Mühendis kebapçı / Tike’nin Adanalı patronunun sıra dışı hikayesi

Tike’nin kurucusu Mehmet Ali Burduroğlu, 1961 Adana’da doğumlu. Ancak baştan söyleyelim, onunki benzer kebapçı hikayelerinden biraz faklı bir hikaye. Normalde benzer markaların hikayeleri büyük bir yokluktan gelip küçük yaşlarda başlayan çalışma hayatı ile yazılsa da Burduroğlu sonradan kebapçı olanlardan. Son derece iyi bir eğitim alıp yurtdışına mühendislik ve üst düzey yöneticilik yapan Burduroğlu, Türkiye’ye döndükten sonra Tike’yi nasıl kurduklarını, yurtdışına nasıl açıldıklarını ve bundan sonraki yolu Chefstory’ye anlattı.

Mehmet Ali Burduroğlu, Adana’da Amerikan Konsolosluğuna komşu büyük bir evde dünyaya gelir. Annesi de babası da o yıllarda yurtdışındaki üniversitelerden mezun olan Burduroğlu çocukluğu için ‘Allah’ın şanslı kart dağıttığı çocuklardanız. Çok büyük nimetler içinde doğduk, yaşadık.’ ifadelerini kullanıyor.

Büyük bir ailede doğan ve mutlu bir çocukluk geçiren Burduroğlu, ilkokulu Adana’da okuduktan sonra İstanbul’da Işık Lisesi’nde yatılı olarak eğitimine devam eder. Liseden sonra da 1978 yılında üniversite için ABD’nin yolunu tutan Burduroğlu, o yılları ve ailesinin geçmişini şöyle anlatıyor:

“Çok şanslı topraklar Adana. Allah güzel nimetler vermiş oraya. Tarsus Amerikan Koleji’nin varlığından dolayı da dünyaya entegre bir şehirdir. Benim babam 93 yaşında, İngiltere’de üniversiteye gitmiş, annem 87 yaşında, Almanya’da üniversiteye gitmiş. Adana’da imkanı olan aileler çocuklarını dünyaya açıp orada eğittiler.

PLASTİK MÜHENDİSLİĞİNDEN KEBAPÇILIĞA

Zamanında dedemler Çukurova Grubu’yla beraber Kuva-yi Milliye ruhuyla sanayiciliğe geçiş döneminde çocuklarını da öyle yetiştirmek istemiş. Babam tekstil mühendisi, ortanca amcam tekstil boya kimyası, küçük amcam makine mühendisi. Ben de aynı şeklide Boston’a gittim. Kimya mühendisliği diye gittim, plastik mühendisi olarak çıktım. Plastik mühendisliği o zaman dünyadaki tek bölümdü. Makine ile kimya mühendisi arasında olan bir eğitim şekli vardı. Üzerine işletme master yaptım ve ABD’de uluslararası bir şirkette önce stajyer olarak başladım, sonra inspector, sonra müdür, sonra yönetici oldum. Çok zevkli bir profesyonel hayatım oldu, dünyanın bir dolu yerinde fabrikası vardı şirketin, hatta bir ara ben de Hong Kong’daki fabrikayı yönettim. Takılıp atılan kontak lensi yapan ekipten biriyim. Patentlerim de var 4 tane.”

Amerika’da okuldan sonra 13 yıl boyunca çalışan Burduroğlu, kendi ifadesiyle gayet güzel bir hayat sürmektedir. “Amerika’nın son 3-4 yılı Florida’da geçti. Hem çalıştım, hem çocuk büyütmek için güzel bir ortam. Balığa gidiyorduk, turnuvalara katılıyorduk, golf oynuyorduk.” diye anlatıyor. O dönem Türkiye’de de bir deneme yapmak ister ve çalıştığı fabrikanın sahibini Türkiye’de üretim yapmak için ikna eder. Şöyle devam ediyor:

ABD’DE ALTINKEN BURADA ÇÖPTEN UCUZ OLDUK

“Türkiye’de Raks diye bir firma vardı, onlarla ortak olduk. Ancak işler istediğim gibi gitmedi. Maalesef Amerika’da değerim altınla ölçülürken, Türkiye’ye gelip projeler iyi gitmeyince değerimiz çöpten ucuz oldu. Ama hayatın insana sunduğu tabakta bu var. Konjektör neyi gerektiriyorsa öyle değerlendiriliyorsun.

O dönem benim gibi ABD’de okuyan ama yemeğine içmesine çok düşkün bir kuzenim vardı. O kebapçı açmak istedi, ben de yatırımcılardan biri olmak istedim. Biz 4 kuzen paralarımızı denkleştirdik, 1998 yılında Levent’te ilk Tike restoranımızı açtık.”

YURTDIŞINDA ÇOK HIZLI BÜYÜDÜ

Yıllarca profesyonel olarak üst düzey görevlerde bulunan, kontak lens üreten mühendis Burduroğlu kendisini bir anda kebapçı olarak bulur. Birbirinden tamamen farklı işler. Peki bu işe girerken hiç tedirgin oldu mu, ne hissetti? Şöyle anlatıyor:

10 LİRALIK YEMEĞİ 20 LİRAYA YEDİRDİK

“Korkmadık, korkacak bir şey yok, alt tarafı denersin, olursa olur olmazsa olmaz. Bu da yine Allah’ın bize kartları iyi dağıtmasından geliyor. Böyle kararları verebiliyoruz. İyi yapacağız dedik, evimizdeki gibi ağırlayacağız. Bizde müthiş bir misafirperverlik var, sofralarımız da hep zengindi. Evimizdeki gibi misafirleri ağırlayacaksak biz bu işi tuttururuz dedik. O dönem genelde apartmanın alt katlarında yer alan güzel yemek sunan ama sakin restoranları biz tabiri caizse makyajlayarak, tarz ve üslupla zenginleştirerek ama ürünle de besleyerek Tike’yi açtık. O da misafirlerin gözlerini açtı. Bu işte ambalaj çok önemli, biz onu dekorasyonla yakaladık, sonra lezzetle, servis ve hizmetle tamamladı. O zamanlar 10 lira yenilen yemeği biz 20 liraya yedirdik. Bizim bu sektörde standardı yükseltmeye çok faydamız olmuştur.”

İlk ay açtıklarında daha tabelalarının bile olmadığını ama Tike’nin ağızdan ağıza yayıldığını söyleyen Burduroğlu, üçüncü ay 300 müşteriyi geçtiklerini ve sonra da süratle ilerlediklerini belirtiyor. “Hiçbir zaman aşağı hedeflemedik, hep yukarıyı hedefledik.” diyen Burduroğlu, yurtdışına açılmayı bu prensip üzerinden ilerletmiş:

“Dedik ki Atina’da açacaksak, Atina’nın Levent’inde, Etiler’inde açacağız dedik. 2004 yılında 750 bin Euro hava parası verdik, 800 bin Euro’ya yakın da para harcandı. Müthiş bir restoran yaptık. Hayatımda 30’a yakın restoran açtım, 4 veya 5 defa ilk şutum gol oldu. Atina da Levent de öyleydi, ilk şut gol.

Öyle bir restorandı ki, bir yanda Papandreu, bir yanda Amerikan Büyükelçisi otururdu. Bütün elit iş dünyası oradaydı. Ama maalesef Yunanistan’da kararları hızlı veren bir ortağımız vardı. Atina krizi de devreye girince o restoranı sudan sebeple kaybettik. Kötü oldu. Yoksa ilk 6 yıl Yunanistan’ın en iyi 10 restoranı arasındaydı. İlk yıl 6 ay sonrasına büyük gruplara rezervasyon veriyorduk. 2004’te açıldı, 2008’de kapattık.

ZOR ÇIKIP KOLAY DÜŞÜYORSUN

Önce Atina’ya arkadan İsrail’e açtık, Tel Aviv. Yılın restoranı seçildik. Oranın Maslak ve Kemer Country kombinasyonunda. Onda da Türkiye-İsrail politik sebeplerinden dolayı etkilendik. Sonra Ukrayna’ya açtık Kiev, arkadan Kıbrıs’a açıldı, arkadan Londra oldu. Londra’da maalesef aşçılarımızın çalışma iznini yenileyemedik, onun üzerine maalesef kapattık.

Merdivenleri çıkmak uzun sürüyor, yorucu oluyor da inmek çok güzel, kaydıraktan kayar gibi iniyorsun yani… Bizim de biraz hızlı oldu herhalde. Bir ara 5 ülke 10 şehirde 20’nin üzerinde restoranımız vardı. Ne derler, balın güzel olsun, sineğin Bağdat’tan gelir. Biz güzeldik, sineğimiz Bağdat’tan geldi, sonra işlerimiz kötü gitti, bu sefer de ne derler, ‘çamura düşen eşeğe tekme atan çok olur’. Ondan sonra bir dolu nasihat dinledik, belliydi böyle olacağı diye.. Bu iş böyle… “

ARABİSTAN’A GİDEREK YENİDEN DOĞDU

Hızlı büyüyen ancak daha sonra bazı şubelerini kaybederek düşüşe geçen Burduroğlu, yaşadıkları sıkıntıları ve yeniden çıkış sürecini şöyle anlatıyor:

“New York Times, Sunday Times, Haaretz, Playboy… Defalarca bu yayınlara çıktık. İngiltere’de bir televizyon programında röportaj yapıldı. Dünya basınında çok ciddi şeyler yazıldı. Yurt dışından telefon gelip de ‘burada Tike açalım’ denilmeyen gün yoktu. Hata tabi olacaktır, hatasız bir şey yok. Orada o gün için şöyle geriye bakınca doğru yapmışız diyoruz. Birincisi güzele olan hayranlığımızdan vazgeçmedik. Ama şu kararı o gün verdim, kulvar değiştirdim. Ben Türkiye’de kalmaya devam etseydim çok dayak yerdim. Kaçmadım, telefonum açıktı, baya kötü gitti işlerimiz, kötü günler yaşadık. Ben de aldım çantamı Arabistan’a gittim. Arabistan’da dünyanın 11’inci zengin Arap işadamı aile ile büyük bir Ortadoğu projesi üzerine konuşmaya başlamıştık. O ilişkiden dolayı beni davet ettiler. Cidde’de bir restoran açtık, sonra Hint restoranı, balıkçı, pastane, Tike derken bölgeye yayılmaya başladık.

2016 yılında ise İstinye’ye geldim. Orası tekrar Türkiye’de hayata geçme zamanımızdır. İstinye’den sonra Etiler açıldı, Etiler’den sonra Suadiye, Ataşehir, Kartal, Yalova derken çok şükür bugün karşınızdaki adam geri geldi. Halen 8 Tike ile faaliyet gösteriyoruz.”

EN GÜZEL KEBABI TABLACILAR YAPAR

Burduroğlu, Tike’de tablacı mantığı ile hizmet vermeye çalıştıklarını belirterek şöyle devam ediyor:

“Bizim Adana’da en güzel kebabı tablacılar yapar. Niye güzel yapar? Löp eti kıyar, baharatını kıyar pişirir, taze etten yapılan kebabın lezzeti tartışılmaz. Biz restoranlarımızda onu yapmaya çalışıyoruz. Etin en iyisini alıyoruz, mümkün olduğu kadar etin girişiyle misafirin tabağına geliş süresini yönetmeye çalışıyoruz. Biz de dolapta 3 gün önce şişe takılmış et bulamazsınız.

Bu arada güldüğüm şeylerden biri, İstanbul’da acısız Adana’ya Urfa diyorlar. Aslında Urfa daha acı yer Adana’dan. Adana’da iki tane Adana vardır. Acılı Adana, acısız Adana. Urfa İstanbul’da üretilmiş bir şeydir, biz de servisteki arkadaşlara söylüyoruz, Urfa falan satmayın kardeşim diyoruz. Acılı Adana, acısız Adana vermeye çalışıyoruz.”

LEHMAN BROTHERS SATIN ALACAĞI GÜN BATTI

Tike, yükseliş dönemlerinde büyük kurumların da dikkatiçi çekmiş ve 3 defa ortaklık teklifi gelmiş. Burduroğlu o günleri şöyle anlatıyor:

“Bu benim ikinci hayatım, birinci hayatımda mühendislik yaptım. Bu iş ikinci hayatım ve bunu da çok seviyorum. İş hayatında şans, kısmet çok önemli. Biz şansımızı kendimiz yarattık. 3 defa satın alma sürecinden geçtik. En son 2008 krizi öncesiydi, hiç unutmuyorum. Bir İngiliz bankayla anlaştık. Ertesi gün Lehman Brothers aradı, ‘oraya satmayın bize satın’ dedi. Tamam dedim, fiyatı yüzde 10 arttırın size satalım. O arada televizyonda Lehman Brothers iflas erteleme aldı diye bant geçti . Adama dedim ki ‘hayırdır ya, sen beni alıyorsun ama iflas etmişsin.’ Ondan sonra da zaten dünya durdu. 8 milyon Euro’ydu, müthiş para 2008 yılında. Biz topu penaltıya koyduk, geçtik tam şutu çekeceğiz stadın lambaları söndü. Dolayısıyla şans gerektiği zaman şans lazım.”

spot_img

SON YAZILAR

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR