Storybox / Özel Röportaj
1975 yılında Salko Bisiklet adıyla İstanbul’da kuruldu ve şimdilerde Salcano markası ile adını dünyanın en önemli üreticileri arasına yazdırdı. Salcano bugün ürünlerini başta İngiltere olmak üzere Hollanda, Almanya, Afrika ve Balkan ülkelerine ihraç ediyor, Amerikan ordusunda bile kullanılıyor. 17 yaşında Makedonya’dan Türkiye’ye geldiğinde sayılar haricinde hiç Türkçe bilmeyen Salih Akgül, nam-ı diğer Salko Usta, tam anlamı ile sıfırdan başlayan ve dünya devleri arasına giren Salcano’nun hikayesini Storybox’a anlattı.
Salko Usta, yani Salih Akgül, bir Makedon göçmeni. Hayata gözlerini 1946 senesinde eski Yugoslavya’nın Sancak bölgesinde açıyor ama öncesinde ailesinin hayatı hep göçler ve Osmanlı’nın Balkanlardan çekilmesi ile başlayan göç hikayeleri ile birlikte gidiyor. Dedesi Osmanlı’nın çekilmesi ile bir an evvel ana vatanına dönmek için 1924 yılında elindeki avucundakileri satıp Türkiye’ye gelmek istiyor. Ancak ilk göç denemesi başarısızlıkla sonuçlanıyor. Dedesi göç edemiyor ama babasına en büyük vasiyeti ‘gidin memlekette yaşayın’ oluyor.
Ancak babasının göç hikayesi de öyle kolay gerçekleşmiyor. 1955 senesinde o zamanki Yugoslovaya ile göç anlaşması yapılıyor ve bu süreç 1961 senesine kadar devam ediyor. Fakat göç hareketinin fazla olması nedeniyle Yugoslav devleti bir gün kapıları kapatıyor ve aile yine o topraklarda kalıyor. Babasının aklı mutlaka bir gün Türkiye’ye gelebilmekte. Bu nedenle memlekete olmasa da 1961 yılında oradan önce Makedonya’ya göç ediyorlar. İki sene sonra da 40 yıllık hasret bitiyor, dedenin vasiyeti gerçek oluyor. Tarihler 8 Mart 1963’ü gösterdiğinde ve Salko Usta 17 yaşında iken 6 kişlilik aile Üsküp garından bindikleri trenle Türkiye’ye ulaşıyor.
TÜRKÇE BİLMEYEN SALKO USTA’NIN İSTANBUL HAYATI
Akgül ailesini amcasının kızı karşılıyor garda. Orada varlarını yoklarını sattıkları için hemen çalışmaya başlamak zorundalar. Ancak ciddi bir problem var, o dönem 17 yaşında olan Salko Usta sayılar ve temel birkaç kelime dışında Türkçe bilmiyor. Salko Usta o günleri şöyle anlatıyor:
“Türkiye’ye geldik gelmesine ama ben Türkçe sadece 20’ye kadar sayabiliyordum, bir de işte ekmek su filan, başka kelime bilmiyordum. Türkçemiz çok zayıf olsa da 15 gün sonra biz 4 kardeş olarak çalışmaya başladık ve hemen sarıldık hayata. Ben önce bir atölyede işe başladım, bir ay sonra da çamaşır makinası fabrikasında işe girdim. Aynı anda akşamları sanat okuluna gitmeye başladım. Hem çalışıp hem okuyarak tahsilimi bitirdim.”
“BEN BU TOPRAKLARA BORÇLUYDUM”
Salko Usta fabrikalarda, atölyelerde çalışıyor ama sanatkar olmasının verdiği güvenle hep daha fazla bir şeyler yapmak istiyor. Daha fazla yapmak istemesinin altında çok önemli bir motivasyon var aslında, ‘kendisini bu topraklara borçlu hissetmek.’ Bu topraklara olan gönül bağının ve faydalı olma arzusunun kendisini her zaman yukarıya çektiğini anlatıyor.
Salko Usta çamaşır makinası fabrikasından sonra elektrikli motor fabrikasına girer ve dikkat çeken çalışkanlığı ve sanatkarlığı ile 1 ay sonra kalite kontrol şefi olur. Burada da arayışları devam eder. Bir yandan ustası ile birlikte elektrik motoru yaparken bir yandan da akşamları 16 m2’lik bir atölyede bezlerini eşinin diktiği çocuk gereçleri üretmeye başlar. İki iş ve bol üretim biraz ellerini rahatlatınca eski evini yıkıp onun yerine bir atölye yapar.
1 MİLYON MARKI KABUL ETMEDİ
Bu sırada o küçük atölyeye çok büyük bir sipariş gelir. Kendi ifadesine göre bu bir kırılma noktasıdır ama teklifi kabul ettiği için değil. O günleri şöyle anlatıyor:
“1978 senesiydi, günde sadece 5 saat uyuyarak devamlı çalışıyorum atölyemde. Aklım hep daha iyisini ve kalitelisini yapmakta. O dönem kendi çabalarımla puset geliştirdim. Eski ürettiğimiz çocuk arabalarından 10 tane yapılıyorsa, benim geliştirdiğim sistemle 100 tane yapabiliyordu. Markasını Salko yaptım. Çok zor bir işti ama başardım. sonra da toptancılara vermeye başladım.
O sıralar Uğurlu diye bir hemşerim vardı, ona da götürdüm ve çok beğendi. Kendisine 10 bin tane yapmamı istedi. ‘Ama markası Salko olmayacak Uğurlu olacak’ dedi ve kasayı açtı. ‘Al işte burada 1 milyon mark var. Bana 10 bin tane yap’ dedi. Ben kendi markamdan vazgeçmek istemiyordum. Düşündüm, Uğurlu yapsam müşterileri kaybedeceğim, müşteri kırılgandır. Yarı yolda bırakırsan küsüyor, alınıyor, almıyor. Teklifi kabul etmedim ve o kadar parayı bıraktım. 10 bin tane yapamadım, sermayem yoktu. Onun yerine 3 bin tane yaptım ama Salcano’nun temelini attım.
Bu o dönem için çok çok riskli bir karardı.”
PEYNİR EKMEK GİBİ BİSİKLET SATTI
1984 senesinde Saraybosna’ya ve öncesinde Taylan’a yaptığı bir gezi ise hayatının en önemli dönüm noktalarından biri olur:
“Saraybosna’ya gidince bir tane bisiklet fabrikası gezdim. 17 bin metrekarelik bir alana yayılmış büyük bir fabrika ve bin kişi çalışıyor. Ben o fabrikayı gezince bu bisikleti üretebileceğime inandım. O zamanlar Pinokyo markalı çok meşhur bisikletler vardı. İstanbul’a gelince o bisiklet gibi bisikletler yapmaya karar verdim.
Ama tabi ne sermaye var ne bişey. İmkansızlıklar içerisindeyiz. Sadece çalışma ve başarma azmimiz, bir de ustalığımız var. Ben bu imkansızlıklar içinde yine de 250 tane bisiklet yapabildim. Bunun 125 tanesini ilk sene, kalanını da diğer sene sattım. Ama hiç vazgeçmedim. Adımı Türkiye’nin en iyi üreticileri arasına yazdıracağım diye kendi kendime söz verdim.”
Salko Usta daha sonra dağ bisikletleri de üretmeye başlar ve bir anda satışlar patlar. “Peynir ekmek gibi sattım. Yoktu başka. Kimse üretmiyordu. Artık 350 m2’ye sığamaz olduk ve 5 bin metrekare alan yaptım. Baktım işler büyüdü talepler attı, bu sefer de ihracata başladık. İlk ihracatı 1993 senesinde eski Yugoslavya’ya yaptık” diyerek o günleri anıyor.
“İLK ARABAMI 10 SENE SONRA ALDIM”
Türkçe bilmeden geldiği İstanbul’da şu an 225 çeşit bisiklet üreten ve sektörün en önemli markası haline gelip tüm dünyaya Türk malı bisikletleri kendi markası ile satan Salko Usta’nın gençlere de önemli tavsiyeleri var:
“Gençlere tavsiyem muhakkak bir hedefiniz olmalı. Hesaplarını kitaplarını iyi yapsınlar, başladım olmadı değil. Mücadele vereceksin, umutsuz olmayacaksın, asla pes etmeyeceksin. Eğer hedef koymazsan bir yere ulaşamazsın. İşini yeni kurduğunda belki birden bire malı satarsın ama yeniler o parayı hep kendilerinin sanıyor, araba alıyorlar yazlık alıyorlar… Ben sıfır sermaye ile işe başladım, 5 ay sonra kamyonet aldım taksitle. Binek arabamı ise 10 sene sonra aldım. Alabilirdim ama almadım. Hep işe yatırayım diyordum. Ne kadar çok sermayen olursa o kadar güçlü oluyorsun.”
Bir zamanlar yılda 250 bisiklet üretebilen 75 yaşındaki Salko Usta’nın Salcano’su şu anda günde bin adet bisiklet üretiyor. Yeni fabrikada ise bu rakam iki bine çıkacak. Üretimin yüzde 40’ı da ihracata gidiyor.