Kebabın tarihini yazan aile / Develi’de dördüncü kuşağın hikayesi

Gaziantep’te 3 kişi ile 30 metrekarede başlayan Develi’nin hikayesi, 110’uncu yılında dördüncü kuşağın yönetiminde devam ediyor. Develi’yi Develi yapan isim Arif Develi, küçük yaşta başladığı ve dedelerinden devraldığı bu hikayeyi şimdilerde oğullarına devretmiş durumda. Develi restoranlarının 4. kuşak sahibi Nuri Develi, 12 şube ve bin kişilik istihdama ulaşan hikayesini ChefStory’ye anlattı…

Develi restoranlarının asıl hikayesi bundan tam 110 yıl önce Gaziantep’te ufacık bir dükkanda başlıyor. Develi’yi asıl tanıtan ise Arif Develi oluyor. 6 yaşında çalışmaya başlayan Develi’ye Antep dar gelince soluğu İstanbul’da alıyor ve biriktirdiği para ile 1966 yılında Samatya’da halen varlığını sürdüren Develi’nin temelini atıyor. O sıralar henüz 22 yaşında olan Arif Develi kısa sürede İstanbul’da ünlenince büyüme hikayesi de başlıyor.

Arif Develi’den bayrağı alan isim ise oğlu Nuri Develi. 1986 İstanbul doğumlu olan Nuri Develi’nin de hayatı hep restoranlarda geçmiş. Lise yıllarında bir ara mimarlığa heves etmiş olsa da, üniversite yıllarına denk gelen dönemde babasının rahatsızlığı onu yurtdışına gitmek yerine Türkiye’de tutmuş ve turizm bölümüne giderek dördüncü kuşak olarak Develi’nin devamını sağlamış.

BU İŞ BENİM BOYNUMUN BORCUYDU

Nuri Develi babası ile her zaman çok iyi anlaştığını ve onun sözleri ve tecrübelerinin hayatta hep kendisine ışık olduğunu söylüyor. Lisede mimarlık gibi bir hayali olsa da ‘ben bu işi yapmaya mecburdum, başka bir seçeneğim yoktu. Benim boynumun borcuydu.” diyerek anlatıyor restorancılığa başlangıcını.

Babası 22 yaşında iken Samatya Develi’yi kuran Nuri Develi’nin kaderi de babasına benziyor. O da 22 yaşında Florya’daki 5 dönümlük Develi’yi kuruyor. O günleri anlatırken biraz endişelendiğini ve korktuğunu söylese de, babasını mahcup etmeme motivasyonu işe dört elle sarılmasını sağlıyor. Ayrıca dışarıdan kendisine gelen, ‘hazıra kondu, bunun tuzu kuru, babası kurdu o batırır, daha dünkü çocuk’ gibi eleştiriler işi daha da sahiplenmesini sağlıyor.

Develi o dönemi şöyle anlatıyor:

“İnsanların kaderleri birbirlerine bağlıdır. Ben de kendimi bu yönde telkin ettim. Babamı bırakmak benim için söz konusu bile olamazdı. O nedenle turizm işletmeyi tercih edip İstanbul’da kaldım. Babamın tırnaklarıyla kazıyarak yarattığı bu markayı ileriye götürebilmek ve ona layık olabilmek için çok çalıştım. Samatya’daki restoran Arif Develi kokar, benim için de Florya çok değerlidir. ‘Arif Develi’nin oğlu’ imajından çıkıp Nuri Develi olduğum projedir.

Türkiye’de aile şirketleri kuşaklar arası çatışmalar nedeniyle kayboluyor. Ama ben babamla hiç problem yaşamadım. Onun tecrübe, bilgi, birikim ve yaşanmışlıklarını karanlıkta el feneri gibi gördüm. O da benim yenilikçiliğime güvendi ve iyi bir takım olduk. Sonuçta ortaya güzel bir iş çıktı.”

Develi’yi Arif Develi’nin öğretilerinden taviz vermeyen ama yeni kuşak olarak global yenilikleri ve tüketici alışkanlıklarını takip eden dinamik bir restoren olarak tanımlayan Develi, hem gelenekçi hem de yenilikçi olduklarının altını çiziyor.

PANDEMİDE HESABA PARA YATIRAN MÜŞTERİ

Develi’de kendisinin dördüncü kuşak olmasından ziyade müşterilerin de dördüncü kuşak olmasının çok değerli olduğunu vurgulayan Develi, “Burası bir restoran değil sadece, bir anı defteri. Kuşaklar boyu yaşanmışlıklar var. Daha önce dedelerinin geldiği yere şimdi torunları geliyor” diyor. Develi’de yıllar içerisinde kurulan bağların çok farklı bir boyutta olduğunu söyleyen Develi, pandemide yaşadıkları bir olayı örnek veriyor:

“Pandemide dükkan kapalı iken bir gün muhasebeden aradılar, bankaya ciddi bir para yatmış. Ama öyle bir alacağımız yok, baktım gönderene tanıyorum. Aradım hemen, abi dedim, bir yanlışlık var galiba. Karşımdaki ses bana ‘Nuriciğim’ dedi, ‘Ben oraya babamın kucağında gelirdim, kız arkadaşımla ilk yemeğimi orda yedim, çocuğumuzun doğum gününü orda yaptık. Babam öldü cenaze yemeğini senden söyledik ve sen bizden hiç para almadın. Bankada param olmuş ben Develi’ye gidemediysem neye yarar deyip gönderdim. Sana bugünden önümüzdeki 1 yıl boyunca yiyeceğim yemeğin bedelini peşin olarak yolladım, sakın umudunu yitirme.’ Bu olay bize o karanlık günlerde çok büyük moral oldu.”

Pandemide bir anda tüm restoranların kapanması Develi ailesinde de önce kısa süreli bir şoka neden olmuş. Restoranları kapayıp çalışanlarla vedalaştıkları günü hiç unutamayacağını söyleyen Develi, “1999 depreminden sonra bizim Samatya’daki restoran bir anda sıfır olmuştu, kimse gelmiyordu. Alacaklılar bekliyor, maaşlar yaklaşmış. Babam o zaman bir tane arsasını yok paraya satıp tüm borçları ödemiş ve çalışanlarına ‘Arkadaşlar zor günler geçiriyoruz, gemi su alıyor, hanginizi gemiden atayım? Olmaz, yapamam, bu gemiyi beraber yanaştıracağız. Herkes elini taşın altına koyacak’ demişti. Pandemide aklımda kalan hikaye buydu. Mutlaka ayakta kalacaktık.

İlk şoku atlattıktan sonra restoranlara yatırım yapalım dedik. Daha restoranlar açılır mı açılmaz mı bilinmezken biz Florya’yı yıkıp yeniden yaptık. Herkes bana ‘parana sahip çık, deli misin’ derken ben hiç tereddüt etmeden işime yatırım yaptım. Babam da çok destekledi bu fikrimi, ‘kimin ne dediğini boş ver’ dedi. Çok cesur bir adamdır zaten ticarette. Biz o dönem ekibimize de yatırım yapıp eğitimler aldırarak pandemiden galip çıktık. Bana delisin diyenler doğruyu yapmışsın demeye başladılar. Ama bu bir riskti. Ben kimi zaman kaybetmeyi de kazanç görürüm, yeter ki kusur olmasın.”

BABADAN ALDIĞI İKİ ÖNEMLİ DERS

Nuri Develi konuşmasında hep babasına ve onun türlü zorluklarla yarattığı markaya vurgu yapıyor. Hayatta en korktuğu şeyin babasına mahçup olmak olduğunu belirtiyor. İşe ilk başladığı zamanlar babasından aldığı dersleri de hiç unutmamış. Şöyle anlatıyor:

“İnsanlara hata yapması için fırsat vermek lazım. Ben ilk başladığımda babamın gözüne girmek istiyordum. Bir gün restorandaki tabakların eksik olduğunu söylediler. Ben de hemen babama gidip onay almanın ve sonrasında tabakları yenileyip onun gözüne girmenin derdindeyim. Babam ‘tamam git tabakları al’ dedi, neyse gittik aldık babamı da bir demo için çağırdım salona. Babam baktı, ‘çok güzel ama gereksiz masraf’ dedi. Eksik dediğimiz tabakların açılmamış kolilerde devamı varmış depoda ama bana söylememiş. ‘Oğlum’ dedi, ‘hata yapmana fırsat verdim, bir daha ömrü billah deponu kontrol etmeden sipariş vermezsin.’

Lise 1’e geçtiğim yaz restoranda mutfakta çalışmaya başladım. Akşam iş bitince de babamla beraber arabasına gittim. Babam arabayı kullanan şoföre ‘Nuri’yi tren istasyonuna bırakalım’ dedi. Şaka yapıyor sandım ama 50 metre sonra araba durdu. İnip trene bindim. Babam araba ile ben trenle gittim eve. Ama zamanla bunun ne kadar değerli olduğunu gördüm. Bir işin hamallığını yapmadan ağalığını yapamazsınız. Ben o gün o mutfakta çalışan arkadaşlarla geçirdiğim zamanda empati yeteneğimi geliştirdim. Bir gün gelip yönetici olduğumda da onların duygularını ve hislerini yönetebilmem açısından çok faydalı oldu.”

BIDEN’A ÇİĞKÖFTE SERVİSİ

Türkiye’ye gelen ünlü isimlerin sıklıkla uğradığı yer olan Develi’den çok sayıda isim geçmiş. Nuri Develi, ABD Başkanı Joe Biden başkan olmadan geldiğinde kendilerinden özellikle çiğköfte istediğini anlatıyor: “Biz önce alışık değildir, şimdi midesine bir şey olmasın diye çiğköfte vermeyelim demiştik ama meğerse Ortadoğu’da görev yaptığı dönemde çok yermiş. Bize önce çiğköfteyi sordu, sonra da oturup 1 porsiyon yedi. Elon Musk da en son geldiğinde uçağına özel paket istedi.”

spot_img

SON YAZILAR

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR