Storybox /Özel Röportaj
Milyonlarca insan Ünal Aysal’ı Galatasaray Başkanı olunca tanıdı ama o aslında Türk iş dünyasının en önemli aktörlerinden. Memur çocuğu olarak başladığı hayatında, kendi deyimiyle ‘Ailenin yoldan çıkan ilk adamı’ olmuş. Okurken TRT’de spikerlikten THY’ye, turizm acentalarından benzin istasyonlarına kadar birçok yerde çalışan Aysal, sonrasında otelcilikten santral yapımına kadar geniş bir yelpazede çok önemli işlere imza attı. Şimdilerde toplam 51 şirketi olan bir yapıyı yönetiyor. Askeri doktor bir babanın oğlu olan Aysal, sıfırdan milyarderliğe ulaşan hikayesini, hayata bakışını, başarı sırlarını ve tavsiyelerini Storybox’a anlattı.
Ünal Aysal, dededen babadan devlet memuru bir ailenin oğlu. Ailesi çok ısrar etse de devlet memuru olmak istemiyor ve kendisine ticaretle başlayan bir yol çiziyor. Gençlik dönemleri kendi ifadesine göre ‘kıt kanaat’ geçse de bazı fırsatlar, tesadüfler, cesaret ve girişimcilik bütün hayatının başka bir yöne evrilmesini sağlıyor.
TRT’DE SPİKERLİKLE BAŞLAYAN İŞ HAYATI
Askeri tabip olan babasının görevi nedeniyle ilkokulu farklı illerde okuyor ve neredeyse hiç arkadaş edinemiyor. Aslında onun için eğitimin asıl başladığı ve tüm hayatını şekillendiren yer Galatasaray Lisesi oluyor. Altıncı sınıfta Galatasaray’a yatılı olarak başladığında ileride bu kulübün başkanı olacağını hayal edemezdi belki ama hayat ona bu fırsatı da sağladı. Seneler 2011 yılını gösterdiğinde, uzun yıllar evvel memur bir ailenin oğlu olarak girdiği Galatasaray Lisesi’nden Galatasaray Kulübü’nün başkanı olarak çıkmıştı. Ancak biz o kadar ileriye gitmeyelim ve filmi biraz başa, iş hayatına ilk adımı attığı yıllara saralım.
Ünal Aysal, Galatasaray’dan İstanbul Hukuk Fakültesi’ne giriyor. Ancak o dönem babasından harçlık almamaya karar veriyor ve birçok işte çalışıyor. Önce TRT’nin spikerlik sınavlarına giriyor ve kazanıyor. Bir senelik spikerlikten sonra Türk Hava Yolları, Amerikan Express, benzin istasyonunda yöneticilik, yurtdışında rehberlik derken biraz parası birikiyor ve bu para ile İsviçre’ye hukuk okumaya gidiyor. Orda da okurken aslen bir İsviçre firması olan Migros’ta çalışıyor.
Türkiye’ye dönünce hakimlik ve avukatlık yapabilmek için gerekli lisansları alıyor. Bundan sonrası için herkesin beklentisi hukuk sistemi içerisinde avukat, hakim veya savcı olarak yer alması. Ancak olaylar biraz farklı gelişiyor. Aysal, o dönemi şöyle anlatıyor:
HERKES AVUKAT OLMASINI BEKLERKEN İŞLER DEĞİŞİYOR
“Askerlik bitince bir işe girmem gerekiyordu ve o dönem Türkiye’de ilk defa Koç bünyesinde Randıç Ticaret diye bir ihracat şirketi kurulmuştu. Beni de lisan bildiğim ve yurt dışından geldiğim için işe aldılar. İki sene orada çok verimli bir şekilde çalıştım. Ortadoğu ve Arap ülkelerine bakıyordum. Daha sonra tekrar yurt dışına gitmeye karar verdim ve bir dostumla Belçika’da ortaklık kurduk. Ancak o iş fazla yürümedi, ben de kendi şirketimi kurmaya karar verdim.”
Aysal, yeterli sermayesi olmadığı için işin üretim tarafına geçemiyor ama ticarette yoluna devam ediyor. 1980’e kadar olan dönemde demir çelik ticareti yapıyor ve Türkiye haricinde Cezayir, Fas, Tunus, Lübnan ve İran gibi ülkelerle çalışıyor. İran’daki ihtilalden sonra ise yeni bir piyasa açılıyor. Çünkü o dönem Avrupalı firmalar ülkeyi terk ediyor ve bölge güçlü referansları olmayan daha orta boy firmalara kalıyor. İşte Ünal Aysal’ın yükselişi de o dönem başlıyor:
İRAN’LA BİRLİKTE BAŞLAYAN YÜKSELİŞ
“Orada petrol karşılığı demir çelik ticaretiyle başladık. Tabi orada enteresan bir dönem de geçti. Biz daha önce bu işi yapmamıştık. Petrol piyasasında referansınız yoksa, bedava bile verseniz petrolü satacak yer bulamazsınız. Ben önce yapamayacağımı zannettim. Bana elimdeki petrol kontratını satmak için 10 gün süre vermişlerdi, satamazsan getir iade et dediler. Süre bitmek üzereyken, kaldığım otelin lobisinde yan masada bir Alman gördüm. O bana baktı, ben ona baktım. Bir kahve içelim diye oturduk, sohbet ediyoruz. Meğerse o da buraya petrol aramaya gelmiş. Ben de petrol almışım ama satamıyorum. Hemen açtık kontratları, sabaha kadar çalıştık ve ben petrol satışını adama yaptım. Böylece ilk petrol ticaretini o Alman sayesinde yapmış olduk. Onun arkasından da büyük Avrupa firmalarına petrol ticaretimiz devam etti. Zaman içerisinde milyon tonun üzerine çıkan bir ticaret yaptık.”
İRANLI BAKAN AYSAL’I MAKAMINA ÇAĞIRDI
Petrol karşılığı demir çelik ticareti sürerken, bu kez Aysal’ın karşısına İran’da başka bir fırsat çıkıyor. Yaptığı ticaretle ülke çapında bilinir bir hale geldiği için bir gün İran Enerji Bakanı kendisini makamına çağırıyor. Aysal’ın enerji tarafı ile bir işi olmadığı için bu teklife şaşırıyor, gidince Ticaret Bakanlığı’nın referansı ile orada bulunduğunu anlıyor. Aysal, kendisine yeni bir kapı açan o görüşmeyi şöyle anlatıyor.
“Bir Alman şirketi kontrat yapıp İran’a elektrik santrali satmış. Sonrasında da anahtar teslim kurmaları gerekiyor. Ancak Almanlar İran tarafı 3 yıllık gerekli krediyi bulamadığı için bırakıp gitmiş. Bakan bey benden bir çözüm istedi ama ben evde elektrik sigortasını bile değiştiremeyen bir insanım, ne anlarım elektrik santralinden? Ancak anladım ki Bakanın benden beklentisi farklı. O elektrik işinden anlayan değil, sorun çözen, krediyi bulabilecek bir adam arıyor. Bana iki hafta süre verdi, bu işi çözebiliyorsan çöz dedi.
İsviçre’ye gittim, Cenevre’de otelde oturdum, güzel bir bahar sabahı, bugün gibi hatırlıyorum. Telefon etmeye başladım. İslam fonlarından para bulabilir miyim dedim, olmadı.
İspanya’daki, Belçika’daki bankaları aradım, herkesin kapılara kapalı. Aklıma geldi, o dönem çok iş yaptığımız Japonya’daki dostlarımı aradım. Bana enerji işinde büyümek isteyen bir firmayı önerdiler ve ben hemen Japonya’ya gittim. Gittik oturduk anlaştık, işi bitirdik, finansmanını da verdiler. Direk Tahran’a dönüp bakanın karşısına oturdum. Bakan çok şaşırdı bu kadar sürede işin hallolmasına. .”
İRAN AYSAL’I BIRAKMADI
Aysal iki tarafı masada buluşturduktan sonra görevinin bittiğini düşünüyor ve kalkmak için izin istiyor. Ancak gitmek o kadar kolay değil. Çünkü bu performanstan çok etkilenen İranlı bakan işi Aysal’a vereceğini, kontratı onunla yapacağını söylüyor. Dolayısıyla İran’dan aldığı işi Aysal diğer firmaya verecek. Ama Aysal’ın işi vereceği firma kendi firmasının neredeyse 100 misli büyük firma. Dolayısıyla biraz çekiniyor ama Japonlar kabul ediyor ve üçlü bir anlaşma imzalanıyor. İlk santralde Aysal’ın şirketinin katkısı sadece yüzde 10 düzeyinde. İran tarafı iki ay sonra Aysal’ı bir daha çağırıyor ve yeni bir elektrik santralinin siparişini veriyor. Arka arkaya dört santral yapınca hem Aysal’ın kendi kadrosu genişliyor hem de tecrübe kazanıyor. Dördüncü santralde Aysal’ın şirketinin katkısı yüzde 80’e kadar çıkıyor. Böyle Aysal İran’dan başlayarak enerji sektörüne güçlü bir giriş yapmış oluyor.
ZORUNLU OTELCİLİK DÖNEMİ
Aysal İran’da hem demir çelik hem de enerji piyasasında büyürken Türkiye’de de yatırımlar yapıyor. Aslında bu otel yatırımı da biraz tesadüf, biraz da zorunluluktan gerçekleşiyor. İhtilalden sonraki dönem Aysal’ın şirketi ihracat yapıyor ama Merkez Bankası’nda bloke olan paralarını bir türlü alamıyorlar. Bunun üzerine Turgut Özal hükümeti bir teklifle geliyor Aysal’ın karşısına. Merkez Bankası’ndaki paralara karşılık yeni başlayan Güney Antalya Projesi kapsamında otel yapmalarını istiyor. Bu şekilde bankadaki paranın TL olarak ödenebileceğini söylüyor. Aysal da Güney Antalya Projesi’nin ilk yatırımını gerçekleştiriyor, ardından üç otel daha yapıyor ve işletiyor. Zamanı gelince de otel yatırımından çıkıyor.
MİLYAR DOLARLIK PATRON AYSAL’DAN TAVSİYELER
81 yaşındaki Ünal Aysal şu anda 17 tanesi Türkiye’de olan 51 şirketlik bir yapının patronu. İran’da başlayan enerji işleri Türkiye dahil dünyanın bir çok yerinde devam ediyor. Peki sıfırdan milyar dolarlık bir servete ulaşmış olan Aysal gençlere ne gibi tavsiyeler verebilir, iş hayatına bakışı nasıldır, olmazsa olmazları nelerdir? Gelin biraz da Aysal’ı zirveye çıkaran kariyer öyküsünden alınacak derslere bakalım…
Aysal’a göre iş hayatında başarı için 4 ana kural var; üretici olmak, eğitimli olmak, deneyimli olmak ve olmazsa olmazı çok çalışmak. Bu 4 faktör başarının yüzde 80’ini garanti etse de kalan yüzde 20’lik şans faktörü de önemli. Aysal, “Eğer şansınız yoksa başınızın üzerinde dans etseniz, o başarıyı yakalayamazsınız. ” diyor.
DİSİPLİN OLMAZSA HİÇBİR ŞEY OLMAZ
Başarıda sürekliliği yakalamak için disiplin ana şart. İş disiplini denilince, kendinize bakış şekliniz, saat kaçta kalktınız, kaçta yattınız, etrafınızla ilişkileriniz, günlük haftalık programlarınız, hatta bütün yapacağınız işlerin planlamasının yapılması… Aysal, “Planlama yaparken yarının planlamasını değil, 1 senin planlamasını yapmanız lazım. Bir işadamı 1 sene sonra ne yapacağını bilemiyorsa onun yarını yoktur. Bir sene içinde eriyip gidecektir.” diyor. Aysal’ın disiplininin ana kaynağı ise önce ailesi, sonra da Galatasaray günleri. Gerçek disiplini oradaki yatılı günlerinde öğrendiğini söylerken, Galatasaraylı olmanın DNA’sına işlediğinin altını çiziyor.
Peki Aysal bir işe girmeye karar verirken nelere bakar? Üç ana unsur öne çıkıyor:
“İş konusunda karar verirken yapacağım işin hukuki bir yapısı olduğunu görmek istiyorum. İkincisi risklerine bakıyorum. Üçüncüsü fizibilitesine bakıyorum. Ama ilk baktığım şey hukuksal yapıdır. Hukuksal yapı yanlışsa, bozuksa, işiniz zaten en baştan batmış demektir. “
KOLAY PARADAN KAÇIN
Aysal’ın kolay paraya bakışı da önemli. Ona göre kolay para kazanılır kazanılmasına da bu bir şans unsurudur. Aysal, “İş hayatında kazanılan şanstan kazanılan paradan ben korkarım. Çünkü her şey kolay zannederseniz, o parayı ve daha fazlasını da harcarsanız, hayatınız mahvolur. Onun için kolay paradan kaçmak lazım.” diyor.
Aysal’a göre iş hayatının temeli itibardır. İtibarı kazanamazsanız zaten iş yapamazsınız.
Peki yeni girişimcilere özel bir tavsiyesi var mı? “Kendileri olsunlar, kendi güçlerine güvensinler, hiç kimseden yardım beklemesinler.” diyor Aysal, “sıkıştıkları vakit yüksek sesle bağırsınlar ve güçlerini kendi seslerinden alsınlar.”
Gençlere en önemli tavsiyesi de oldukları yerde bir sünger gibi maksimum bilgiyi alabilmeleri. Aysal, “Ben 30 gün çalışıyorum maaşımı alıyorum, bu kesinlikle yanlış bir strateji. Çünkü günü yaşamayacaksınız, gençlere vereceğim tek tavsiye istikbali yaşamak lazım. İstikbali hazırlamak lazım.” diyor.