Sıfırdan 103 milyon euroya Eşref Hamamcıoğlu’nun hikayesi

StoryBox’ın bu haftaki konuğu Sodexo Türkiye’nin kurucusu ve Galatasaray’ın son seçimlerinde başkan adayı olan Eşref Hamamcıoğlu… Kurumsal bir şirkette başlayan iş hayatında Fransızlar’dan aldığı 3 milyon Frank ile Türkiye’de Sodexo’yu kuran Hamamcıoğlu, iş hayatında yaşadığı tüm süreçleri anlattı. Genç girişimcilere de önemli mesajlar veren Hamamcıoğlu, “Hayallerinin peşinden koşsunlar. Girişimcilik Türkiye’de en zor işlerden biri. Önce hayallerine inansınlar sonra da risk alsınlar. Ben Sodexo ile 1991’de tek başıma başladığım macerayı 2011’de bitirirken 103 milyon cirosu vardı şirketin. 5 bin 300 de personel. Herkesin mücadele ettiği alanda mücadele etmeyeceksin. Köpek balıklarının savaştığı yer kanlı olur. Siz mavi sulara gidin. Rekabetin az olduğu, yapılmamışı yapın, denenmemişi deneyin” sözlerini sarf ediyor.

1954 İstanbul doğumlu olan Eşref Hamamcıoğlu memur bir ailenin çocuğu. Galatasaray Lisesi’ni kazanması onun hayatının en önemli noktalarından birisi. Çok erken yaşlarda annesini, babasını ve kardeşini kaybeden Hamamcıoğlu’nun hayatı hep mücadelelerle geçmiş. “Mücadeleci olmamın sebebi annemi, babamı erken yaşta kaybetmek olmamalıydı ama hayat işte, her şey bizim için.” diyen Hamamcıoğlu, Galatasaray’dan sonra okumak için Fransa’nın yolunu tutuyor. Hem lisede hem de üniversitede okurken maddi anlamda büyük zorluklar yaşayan Hamamcıoğlu, bir yandan okuluna devam ederken bir yandan da çalışır. Maddi anlamda yaşadığı sıkıntılar ise okulla birlikte sona erer. İş yaşamı onun artık maddi olarak düzlüğe çıktığı yerdir.

Gençlik günlerini anlatırken en çok vurgu yaptığı yerlerden birisi de Galatasaray Lisesi. O günlerde ileride Galatasaray’ın yöneticilerinden birisi olabileceğini tahmin eder miydi bilinmez ama orada aldığı eğitim ve arkadaşlıklar kendisine çok şey kazandırmış. Şöyle anlatıyor:

“Galatasaray Lisesi bir defa devlet okuludur. Çoğunun zannettiği gibi zengin çocuklarının gittiği bir okul değildir. Okula başladığınız andan itibaren herkes eşittir. Hiçbir kıyafet özelliği yoktur, üniforma yoktur, serbest giyinirsiniz. Aşırı lüks giyinen kimseyi görmezsiniz. Galatasaray Lisesi’nde paylaşmayı ve ayakta durmayı öğreniyorsunuz. Arkadaşlarınızla, büyüklerinizle, küçüklerinizle bir mücadele halindesiniz, bunu öğreniyorsunuz. Üçüncüsü de ortak hareket etmeyi öğreniyorsunuz. Dayanışma işi oradan çıkıyor. Eğer okulun kurallarına karşı bir şey yapılacaksa hep beraber yapılır. Yemeğinizi, yatakhaneyi paylaşıyorsunuz. 12 yaşından itibaren yan yana biriyle yatıyorsunuz. Dertlerinize, sevince ortak oluyorsunuz. Galatasaray Lisesi’nde olan herkes çok süper dostluklar mı yapmış mıdır, belki hayır ama sağlam dostluklar vardır. Benim şu anda da arkadaşlarım büyük çoğunluğu Galatasaray Liselidir. Bu bir ayrımcılık yaptığınız için değil, çünkü hayata bakışınız ve hayat görüşünüz orada oluşuyor. Bizim başka yerlerden çok az arkadaşımız vardır. Sorun bütün Galatasaray Liselilere, birincisi ihtiyaç olmamış, ikincisi üniversiteden arkadaşlarınız da Galatasaray’dan oluyor kulüp hayatından dolayı. Orası bana paylaşmayı, ayakta durmayı, mücadeleyi, almayı vermeyi öğretti.”

TEKFEN’DEN SONRA SODEXO’YA

Fransa’dan döndükten sonra Tekfen Grubu’na giren Hamamcıoğlu, 1981-1991 arasını bu kurumda geçirir. Herhangi bir bir iş arayışı yokken ve her şey yolunda giderken bir anda karşısına bir fırsat çıkar. Fransızlar o dönem Türkiye’de hiç bilinmeyen yemek kartı sektörünü kurmaya niuyetlidir ve bunun için Hamamcıoğlu’na ulaşırlar. Hamamcıoğlu, ‘hayatımın tek dönüm noktası’ dediği o günleri ve sonrasını şöyle anlatıyor:

“Tekfen’de çalışırken hiçbir iş arayışım, farklı hedeflerim yoktu. Derken Fransızlar beni buldular, bu işi teklif ettiler. Bana cazip gelen neydi biliyor musunuz, Türkiye’de Sodexo yoktu. Var olmayan bir şeyi yaratmak, ekip kurmak, markayı tanıtmak, sonra bir yere getirmek bende müthiş bir heyecan uyandırdı. Tabiri caizse başkasının sermayesi ile bir girişimcilik macerasına atıldım. Kurumsal ikram hizmetleri, kurumsal beslenme, kurumsal catering veya servis çekleri tabir ettiğimiz ticketların hiçbiri yoktu. Ofis kiralamasından tutun, ofisin badanasının boyasının yaptırılmasına, ekibin kurulmasına, markanın bilinirliğine artırılmasına kadar her şeyi ben başlattım. Bu benim için de çok büyük tecrübe oldu. Çünkü bazı şeyleri yaparken de öğreniyorsunuz. Buradan şöyle bir sonuç çıkardım kendime, eğer başarılı olmak istiyorsanız bir defa iyi bir ekip kuracaksınız ve hayallerinize inanacaksınız. Hayal ve rüya olmalı mutlaka ama gerçekleştirmek için mutlaka ölçülebilir şeklinde yapmanız lazım. Mutlaka B planınızın olması lazım. Bu B planı acaba başaramazsam ne yaparım değil, ön görmediğiniz bir senaryo ile karşılaşırsanız nasıl buradan yan yola girebilirsiniz şeklinde olmalı.”

ŞAHSİ HESABINA 3 MİLYON FRANK GÖNDERDİLER

Ekibe güvenmenin ve ekibin de yöneticilerine güvenmesinin çok önemli olduğunu anlatan Hamamcıoğlu, “İlk kuruluş anından beri sermayedar Fransızların bana güvendiğini gördüm. O kadar güvendiler ki, 3’üncü 4’üncü karşılaşmamızdan sonra Türkiye’de biliyorsunuz şirket kurmak için önce sermayenin gelmesi lazım, şirket olmadığı için sermayeyi ne yapacağız dediler. O zamanın parasıyla, 1991 yılının parasıyla benim şahsi hesabıma 3 milyon Fransız Frangı gönderdiler. O kadar güvendiler ki, o zaman Tansu Çiller zamanı, faizler yüksek, bankacılar peşimden koştular gel paranı bizde değerlendir diye. Çok büyük bir paraydı o zaman için. Dedim ki bu işin altında yatan güven. Ben de kendi ekibimi güvenebileceğim insanlardan kurdum. Sonra o insanların bana güvenmesini sağladım. İyi sağlamışım demek ki, benimle birlikte çalışan insanların büyük bir çoğunluğu şu anda piyasanın en yetişmiş insanları, büyük çoğunluğuyla ilişkim devam ediyor. Ben 1991’de tek başıma başladığım macerayı bitirirken 5 bin 300 personelim ve 103 milyon Euro ciromuz vardı. Bu çok ciddi bir şey.” diyor.

KÖPEK BALIKLARININ SAVAŞTIĞI YER KANLI OLUR

İş yaşamında herkesin mücadele ettiği alanda mücadele etmemenin çok önemli olduğunun altını çizen Hamamcıoğlu, “Mavi Okyanus diye bir kitap var, orada diyor ki, köpek balıklarının savaştığı yer kanlı olur. Siz mavi sulara gidin. Rekabetin az olduğu yerlere gidin, yapılmamışı yapın, denenmemişi deneyin. Sodexo’dayken Türkiye’deki yiyecek, içecek sektörlerindeki pazarları ilk ben açtım. Silahlı Kuvvetler ilk defa bizim zamanımızda özelleştirdi karavanayı, kamu, üniversiteler, hastaneler aynı şekilde. Piyasa açtık. Bir şeyin öncüsü olmak çok büyük bir adrenalin sağlıyor insana. Büyük bir motivasyon örneği oluyor. İş hayatına yeni atılanlara tavsiyem, öncelikle sabredin. Kendi yaptıklarınıza inanın, size güvenilmesini sağlayın, siz de başkalarına güvenin. Ben insanların işlerine mutlaka 100’den başlarım. Herkes der ki, dur bakalım görelim nasıl birisi. Hayır benim için siz 100 puanlıksınız. Süreç boyunca da düşmeye başlarım. Birincisi arkamı rahat dönüyor muyum? İkincisi yalan söylüyor mu? Üçüncüsü benim ona duyduğum güveni o başkalarına duyuyor mu? Bu çok önemli. Kendine güvenmeyenler iş hayatında kendine bir konfor alanı tespit ediyorlar ve orada kalıyorlar. Risk almıyor, hep bir şey yapıyormuş gibi görünüyor ama yapmıyor, bu sefer boş vakit çoğalıyor, dedikoduya başlıyor. Bunlar bir şirketteki iç bünyeleri çok rahatsız eden şeyler. Ben hep bunlara mani olmaya çalıştım. Açık iletişim çok önemli. Sizin doğruyu söylediğinizi bilmeleri lazım, sizin de insanların doğru söylediğine inanmanız lazım.” diye anlatıyor.

ZAMANA ZAMAN TANIYIN

Kendisini her durumda çok iyi motive etmesinin en önemli özelliklerinden biri olduğunu ifade eden Hamamcıoğlu, “Düştüğüm zaman olur ama düşünce kalkmasını bilmek lazım. Bundan önce yaptıklarınız zaten size bu güveni veriyor. Dış faktörler var, sizin dışınızda koşullar değişiyor, bunlar başarısızlığınızda rol oynayabilir ama pabuç bırakmamak lazım. Yeni arayışlar, yeni adranalin… Ben hep şöyle bir şey yaparım, bir karar vereceksem yatıp kalkalım derim. Eski Fransa Cumhurbaşkanı Mitterand’ın bir lafı vardı, zamana zaman vermek lazım diye. Zamana biraz zaman tanımak lazım.” diyor.

Hamamcıoğlu’nun yeni jenerasyonla da ilgili bazı tespitleri var:

“Bir defa sabırsızlar, sebat etmiyorlar. İkincisi çok çabuk kendi başlarına karar veriyorlar. Bunun iyi olduğu yerler var, yanlış olduğu yerler var. Ekip çalışmalarına çok yatkın olmadıklarını görüyorum. Ama bizde olmayan şu var; iletişimi çok daha çabuk sağlıyorlar. Bu da bizim eksikliğimiz, onlar da o kıvraklığı görüyorum. Çabuk düşüyorlar, moralleri bozuluyor. Ben bırakacağım, başka bir iş yapacağım…. Sessiz istifa diyorlar şimdi değil mi, istifanın sessizi olmaz, istifa istifadır. Girişimci ruhlarını cesaretli olarak gündeme getirmeleri lazım. Özgüvenleri çok var ama o özgüvenlerini biraz dozunda kullanmalarını öneriyorum.

22-23 YAŞINDAKİ ÇOCUKLAR DANIŞMANIM DİYOR

Girişimci olmaktan kesinlikle korkmasınlar, hayallerinin peşinden koşsunlar. Çünkü Türkiye’de en zor işlerden bir tanesi girişimci olmak. Yurt dışında daha kolay. Cesaretleri varsa bunu yurt dışında yapsınlar, imkanları varsa. İkincisi ekip ruhuna inansınlar. Üçüncüsü de cesaretle çalışsınlar. Ve de gördüğüm eksiklerden bir tanesi ne oldum demesinler. Mevlana’nın sözü şudur; Ben oldum dediğin an bittiğin andır. Bana arkadaşlarım geliyor böyle, 22-23 yaş.. Ne iş yapıyorsun diyorum danışmanım diyor. Mutlaka çok iyi bildiği işler vardır ama bu işler biraz kilometre işi. Oldum demesinler çünkü olunmuyor. Benim 45 yıllık iş hayatı tecrübem var, oldum demiyorum, her gün bir şey öğreniyorum. Bunu da en çok gençlerden öğreniyorum. Girişimci olsunlar, risk alsınlar ama etraflarını da dinlesinler.

Türkiye’de iş hayatı çok kolay bir hayat değil. Yaşadığımız ekonomik sıkıntılar çok derinden etkiliyor herkesi. Biz Türkler tarihimiz boyunca hep savaşmışız, zorluklarla mücadele etmişiz, hiç böyle düzgün oturamamışız. Yurt dışında iş yapan Türklere bakın hep mücadele sonundadır. Sodexo’da çalışırken de herkese kriz yönetimi dersi verirlerdi, bize vermezlerdi. Ama sonuç olarak biz buranın insanıyız, çalışmak lazım. Ülkemizin bize verdiklerine, ülkemize tekrar vermeye çalışmak lazım. Bunun için de mücadele, mücadele, mücadele. Bu mücadele ekonomik, siyasi, insani olur ama enseyi karartmamak lazım”

Sodexo’dan ayrıldıktan sonra kendi girişimlerini yapan Hamamcıoğlu’nun şu anda bir tanesi danışmanlık ve yönetim kurulu üyeliği hizmeti veren bir tanesi de yine catering sektöründe sadece eğitim sektörüne hizmet veren iki tane şirketi var. Hamamcıoğlu sözlerini şöyle tamamlıyor:

“Danışmanlık işlerimin içinde ve yönetim kurulu üyeliklerimin içinde yurt içinde ve yurt dışında müşterilerim veya hizmet ettiğim firmalar var. Küçük yatırımlarım var yurt dışında. Onları yönlendiriyorum. Bir de dediğim gibi catering işlerim var. Orada güvendiğim arkadaşlarım var, onlar bu işleri beni çok yormadan götürüyorlar. “

spot_img

SON YAZILAR

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR