Nuran Özyılmaz, 1990’da bileziklerini satıp, iş hayatına atıldı. Önce tekstil işine girdi. Daha sonra 4 masalı ufak bir dükkanda yemek yapmaya başladı. Şehirde yöresel anlamda açık olduğunu fark eden Özyılmaz, Kars Kaz Evi ile adını yalnızca Türkiye’de değil birçok ülkede de duyurdu. Yörede kaz yetiştiriciliğinin gelişmesinde ve şehrin bir turizm kentine dönüşmesinde büyük emeği olan Özyılmaz, “Yaptığım işte kendi yokluğumla yola çıktım fakat o kadar insanın yokluğuna dokundum ki, çarpanlarına baktığımız zaman hiç kimsenin yapamayacağı bir yatırım oldu” diyor. Kars’ın Nuran ablası, hikayesini ChefStory’ye anlattı.
1957 yılında Kars’ta doğan Nuran Özyılmaz, 6 çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu. Babası canlı hayvan alışverişi yapan bir tüccar olan, ya da bir başka ifade ile celep olan Özyılmaz ailesi dededen bu yana Kars’ta yaşıyor. 1974 yılında ticaret lisesinden mezun olan Nuran Özyılmaz, 1976’da evleniyor. Evlendikten sonra o döneme göre donanımlı bir insan olmasına karşın çalışması kocası tarafından engellenince eve mahkum olur. 4 kız çocuğu sahibi olan Özyılmaz, eşinin de evle yeteri kadar ilgilenmemesi ve çektiği sıkıntılar nedeniyle çalışmak ister. 14 yıllık bir ev hayatının ardından ailesiyle ve çevresiyle tartışa tartışa, kendi ifadesiyle toplumun tabularını yavaş yavaş yıkarak 1990 yılında elindeki bilezikleri bozdurarak tuhafiye malzemeleri alır ve bunları evden satmaya başlar.
“Özgürlüğüm evim kadardı, müşteri profilim köyden gelip de çarşı pazar tanımayan kadınlardı. Bu ikili birbirini çok güzel tamamladı. Ben bir Nuran Abla’yım, eşler de benimle beraber eğitildiler. Nuran Abla’ya alışverişe gidiyoruz, Nuran Abla olursa olur, Nuran Abla’ya borcum var diye diye bana gelmeye başladılar. Bir de veresiye defterim var, kadınlara hesap açıyorum, onlar eşlerine ‘Nuran Abla’ya borcumuz var’ diyor, eşler hemen parayı veriyor. Aman Nuran Abla’ya borç kalmasın. Kadınlar bundan çok mutlular, hemen borçlarını ödeyebiliyorlar. Öylesine bir başlangıç oldu işte bizimkisi” diyerek anlatıyor ilk zamanları.
ÖRGÜ MAKİNALARI İLE SATMAYA BAŞLADI
Nuran Özyılmaz daha sonra örgü makinelerinin iş yaptığını fark eder. Çünkü Kars bir kış memleketidir ve markalar ve tekstilin çok da ayağa gelmediği dönemlerden bahsediyoruz. Önce birkaç kadına elde örgü yaptırmaya başlar, arkasından bir örgü makinası satın alır. Ama bir sorun vardır; Nuran Abla makinayı hiç bir şekilde tanımamakta ve nasıl çalışacağını bilmemektedir. Ama serde azim ve inanç var ya, sağa sola sora sora makinanın tüm püf noktalarını öğrenir ve gide gide eve sığmaz olur. Çünkü malzemeler artmış ve siparişler çoğalmıştır. Bu sefer bir iş yeri kiralar. Dört kızına okuldan sonra yeteneklerine göre küçük işler vermeye başlar. Çocuklar hem okula gider, hem de çalışmaya başlar.
İşyerini ikiye bölen Özyılmaz, arkada üretim yapar, ön tarafta da satış. İşler artmaya devam edince bir makine daha alır, yanında çalışan sayısını artırır. Bu arada yanında çalışan kadınlar da çok heveslidir çünkü yıllardır evde yaptıkları örgüler karşılığında bu kez para kazanmaktadırlar. 2006-2007’ye kadar bu şekilde işler arta arta devam eder. Şehrin tümü neredeyse müşterisi haline gelir ama bir yerden sonra düşüş başlar. Çünkü artık markalar çoğalmış, tekstil şehre gelmiştir. Özyılmaz yaptığı iş modelinin modasının geçmeye başladığını anlar.
4 MASALI BİR LOKANTA İLE BAŞLADI
O dönemi ve lokanta işine başlangıcını şöyle anlatıyor:
“Bir arayış içerisine girdim. Acaba ne yapabilirim? 90 öncesine dönmek istemiyorum, çünkü belli bir yol aldım, kendi ekmeğimi kendim kazanıyorum. İstemek, mağdur olmak, birilerine el açmak kadar kötü bir şey yok. 2007’de bir anda 4 masalık ufak bir yere başlayarak, günlük yemekler yaparak sektöre girdim. Aklımda çok farklı şeyler vardı ama buna kısmet diyebiliyorum. Benim amacım Bağ-kur’dan emekli olmak, borçlarımı ödemek. Amacım böyle meşhur olmak, yok efendim bir ilk yapmak, hobi olsun filan değildi. Benimki geçim sıkıntısıydı. Kızım servis yapıyor, ben yemek pişiriyorum. Ama akşam oluyor çok güzel bir iş. Yemek kalmıyor, deftere de yazdıran yok, bu iş daha iyi.
6 ay o iş yerini çalıştırdım, sonra oranın yeterli olmadığını gördüm. O süreç içerisinde Kars’ta bir yöreselin olmadığını ve bu konuda bir açık olduğunu fark ettim. Anladım ki biz de hiçbir yöresel restoran olmamış. Ama dışarıdan gelen misafirlerin de dikkatini bu çeker. Öylesine yan tarafta daha iyi bir dükkan vardı, tektrardan borca girip orayı kiraladık. Borçlarla, banka kredileriyle yol alıyorum. O dönem tekrar bir ekonomik kriz, faizler yükselmiş, bankalar çok kredi vermiyor. Alacağım çok bir şey değil ama bana göre çok büyük para.”
KARS’TA İLK KAZ EVİ
Kredi ve borç işini halleden Özyılmaz, 14 masalı bir kaz evi açar. Kar mutfağının en önemli ürünlerinden biri olan kaz evine ait bir dükkanın açılması şehrin de ilgisini çeker. Hatta restoranın açılışını Kars valisi yapar, şehrin ileri gelenleri açılışta kendisini gösterir. Özyılmaz, şüyle devam ediyor:
“İlk önce Kars’ta ilk diyordum ama sonra bir başımı kaldırdım ki, Türkiye’de bir ilk yapmışım. Çünkü mutfaklara hindi, tavuk girmişti fakat kazı tanıyan yoktu. Kaz hobi evlerde, bahçelerde vardı ama ticarete dönüşmemişti, turizmi tanımamıştı.
KADINLARIN DA PARA KAZANMASINI SAĞLADI
Kars Kazevi’ni kurdum fakat yine beni bir kaygı aldı. Çünkü ürünün tedariği zor, dışarıya fazla satılmayan bir ürün, ben bu ürünü nasıl elde edebilirim? Bir işin sürdürülebilirliği için hammadde çok önemli, ben de bir dernek kurdum, Kaz Yetiştiriciliği Derneği. Kaz yetiştiren kadınların evlerine gitmeye başladım, onların dolaplarından veya dışarıdaki sandıktaki, o kazları saklama kilerlerinden kaz satın alıyorum. Kadınlar parayı fark edince evlerinde o yıl kaz pişirmediler. Nuran Abla kazı alıyor, Kaz Evi’ne biz kaz satıyoruz diye diye bu sefer o kadınlar arasında bir yarış olmaya başladı. Ben daha çok kaz beslerim, daha çok kaz satarım. Kadın torbasına koyuyor getiriyorlar kazları. Ürünün para ettiğinin farkına varınca hepsinde özgüven de artmaya başladı.”
Nuran Özyılmaz’a göre bir ürünü pazarlamak ve satmak için ilk önce sahada para farkındalığı yaratmak ve üreticinin elindeki ürünün para ettiğini anlayabilmesini sağlamak gerekiyor. Kendisi de önce sahada para farkındalığı yaratarak işin temellerini oturtuyor:
“O dönem ben herkesin kapsına gidiyordum kazı satın alabilmek için, şu anda onlar benim kapıma geliyor çünkü yetiştirici çoğaldı. Kars Kazevi’ni kurarak ben kaz yetiştiricilerine bir pazar kapası oluşturdum. Arz talep dengesi deriz ya ekonomide, ben hep talebe hitap ettim. Ben talebe hitap ettikçe arz çoğalmaya başladı. Eğer ben gidip bir çiftlik kurmuş olsaydım, çok kimse tanımazdı, çiftlik kadar kalırdım. Nereye pazarlayacaksın? Ama ben bu işletmeyle Kars’la kazı özdeşleştirdim, kaz yetiştiricilerine bir ticari kapı açtım ve kazı Türkiye’de ticari alana, turizme tanıtarak paraya dönüştürüp istihdam sağladım. Hem şehir, hem ülke ekonomisine katkım oldu.
TURİZMİN KAPILARI KAZ ETİ İLE AÇILDI
Derneğim adına Birleşmiş Milletler’e sunduğum Sürdürülebilir Kars Kazı projem vardı. Projedeki sloganım ‘Kars kazı yemeyen kalmasın.’ Şu anda ben o sloganı gerçekleştirdiğimi anlıyorum. İnsanları Kars’a Doğu Ekspres’i taşıyor, uçak taşıyor, otobüs taşıyor. Bunların hepsi kaz eti yemeğe, Kars’ı görmeye geliyor. Çünkü biz Doğu’nun en doğusunda bir şehiriz. Yol üstü şehir değiliz, strateji olarak uğrak bir şehir değiliz. Bize ancak turizmle gelinir, özellikle gelinir. Turizm kapılarını açtım ve şehrin turizminin elçiliğini yaptım.”
Nuran Özyılmaz işi anlatırken vurguyu devamlşı şehrine ve bu işten kadınlar başta olmak üzere herkesin kazanmasına yapıyor. Birlikte kazanınca herkes mutlu, herkes huzurlu. Hele ki bir iş modelinin normalde ekonomide yeri olmayan insanlara dokunması… Belki de bu işin en can alıcı noktası orası. Hayatlarında para kazanmamış insanlar ilk kez para kazanmaya başlayınca işi de neredeyse Buran Abla kadar sahiplenmişler, üretim yarışına girmişler. Özyılmaz, şöyle anlatıyor:
“Çoğu kimse başka yerde şube düşünüyor musun diye soruyor ama ben gelen herkesin beni şehrimde görmesini ve gelenlerin şehri görmesini istiyorum. Yaptığım işte kendi yokluğumla yola çıktım fakat o kadar insanın yokluğuna dokundum ki, çarpanlarına baktığımız zaman hiç kimsenin yapamayacağı bir yatırım oldu bu kaz evi. Köylü kazanıyor, kaz temizleyen, aracılar, kaz besleyenler, satıcılar, tüy satanlar, otelinden aracına turizme hizmet eden bütün faktörler kazanıyor. Ben kaz evini kurduğumda Sarıkamış’ta iki otel, Kars’ta da birkaç otel vardı. Şimdi butik otellerimiz, restore otellerimiz, yeni açılan otellerimiz, yeni mekanlar…
KADINLARIN ROL MODELİ NURAN ABLA
Böylesine turizme kazandırılmış bir destinasyon ve kaz evi Nuran Abla. Ben burada kadınların rol modeliyim. Fakat başladığım zaman ben bunları olacağım diye başlamamıştım. Ama öyle bir strateji uyguladım ki, babaannemin çorbası, anneannemin helvası, hani ailede gördüklerimi taşıyarak menü oluşturdum. Beni amatör gördü eski lokantacılar, erkek lokantacılar, fakat şu anda bu şehre bir fikir verdim, bir menü sundum. Artık herkes o menüyü yaparak kazanıyor, o menüyle yürüyor.”
2009’da Birleşmiş Milletler beni İspanya’ya davet etti, maksat oradaki turizmi görmek, oraları gezmek. Orada bana çok değer verdiler, çok büyük toplantı salonlarında toplantılara katıldım. Bana dediler ki ‘sen çok kıymetlisin, çünkü bölgede kadında rol modelsin ve lokal bir ürün tanıtıyorsun. Tanıttığın bu lokal ürün kırsalda kalkınma yarattı.’ Bakın bu bölge sürekli göç vermiş bir bölgedir. Arazilerimiz, meralarımız boştur, kazcılık bu bölgeye çok uygun ve müsait. Onun için kırsalda kalkınma yarattım ve fark ettim ki, yaptığım iş çok farklıymış, çok kıymetliymiş.”
Nuran Abla’nın işleri büyüdükçe aklına yeni fikirler de gelmeye başlar. İspanya’daki gezisi sırasında flemenko yapanları izlediğinde hem hüzünlenir hem de kafasında bir ampul yanar. Şöyle devam ediyor:
“Onları görünce bizde de Kafkas var dedim. Geldim ve normalde kimsenin gelmediği bir bölgede tarihi bir mekan aldım. Atıl bölgeydi, atıl bir yerdi. Burayı restore ettirerek, kaz evini burada Kars’ın geleneksel yemeğiyle, geleneksel mimarisini buluşturarak, gelen misafirlere hizmet verdim. Artı onlara Kafkas oyunlarını sundum. Şu anda Kars’a gezmeye gelen turistler Kafkas izliyor, aşıkları dinliyor. Biz onların hepsini menüye koyarak, daha iyi bir şekilde sunarak, Kars’ı daha güzel pazarlıyoruz. Biz ne kadar şehri pazarlarsak o kadar çok pastadan payımız oluyor.
Ben bu bölgede kadının cesareti, sesi ve sözü oldum. Kadında devrim yarattım. Bizde kadın kamuda çalışırdı, bunu herkes onaylardı, fakat özel sektörde asla. Ben kadın emeğini özel sektörde de ekonomiye dönüştüren ve ticarette kullanan ilk girişimci kadınım. Kadınlar beni gördükçe, ‘o yaptı ben de yapabilirim’ diye işyerleri açmaya başladılar, çalışmaya başladılar, yerlerini köylerini, yaptıkları işleri anlatmaya başladılar. Biz toplum olarak okuyarak değil ama sahada gördüklerimizle yürürüz. Herkesin aklına çalışmayı, kazcılığı, nasıl daha iyisini sunabilirim derdini soktum. Bu çok önemliydi bu bölge için. “
KARS’IN TURİZM ELÇİSİ
Nuran Özyılmaz artık Kars’ın turizm elçisi konumunda. Şehre gelenler mutlaka oraya uğruyor, Nuran Abla’yı görüyor, onunla fotoğraf çektiriyor. Kars’ta bu dünüşümü kadınlardan aldığı kuvvet ile başarmış olan Nuran Abla da bu ilgiden çok memnun:
“Resim çektirenler olur, bana gelip de yer bulamayıp ille de beni görmek isteyen misafirlerim olur, bunlar insanı çok onurlandırıyor. Yılda 4 ton kaz satıyoruz, günde 100-150 kişiye hizmet veriyoruz ama illa da yemek veya para değil bazı şeyler, iz bırakmak, çok güzel bir seda bırakmak. Geliyorlar elimi öpüyorlar, önümde ayakta duruyorlar, bunlar o kadar güzel şeyler ki. Hele buraya gelenler hemşeriyse o kadar çok duygulanıyor ki, ‘biz göçtük ama sen bu şehri ne güzel tanıttın’ diyorlar, bir de minnet duyuyorlar, teşekkür ediyorlar, bunlar da insanı çok onurlandırıyor. “
1990 yılından bu yana durmadan çalışan Özyılmaz’ın kendi işini kurmak isteyenlere de söyleyecekleri var:
“Çalışmak bir, sabır iki, inanmak üç ve sürdürülebilirlik dört. Çalışmadan hiç bir şey olmuyor. Emek vereceksin. Tarlaya tohum atmadan ne bekleyeceksin değil mi, nasıl ürün toplayacaksın, çalışmak böyledir. Hayal edin, hayallerinizin peşinden koşun, çalışın ve inanın. Hayal dediğin kuru hayal değil, yapacağınıza inanarak hayal kurun. Kervan yolda dizilir ama başlamak çok önemli. Başlamak işin 70’idir, yarısı değil yarısından çoğudur.”