten büyük bir sayı olduğunun altını çizelim. Gaziantep’te bilinen bir tekstilci olan dedesinin işini zamanı gelince babası devralır. Hatta babası şehre motorlu tezgahı getirerek işleri biraz daha büyütür. Öyle ki baba Sani Konukoğlu vefat ettiğinde çalışan sayısı 7 bin civarına kadar yükselmiştir.

Konukoğlu’na babadan miras bazı önemli sözler ve dersler var. Şu sözlerle anlatıyor:

“Babamın çok meşhur bir lafı vardı, ‘İşin hilesi dürüstlüktür.’ Küçükken ‘bunun anlamı ne baba’ derdik, ‘Oğlum insan hileyi ne için yapar? Para kazanmak için yapar. Eğer sen dürüst olursan her zaman parayı kazanırsın. Hile yaptığın zaman bir sefer kazanırsın ama ikinci seferinde satmış olduğun müşteri onu anlar. Bir daha senden mal almaz. O zaman da bu zarara doğru gider. Bunun için malınızın arkasında durun. Yani arızalı veya hatalı mal oldu mu hemen onu iade alın, müşteriyle bunu tartışmayın” derdi.”

Bir de ‘Size de işi müşteri öğretir’ derdi. Müşteri der ki, ‘Ya kardeşim bu düğmelerin arası çok açık, biraz kıs. İşte 6 düğme yapacağına 7 düğme yap. Yakası şöyle olsun, şurası böyle.Siz işi tam öğrenirsiniz. Yani Know-How. Şimdi adı Know-How oldu.”

“HALLAÇTAN GİRERİM BOYAMADAN ÇIKARIM”

Konukoğlu, küçük yaşlardan başladığı tekstilin her kademesinde tam 15 yıl boyunca çalışır. Tekstille ilgili bilgisini ‘hallaçtan girerim örgü makinesinden ve boyama bölümünden çıkarım.’ diyerek tarif ediyor. Burada bir söz de yeni mezun gençlere: “Kendi firmamızda müdürlüğe kadar yükseldik ama öyle 3-5 günde olmadı bunlar. Şimdi okuldan mühendis çıkıyor, hemen 2-3 senede müdür olmaya kalkıyor. Böyle bir dünya yok… “

MAĞARADA FABRİKA KURDULAR

Babasıyla birlikte önce el tezgahıyla yapılan işleri satarlarken sonra havlu işine girerler. Biraz daha büyüyünce sıra iplik tesisine gelir. İplik tesisi 1964 yılında bir mağarada kurulur. Konukoğlu, “Mağaranın faydası şuydu, o sıcakta doğal bir Klima var. Ayrıca iplik orta rutubeti çok düzgün olduğu için daha kaliteli çıkıyordu. Biz o mağarada 250 kişi rahat rahat çalışıyorduk.” diyerek o günleri anlatıyor.

Konukoğlu, sonradan Sanko’yu kurduklarını belirterek o zamanki adının Hilal olduğunu söylüyor. “Hilal hidrofil pamuk yapıyordu. Ondan sonra pamuk işiyle birlikte iplik de yürüyordu. Sonra pamuğu biz ortağa devrettik çıktık. Ondan sonra yavaş yavaş tesisler büyüdü. Dokumayı İnegöl’e kurduk. Burası yetmedi Adıyaman’a tesisleri kurduk.” diyerek devam ediyor.

KONUKOĞLU’NUN TEKSTİL SEVGİSİ

Sanko Holding çok sayıda sektörde faaliyet gösterse de işin çıkış noktası tekstil. Konukoğlu’nun da gözbebeği tekstil. Konukoğlu sektöre olan sevgisini, “Tekstile hiçbir mesleğimi değişmem. Çünkü tekstilin içinde doğduk. Bizi anamız yatırdığı zaman havlunun üstüne yatırırdı, bir tarafta da havluyu temizler bükerlerdi. Tekstilim olsun yeter bana. Yani bu kadar çok seviyorum.” diyerek anlatıyor.

İŞE GEÇ KALSAM BABAM BANA TERS TERS BAKAR FOTOĞRAFTAN

Bütün başarı hikayelerindeki ana unsur çalışmak. Kendisine babadan dededen düzgün bir iş kalmış olan Konukoğlu için de bu değişmiyor. Çünkü işe sahip çıkmasa muhtemelen bugün Sanko diye bir marka olmayacak veya ölçeği küçük kalacak. Şöyle anlatıyor:

“Şu gün olmuş hala daha işime her gün sabahleyin geliyorum. Hatta geç kaldığım zaman babam bana ters bakıyor fotoğrafta. Onu hissediyorum, çünkü öyle işlemişiz ki, biz sabahleyin 06.00 dediği zaman fabrikadaydık. Niye? 07.00’de vardiya değişecek. Vardiya gelmeden evvel gecenin raporlarını okumalısın, bakmalısın, hangi makinelerde arıza olduğunu tespit etmelisin. Gelir gelmez vardiyayı teslim ettiğin zaman takip edip arızasını hemen gidermen lazım.”

İLK İHRACATIN HİKAYESİ

Sanko’nun dördüncü 15 bin çalışana uzanan hikayesi içerisinde unutulmayan bazı anılar da var. Mesela ilk ihracat… Konukoğlu, şöyle anlatıyor:

“Nail Bey diye bir hocamız vardı, kolejde İngilizce öğretmenliği yapıyordu. Yurtdışından bir mektup geldiği zaman ona götürür okuturduk, cevabını da ona yazdırırdık. Mektubu bir gün sonra gönderirdik. Bizim ihracatımız buralardan, tek tük başladı. O zamanlar böyle telefonlar filan da yoktu. Teleks vardı, ama teleksin hattı yok. Şerit çekerdiniz üzerine delikli delikli, sonra postaneye götürürsünüz. Eğer onu şerit yapmış götürmüşseniz, sana öncelik verirler. Yoksa memur ona tık tık tık yazmalı. 3 gün mü sürer sırası 4 gün mü bilinmez. Biz böyle böyle buralara geldik.”

PARAYI BAŞKA MEMLEKETE YATIRMAYI İÇİME SİNDİREMİYORUM

Dört nesildir Gaziantepli olan Konukoğlu ailesi için yaşadıkları şehir çok önemli. Sanko’nun Türkiye’nin hemen her yerinde yatırımı olsa da aslan payı her zaman Gaziantep’te. Şöyle devam ediyor:

“Bize zaman zaman yatırım yapmamız için yurtdışından teklifler geliyor ama biz bunlara çok sıcak bakmıyoruz. Türkiye’de bu kadar işsiz varken başka bir ülkede yeni bir işyeri açmayı hiç içime sindiremiyorum. Ben Türküm, Türk oğluyum. Türk bayrağının dalgalandığı her yerde yatırım yaparım. Bunların içinde de tercihim Gaziantep. Evvela Gaziantep’e yaparım, eğer yapamıyorsam komşularına bakarım. Mesela Adıyaman, Kahramanmaraş, Adana, Hatay gibi… Komşularımda da yapamıyorsam başka illere. Fakat Türkiye’nin çerçevesi içinde kalmaya çalışıyorum.

Bundan 30 sene 40 sene sonra çocuklarım yurtdışına açılmayı ister mi? İnşallah istemezler, öyle temenni ediyorum. Eğer bir sermaye elde ediyorsanız bu sermaye Türkiye’nin sermayesi. Burada kalması lazım, burada iş yeri açması lazım, buradaki insanların iş bulması lazım. Bu kadar işsiz varken sen kalk paranı başka yere yatır. Bilmiyorum, benim içime sinmiyor.”

Konukoğlu, Türkiye’nin her yerinde yatırımları olmasına ve İstanbul’daki merkezlerine rağmen Gaziantep’ten ayrılmayı hiç düşünmüyor. İstanbul’da en fazla 10 gün kalabildiğini ve Antep’i hemen özlediğini söyleyen Konukoğlu, “İstanbul bir karmaşa. Oraya gezmeye gideceksin, çalışmaya değil. Çalışmaya gittiğin zaman zaten evden çıkıyorsun, gittin geldin 3 saat. Bütün enerjin yolda gidiyor, işe sinirle başlıyorsun, sinirle de eve geliyorsun. Bizim gibi küçük şehirlerde daha çok huzur var.”

Konukoğlu’nun iş hayatında babasının sözleri hep yol gösterici olmuş ve iş hayatı boyunca ayaklarını yorganına göre uzatmış. Konukoğlu, “Babam, ‘Oğlum, ödeyemeyeceğin bir şey varsa o işe girme. İki fabrikan eksik olsun, bir fabrikan eksik olsun ama ‘senden akıllı adam yok muydu’ dedirtme.’ derdi. Hani insanlar böyle açılır açılır, sonra güm, pat diye aşağı gidiyor. Niye? Merdivenleri üçer üçer çıktığı için. Ama birinde ayağın kayacak muhakkak. Eğer bir bir çıkarsan kolay kolay ayağın kaymaz.” diyor.

spot_img

SON YAZILAR

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR