Sabah 6.30’da gelen fikirle doğan girişim BiSU’nun hikayesi

Storybox / Özel Röportaj

Türkiye son dönemde hızla büyüyen girişimlerden bir tanesi de BiSU. İşe sadece su satarak başlayan ancak sonrasında tüm temel ihtiyaç malzemelerine yönelen ve kısa sürede 100 depo ve bin kişilik istihdama ulaşan BiSU, hızla unicorn olma yolunda ilerliyor. BiSU’nun 2016 yılında başlayan hikayesini, kurumsal hayattan sonra girişimci olan kurucu ortak Ergin Üner, Storybox için anlattı.

BiSU kurucu ortaklarından Ergin Üner, 1980 yılında Eskişehir’de doğduktan sonra üniversiteye kadar Eskişehir’de okuyor ve ardından üniversite için İstanbul’a geliyor. Marmara Üniversitesi İngilizce İşletme mezunu olan Üner’in iş yaşamı pek çokları gibi kurumsal firmalarda başlıyor. Üner’in mezun olduğu yıllar ailelerin çocuklarını bir an evvel büyük şirketlerde görmek istedikleri dönemler. Hele işletme ve iktisat gibi bölümlerden mezun olanlar bir an önce kendilerini kurumsal firmalara atmaya bakıyorlar. Hele o firmalar uluslararası firmalar olursa ne mutlu…

Üner’in kariyeri de bir Alman şirketi olan Metro Grup’ta başlıyor. 5 sene kadar orada çalıştıktan sonra bir Amerikan şirketine, arkasından da Fransız Danone firmasına geçiyor. Toplamda 14 senelik kurumsal tecrübenin ardından, yıllar içerisinde olgunlaştırdığı fikirlerle kendi işini kurmak için bir adım atıyor. Ama bu adım tek başına gelmiyor. Çocukluk arkadaşı olan Ozan Alptekin ile ne iş yapacakları konusunda düşünürken, bundan 6 sene önce sabah 06.30’da gelen bir telefonla bütün hikaye başlamış oluyor…

Üner, o günleri şöyle anlatıyor:

“Ben iş hayatına kurumsal tarafta başladım ama girişimci ruhlu bir insanım. Kurumsal hayatta çalışırken, para kazanırken, ev veya araba alayım diye değil de, şirketlere yatırım yapayım, bir hikayenin parçası olayım istiyordum. Üniversitede özel ders vermekten fotokopi ile kitap çoğaltmaya kadar o ekosistemde birçok iş yaptım. Kafam hep kendi işimi yapmaktaydı. Bizim nesil interneti kaçırdı ama yeni gelişen aplikasyon dünyasının çok büyük olacağıyla ilgili güçlü hislerimiz ve öngörülerimiz vardı, bunu kaçırmak istemiyorduk. Biz önce bir start up kurmaya karar verdik, fikir sonradan çıktı. Devamlı fikir ararken, bir gün, 23 Mart 2015 sabahı, hiç unutmam, sabah 06.30 – 07.00 gibi Ozan aradı beni Stockholm’den ve BiSU fikri doğdu.

Ben bütün hafta boyunca önüme çıkabilecek engelleri düşündüm, çünkü hep önce engelleri düşünen bir insanım. Hepsinin çözümü olduğunu fark ettik ve BiSU’yu kurmaya karar verdik. Sonra ikimiz de kendi işlerimizi bıraktık, maceraya başladık.”

ÖNCE BUTON OLARAK DÜŞÜNDÜLER, SONRA APLİKASYONA DÖNDÜ

BiSU şu anda bir aplikasyon olarak insanların hayatlarında olsa da çıkışı aplikasyon gibi değil.

Ozan Alptekin’den gelen fikir aslında bir “smart dash button”. Yani buzdolaplarına magnet gibi yapıştırılacak bir buton. Su çok tekrarlayan bir sipariş olduğu için insanlar o butona bassın ve eve su gelsin diye düşünüyorlar. Fakat o butonun 10 dolarlık maliyeti ve kullanımında çıkabilecek zorlukları düşününce bunu bir aplikasyona çevirmeye karar veriyorlar. Biriktirdikleri paralarla aplikasyonu yapıyorlar ve iş başlıyor. Ancak iş tahmin ettikleri kadar kolay değil, yolda önlerine birçok problem çıkıyor. Üner, şöyle anlatıyor:

“BiSU 2016 yılında kurulduğunda, o zamandan ileriye dönük planlarımız olmakla beraber, bayilere su siparişini yönlendiren pazar yeri uygulamasıydı. Tüketicinin küçük küçük bir sürü problemi vardı. Yani bir çok marka var, fiyat karşılaştıramıyor, PH değeri karşılaştıramıyor, ambalaj karşılaştıramıyor. Yıl olmuş 2016, sadece ve sadece nakitle alınabilen bir üründü damacana su. Biz kapıda kredi kartını da es geçerek online ödemeyi hayatlarına soktuk tüketicilerin. Orada bir kolaylık yarattığımız düşünüyoruz, bozuk para gibi dertlerden kurtardık. Telefonla arayıp şu adrese bir su deyip kapattığınız bir sistemi dönüştürüp insanların hayatına soktuk.

Siparişlerin gecikmesi, akşam sipariş verememek, Pazar günleri sipariş verememek gibi sonuçta verimsiz bir pazardan, daha doğrusu eve gidiş modelinden bahsediyoruz. Her markanın kendi bayilik sistemi, kendi araçları var. Bunlarla eve gitmek, su gibi çok temel bir ihtiyaçta ve marjların belli olduğu bir sektörde, çok mümkün değil. Dolayısıyla aynı saat içinde, aynı siteye üç farklı markanın aracıyla gidip geri dönmesindense, biz belli sayıda markayı tek çatı altında toplayarak, ‘gece 24’e kadar 30 dakikada evinize su getiriyoruz’, diyebilme başarısını gösterdik.

BAYİLERİ İKNA ETMEK İÇİN PARASINI VERİP SU ALDILAR

İlk başta su markalarını ikna etmekte de çok zorlandık. Sadece nakit ödenen bir pazardan bahsediyorduk, online ödemeye alışık değillerdi. Yani suyu götüreceğim ama para almayacağım konusunda bir türlü ikna edemedik. Onun yaratacağı kolaylıktan dolayı kazanılacak müşteri sayısından bahsetsek de, toplamda tüketicinin hayatını kolaylaşması ve kullanıcıların daha sadık olmasından bahsetsek de, bunları rakamlarla göstersek de ikna edemedik. Biz de belli markaların epeyce bayisinden önden su satın aldık. Dedik ki, ‘sipariş gelince sen bu suyu götür, bunu götürdüğünde yeni sipariş gelene kadar zaten biz sana ilkinin suyu parasını yatırmış olacağız, dolayısıyla bu döngü de sen riski girmeden kırılacak.’ Ona ikna oldular. Ayrıca rakamlarla ikna etmek için arkada ciddi bir data çalışması yaptık. Onlara yeni bir müşteri getirdiğimize, servis seviyesini iyileştirdiğimize ve müşteri memnuniyeti yarattığımıza ikna oldular ama bu bir riskti.

“ONLİNE ALIŞVERİŞİN UCUZ YOLUNU BULDUK”

Bugün geldiğimiz yerin temelini de bu şekilde attık. Çünkü suyla kalmadık, onun yanına geçen sene kurduğumuz andan itibaren tüm içecek kategorisini ekledik. Daha sonra lansmanını haziran ayında yaptığımız modeli tasarladık. Nedir o? Mesela bizden bir tane kutu kola veya ice tea alamıyorsunuz. Bunları çoklu pakette, yani dörtlü altılı hatta bazı ürünlerde 24’lü paketlerde alabiliyorsunuz. Buradaki avantajınız şu; hem siz taşımıyorsunuz hem de birim fiyat çok uyguna geliyor.

Biz online alışverişin ucuz yapılabilme yolunu bulduk diyebiliriz. Son dönemdeki en büyük meydan okumamız da buydu. Çünkü sektörde bir çok oyuncu var, çok da fazla oyuncu geliyor. Normalde market olarak çok büyük marka olmuş şirketler de bu alana yatırım yapıyor. Orada farklılık yaratmamız gerekiyordu, biz de bu farklılığı çok temel ihtiyaçlarda, çoklu paketlerde biraz daha büyük boylarda ekonomik boylarda uygun fiyatla eve götürme yöntemi olarak belirledik. “

HIZLA 100 DEPOYA

Sadece su siparişinden tüm bakkaliye ürünlerinin siparişine giden süreçte geçen sene mayıs ayında Kadıköy’de 4 depoyla teste başladıklarını anlatan Üner, bu işin matematiğinin planladıkları gibi olabileceğine ikna olduktan sonra eylül ayından sonra hızla büyümeye başladıklarını söylüyor. Şu anda 2 ana depo ve 100’e yakın normal depo ile faaliyette olduklarını belirten Üner, “Tedarikçilerden ürünleri önce ana depomuza ful kamyon alıyoruz, dolayısıyla tedarik zincirinde büyük bir verimlilik yaratıyoruz. Depolarımız çok basit, kolay ve az maliyetli depolar. Orada da bir verimlilik oluşuyor. Son noktada tüm bunları tüketiciye fiyat avantajı olarak sunuyoruz.” diyor.

Büyüme planları doğrultusunda şu anda tüm İstanbul’u kapsadıklarını ve ana hedefin Türkiye genelinde bin depoya ulaşmak olduğunu belirten Üner, son bir senede yaklaşık bin kişilik istihdam yarattıklarının da altını çiziyor.

SU SATIŞINDAN TÜM BAKKALİYEYE

İşe uygulama üzerinden su satarak başlayan BiSU, şimdilerde neredeyse tüm temel ihtiyaç malzemelerinin satıldığı bir pazar yerine dönüşmüş durumda. Üner, bu geçişe nasıl karar verdiklerini ve süreci şöyle anlatıyor:

“Öncelikle bu talep bize kendi kullanıcılarımızdan geliyordu. Maalesef su sektörünün eve gidiş modelinin verimsizliğinden kaynaklı, müşteri memnuniyetinde bizim teknoloji ile dokunamadığımız yerlere de dokunma zorunluluğu vardı. Pazar yeri olarak başarılı olan ve büyüyen bir uygulamaydık. Pandemi dolayısıyla evde geçirilen zaman da çok arttı ve onun da büyüme hızımıza katkısı oldu. Biz bu yeni projemizi bir yatırım turuna bağladık. Geçen sene yaklaşık 5 milyon dolarlık bir yatırım aldık. Şimdiye kadar toplamda yaklaşık olarak 10 milyon dolara yakın bir yatırım olmuş oldu.

Eylül ayında yine bir yatırım turumuz var. Açtığımız anda kapanacak gibi gözüküyor şu anda. 200 milyon dolara yakın bir değerle ara turumuzu yapmayı hedefliyoruz. Ana amacımız ise Türkiye’nin ilk 10 unicorn’undan birisi olmak. Türkiye’de bu başarıyı yakaladıktan sonra modelimizi yurt dışında test etmek ve orada da başarılı olmayı hedefliyoruz. “

GİRİŞİMCİLERE İŞ FIRSATI: LOJİSTİK PARTNERLİK MODELİ

BiSU’nun hızlı büyümesinin arkasındaki en önemli sebeplerden biri de lojistik partnerlik modeli. Ürünler Bisu’ya ait olsa da depolar ve onların yönetimi başkalarına ait. Bir nevi bayilik gibi de düşünülebilir. Üner, bu modeli şöyle anlatıyor:

“Stok bize ait ama ürünlerin geldiğinde alınması, stoklara sahip çıkılması, siparişlerin hazırlanması ve son halka teslimat sürecini lojistik partnerimiz yapıyor. Bunun karşılığında da belli bir kar garantisiyle hayatına devam ediyor. Çünkü bunların hepsi birer işletme, kendi işini yapmak isteyen aslında bir çok insan için de geleceğe dönük önü açık bir alternatif sunuyoruz. İlk 400 depoyu kendimiz açtık, ondan sonra onları da devrettik, şu anda tüm modelimiz lojistik partnerlikle devam ediyor. Biz hızlı büyümek istiyoruz, dolayısıyla da partnerlere ihtiyaçlarımız var. Ancak bu partnerlerimizle o hızlı büyümeyi sağlayabiliyoruz. Lojistik partner olmanın bedeli bölgeye göre değişmekle birlikte girişte katlandığı maliyeti en geç iki sene içinde çıkarmış olduklarını söyleyebiliriz.”

ELASTİK OLUN, MATEMATİĞE BAKIN

Ergün Üner, girişimcilere tavsiyede bulunurken, tek bir yol olmadığının altını çiziyor:

“Şöyle bir şey söyleyemem, işte önce mutlaka kurumsal hayatta çalışın, sonra girişimci olun. Sektörel olarak çok değişiyor. Teknoloji o kadar hızlı ki artık bazen gençler çok daha hızlı bir buluşa evrilebiliyorlar, buluşa daha hazır ve körleşmemiş olabiliyorlar. Dolayısıyla da karakterle, hayattan ne beklediğinle alakalı bir durum. Bence kurumsal hayatta başarılı olmuş insanların, girişimlerinde daha başarılı olma ihtimalleri var diye düşünüyorum. Ama bu insandan insana çok değişiyor.

Sabırlı olabilmesi, zorluklarla mücadele, yılmamak diyelim, vazgeçmemek çok kritik. Ama herhalde en kritiği doğru ekibi kurabilme becerisi. Çünkü hiçbirimiz tek başımıza hiçbir şey başaramayız. Bugün Bisu başarılı bir organizasyonsa, bunu burada çalışan insanlara borçlu. Ben şu söze inanırım, eski müdürlerimden duymuştum ilk defa, ‘kendimden daha akıllı insanlarla çalışacak kadar akıllı birisiyim.’ Dolayısıyla onu yapabildiğiniz ve iş planını doğru kurgulayabildiğiniz sürece, potansiyeli görebilme yeteneğiniz varsa, sabır da buna ekleniyorsa başarılı olmamak için bir sebep yok.”

Üner’in gençlere en önemli tavsiyesi ise başkalarından gelecek tavsiyelere pek kulak asmamaları ve kendi işlerine konsantre olmaları. İşin matematiğinin ve elastik olmanın öneminin de altını çiziyor:

“Gençlere herkes çok fazla tavsiye veriyor. Benim tavsiyem ise tavsiyelere uymamaları ve kendi olaylarına bakmaları olabilir. İşin matematiğini, araştırmasını, içgörüsünü, sonrasında da kurguyu ihmal etmesinler. Bu bir bütün. Evet bir ürün çıkarıyorsunuz, bir ihtiyaca karşılık da geliyor olabilir. Ama o hizmetin bir matematiği var. Bu matematiğin çalışıyor olması çok önemli. Bir diğer konu da esneklikten vazgeçmesinler. Bazen çok inat edilebiliyor bazı konularda. Yanlış yapabilirsiniz, hata yapabilirsiniz, çok normal. Öğrenin ve bunun üstesinden nasıl gelecekseniz bunun yollarına bakın. Gerekirse iş modelini değiştirin, sil baştan başlayın ya da ufak ayarlamalar yapın ama devamlı dönen bir sistem yaratmaya çalışın en büyük tavsiyem bu olabilir. Ama bizden çok onlar kendi fikirlerine inanmalarını kendi yollarında gitmelerini tavsiye ederim.”

Ortadirek bir ailenin evladı olan Üner, Eskişehir’de büyük bir ailenin içerisinde yetişmenin avantajlarını her zaman gördüğünü vurguluyor. Eskişehir’in görece küçük bir şehir olmasına rağmen kozmopolit ve farklılıkların görülebildiği bir şehir olduğunu anlatan Üner, “Bu beni oldukça besledi. Benim üniversite, hatta lise hayatımda bile ileride kendi işimi kurmakla ilgili hayallerim vardı. Kurumsal hayatta çalıştım evet, bu hayalleri gerçekleştirmek için biraz sermaye de gerekiyor, ama çok severek çalıştım, çok şey öğrendim. Fakat 5 sene sonra nerede görüyorsun sorusu varsa eğer kurumsal hayatta, o soru sorulduğunda benim kafamda bir süre sonra kendi işimi yapıyor olmak vardı. O yüzden de bugün buradayım diyebilirim.” ifadelerini kullanıyor.

spot_img

SON YAZILAR

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR