Storybox /Özel Röportaj
StoryBox’ta bu hafta sizlere çok farklı bir girişim öyküsü anlatacağız. Ünlü spor ayakkabı markalarının ürünlerini yurtdışındaki fabrikalarından alarak tüm dünyaya satan BATU Spor’un kurucusu Sercan Köse, Giresun’da iflas ettikten sonra cebinde tek bir uçak biletiyle İstanbul’a gelişini, eşinin ailesinin evinde geçirdiği yılları, bu işi nasıl kurduğunu, yaşadığı zorlukları ve yılda 9 milyon adete ulaşan satışının hikayesinin tüm detaylarını Storybox’a anlattı.
Doğma büyüme Giresunlu olan Sercan Köse iş hayatına küçük yaşlarda babasının telkinleriyle ticareti öğrenmek için simit ayran satarak başlıyor. Bir taraftan öğrenimine devam ederken aklı aslında dede mesleği olan ayakkabıcılıkta. O dönem Fiskobirlik’ten emekli olan babası küçük bir dükkan açarak ticarete girip işleri biraz büyütünce, Sercan Köse de dede işini devam ettirip ayakkabıcılığa girmek istiyor. O dönem Giresun’da ünlü spor ayakkabı markalarını satan iki tane mağaza açıyorlar. Giresun’un potansiyeli düşünüldüğünde birçok insan tarafından tanınmasını sağlayan önemli bir işe sahip oluyor.
Giresun’da işler yolunda giderken aklı aslında hep İstanbul’da. Çünkü işler ancak İstanbul’da büyütülebilir ve dünyaya İstanbul’dan açılmak Giresun’a göre daha kolay. Ancak Köse’nin İstanbul’a geliş macerası yaşadığı iflasın ardından oluyor. O günleri şöyle anlatıyor:
“O dönem Ford Otosan’ın Yönetim Kurulu üyelerinden bir tanesi babamın yakın arkadaşıydı. Benim de işi iyi bildiğimi bildiği için yönetim kuruluna el yapımı ayakkabılar yapmamı istedi. Bizim işimiz üretim olmamasına karşın, dışarıda bu ayakkabıları yaptırabileceğimizi düşündük ve Gaziantep’te bir firma ile anlaştık. Ödemeler yapıldı siparişler geçildi ama teslim tarihi yaklaştıkça firmadan ses çıkmamaya başladı. Meğer firma dükkanı kapatıp sırra kadem basmış. Biz de bu işe güvenip birçok yere borçlanmıştık. Bu borçları ödemeye çalışırken bir bataklığa sürüklendik. Ben de tüm borçları ödeyip iki mağazayı da komple kapattım, ondan sonra İstanbul macerası başladı.”
SIFIRDIM, CEBİMDE KURUŞ YOKTU
Köse, Giresun’da iken satışını yaptığı markalar ile ilerideki İstanbul günlerini düşünerek sıkı ilişkiler kurar. Özellikle yurtdışı bağlantıları giderek güçlenir. Bu ilişkiler ve kurduğu altyapı ona İstanbul’da yeni bir hayata başlarken çok yardımcı olacaktır olmasına ama o günlere geri dönersek ilk zamanlar İstanbul’da çok zor zamanlar geçiriyor. Şöyle anlatıyor:
“Sıfırdım. Cebimde kuruşum yoktu, dımdızlaktım. Sadece uçak bileti param vardı, başka hiçbir şeyim yoktu. İstanbul’da 2.5 yıl boyunca eşimin ailesinin yanında içgüveysi kaldım. Param olmadığı için bir yerden bir şey alıp diğer yere satmam lazımdı. Çuvalla ürün taşıdığımı da hatırlıyorum. Hatta İstanbul kartımda bakiyem yoktu, metro ile gidilecek yere yürüyerek gittiğimi de hatırlıyorum. Ama o dönemde tüm ilişkilerimi ve altyapıyı kurdum, para da kazanmaya başladım. Fakat kimseye bir şey söylemedim, çünkü alt yapıyı oluşturmaya başlamıştım, onun devamını getirmek zorundaydım. Hatta ilk Ferrarimi de o zaman aldım, 2016 yılıydı ve ben hala içgüveysi yaşıyordum.”
FARKLI BİR İŞ MODELİ
Sercan Köse’nin oğlunun adını taşıyan Batu’nun iş modeli biraz farklı. Ne bildiğimiz toptancılardan, ne de bildiğimiz perakendecilerden. Luxury sport üzerine çalışan Batu, dünyaca ünlü spor markalarının tedarik zincirlerini oluşturuyor. Nike, Adidas, Converse gibi ünlü markaların ürünlerini merkezlerinden alıp dünyaya dağıtıyor. Türkiye ise işin sadece operasyonunun yapıldığı yer, buraya herhangi bir satış yapılmıyor. Tabi burada en önemli unsurlardan birisi güçlü ve hızlı bir lojistik sistemi. Köse, şöyle anlatıyor:
“Ürünler merkezlerden alınıyor, belli başlı ülkelerden, belli başlı lokasyonlara dağıtılır. Mesela Paris’te La Fayette’ye gittiğiniz zaman Jordan olarak gördüğünüz bir ürün bilin ki Batu’dan çıkıyor, Türkiye’deki firmadan çıkıyor.
Batu’yu Türkiye merkezli uluslararası bir firma olarak tanımlayabiliriz. Şu anda Los Angeles’ta, Hong Kong’da, Almanya’da ve Dubai’de 4 ayrı depomuz var. Ürünleri buralara getirip 15 ülkede 35 farklı firmaya dağıtıyoruz. Bu çok fazla bilinen bir iş modeli değil. Biz yılda bu şekilde 9 milyon adet ayakkabı satıyoruz. İşlem hacmi olarak şu anda Avrupa’da 1’inci, dünyada da 6’ncı büyüğüz. Mesela ana bayiler hariç Fransa’da satılan Nike’ların yüzde 45’i bize ait. Bu oran İskandinav ülkelerinde yüzde 70’e kadar çıkıyor. Şu anda dünya genelinde 635 kişi bizim bünyemizde çalışıyor.”
Köse’nin kurduğu iş modeli yavaş yavaş gelişirken, ona eşik atlatan en önemli olay 2016 yılında yaşanmış. O dönem İtalya’daki bağlantıları sayesinde çok büyük bir sipariş gelmiş ve ön kapora yerine paranın tamamını göndermişler. Bu piyasada duyulunca ve teslimatlar son derece hızlı yapılınca bu kez siparişler artmaya başlamış. Bağlantılar bağlantıları, ilişkiler ilişkileri getirince şirket hızla büyümeye başlamış.
Köse, Giresun’da iki mağazasının iflasının ardından sıfırdan kurduğu bu iş modelinde çok önemli bir noktaya gelse de tüm hayallerini gerçekleştiremediği için henüz kendilerini başarılı olarak görmüyor:
TATİLE BİLE GİTMEM, HEP ÇALIŞIRIM
“38 yaşımda bir insanım, şirketlerim var, çok lüks markaların bağlantılarına sahibim, iyi yaşıyorum ama henüz hayallerimin tamamı gerçekleşmedi. 14 tane hayalim vardı, şu anda 11’deyim.
3 taneyi gerçekleştirdikten sonra gerisine bakarız. Ama tabi bunlar çok kolay olmuyor, bizim asıl işimiz hep çalışmak oldu. Benim gecem gündüzüm bu iş, sadece 4 saat uyuyorum. İçimdeki başarma hırsı beni ayakta tutuyor, enerjimi oradan alıyorum. Mesela ben tatile gitmiyorum, canım sıkılıyor ve uykum geliyor. Ama uyumak bana bir anlam ifade etmiyor. Ben devamlı aşık olduğum işi yapmak istiyorum.
Bana lisede her şeye atladığım için sazan derlerdi ve çok şişmandım. Anılarımı insanlara anlattıkça hayal gibi geliyor. Ama şu anda bulunduğumuz ortam hayal dünyasının gerçek olabileceğinin ispatı. Nasıl bu kadar başardım, birincisi Allah yürü ya kulum dedi, ikincisi de ben doğru noktalara değindim. Bir de annemden geliyor beynim, stratejik düşünmeye bayılan bir insanım. Annem de beyninde satranç oynar ben de beynimde satranç oynarım.”
Sercan Köse, kaostan, karmaşadan ve hırstan beslenen bir yapıya sahip. Kendi ifadesiyle annesi gibi fotografik bir hafızası ve beyin kütüphanesi var ve oradaki çalışma hiç durmuyor. Şöyle anlatıyor:
“Benim bir günümü diğerlerinden ayıran fark kaostur. Her zaman benim hayatımda kaos vardır, olmaya da devam edecektir. Bu yurt içi, yurt dışı olsun değişmeyecek. Ben 18-19 saat sadece çalışıyorum, durmam. Gece canım sıkılıyor, ne yapacağım çalışmayacağım da, oturup film mi izleyeceğim? Ama bu çalışmanın ve hırsın bana bir bedeli oluyor, çocuklarıma yeterince vakit ayıramıyorum. Anneleri ile kendi kendilerine büyüyorlar. Bizim ödediğimiz bedel de bu.”
Giresun’da varlıklı sayılabilecek bir ailenin oğlu olan ama kendi işini tek başına kuran Sercan Köse’nin hayatında bir de Ferrari test pilotluğu işi var. Bundan genelde çok bahsetmediğini belirten Köse, Eskişehir’de üniversitede okurken bu işe başladığını ve orada kurduğu bağlantıların iş hayatında da çok işine yaradığını söylüyor. Şu andaki Ferrari tutkusunun kaynaklarından biri de o dönem yaptığı iş zaten:
“Çocukluğumdan beri böyle. İnsanlar çizgi film izler, ben Michael Schumacher’i izlerdim. Sonra Ferrari’ye katılması, şampiyonluklarının olması, zaten otomobil benim için bir tutku. Hayatta iki şeyden aldığım keyif var, birincisi evlatlarım, ikincisi otomobiller. Onları da evlatlarım olarak kabul ettiğim için böyle bir durum var.”
Köse’nin girişimcilere ve kendi işini kurmak isteyenlere de bazı tavsiyeleri var:
“Ne yapacağını bilmeden önce, herkesin kendine ait bir özelliği, bir kırılma noktası vardır hayatında. Kimisi matbaacı olmuştur, kimisi manav olmuştur, kimisi turizm acentasında çalışmıştır rehber olmuştur. İyi kötü bir yerden tutmuşlardır hayatta. Ben insanların bildikleri işi yapmalarını isterim, bilmediği işe girmelerini hiçbir zaman tavsiye etmem. Benim gibi tekstil ayakkabı, otomobil yapan bir insan, gıda sektörüne girerse çuvallayabilir, inşaat sektörüne girerse çuvallayabilir. Girişimcilikte parayı nasıl koruyabileceğiniz çok önemlidir. Ben girişimciyim, her türlü fikrim var, yapabilirim. Fikirler ölmez, hiçbir zaman ölmeyecek. Aptalca fikirden mucize bile çıkabiliyor. Ama bunu bir de işlemek var. İşlemeyi düzgün yaparsanız o zaman kazanacaksınız. Bilmediğiniz işe girerseniz, ne çıkarsa bahtıma yaparsınız kaybedersiniz.”