Sütünü Bile Kendi Üretiyor Saray Muhallebicisi’nin 86 Yıllık Öyküsü

Storybox / Özel Röportaj

Yaklaşık 86 yıl önce Kasımpaşa’da küçük bir dükkanda başlayan Saray Muhallebicisi bugün İstanbul’da 18 şubeye ulaşmış durumda. Ürünlerde kullandıkları sütünü temin etmek için Türkiye’nin en büyük manda çiftliğini kuran Saray Muhallebicisi’nin bir asıra yaklaşan öyküsünü ve yeni nesille birlikte yenilenen gelecek planlarını Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Topbaş anlattı…

Saray Muhallebicisi kendi sektöründe Türkiye’nin en köklü ve bilinen markalarından. Ülkemizde baklavacıların tarihi çok daha eskilere gidebilirken sütlü tatlı üreticileri arasında en eskilerden birisi olan Saray Muhallebicisi’nin hikayesi 1935 yılında Kasımpaşa’da Topbaş ailesinin babasının kurduğu küçük bir dükkanda başlıyor.

Artvin’den gelen babasının öncesinde 7 sene bir sütlü tatlıcıda çalıştığını ve işi burada öğrendiğini anlatan Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Topbaş, daha sonra da kendi dükkanını açarak yolculuğa başladığını belirtiyor. Topbaş, babasını “Çok iyi sütlü ustasıydı, baktığı zaman ne olduğunu çok iyi anlardı. Çok iyi baklava, börek ustasıydı. Bazen evde su böreği açardı yerdik, çok kaliteli yapardı.” sözleriyle anıyor.

Saray Muhallebicisi’nin hikayesini anlatan Ahmet Topbaş, 1954 yılında İstanbul’da doğuyor. Rahmetli abisi Kadir Topbaş da İstanbul’da 13 sene belediye başkanlığı yapmış bir isim. Saray Muhallebicisi’nin hikayesini anlatırken onun da ismini anmadan geçmek olmaz.

Beyoğlu’nda doğan Ahmet Topbaş’ın hayatı tamamen o bölgede geçiyor. Beyoğlu’nda Atatürk Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme Bölümü’nden mezun oluyor.

100 BİN LİRA HAVA PARASINA BEYOĞLU’NA

Kasımpaşa’da 1935 yılında başlayan serüvenin en büyük adımı 1949 yılında atılıyor ve Saray Muhallebicisi Beyoğlu’nda İstiklal Caddesi’nde 100 bin lira hava parasına bir şube açıyor. Bu kadar büyük para aile içinde de olay oluyor ama o dönem Pera bambaşka bir yer tabi. İnsanların şıklık yarışına girdiği, tiyatroları, sinemaları ve eğlence yerleri ile ülkenin gözbebeği. Ayrıca caddede 7 tane de muhallebici var.

Topbaş, o günleri şöyle anlatıyor:

“Saray Muhallebicisi, Beyoğlu’nda açıldığı zaman, rahmetli pederin titizliği şuradan anlıyorum, herkes normal bir kaplarda afedersiniz askeri usul yemek verirken, o Bavyera porselenlerini getirttirmiş. Porselen tabakta yemek, porselen tabakta fincan çay ikram edince olay olmuş. Hatta rahmetli Kadir Topbaş abim anlatır ki, kadınlar ve erkekler ellerinde karanfillerle tavaf eder gibi gelip, yerlere masalara karanfil bırakıp giderlermiş.

Babamız kaliteye çok önem verirdi. Bize, yiyemeyeceğiniz malı müşteriye yedirmeyin’ öğüdü vardı. Bir de hep ‘Ben döke döke kazandım.’ derdi. Beğenmediği malları döke döke marka olmuş. Kaliteye önem verdiği için ‘para kazanmak arkadan gelir’ derdi. Biz de aldık o bayrağı ve buraya kadar getirdik kardeşler olarak. “

YARIM SAATTE BİR ARABA GEÇEN YERE ŞUBE

Beyoğlu’ndan sonra diğer şubeyi Teşvikiye’de açarlar. Hatta o zamanlar Teşvikiye şubesine gelen Vakko’nun sahibi Vitali Hakko, “Siz artık duramazsınız, büyümeniz şart. Çünkü baya ciddi bir markasınız” der. Hakko bunu söylediğinde yıl 1982’yi göstermektedir.

Ama Teşvikiye’deki şube açıldığında caddeden neredeyse yarım saatte bir araba geçmektedir. Burada en büyük moral babadan gelir:

“Kalite çok önemli bizim için. Para kazanmak değil, önce kalite. Babamız bize bunu öğretti. Teşvikiye şubesinde biz bunu yaşadık. Kimse yok, 1982’de caddeden yarım saatte bir araba geçiyor. Hatta bize bazı dostlarımız “Ya bunlar nerede dükkan açmışlar” dedi. Babam, ‘Hiç üzülmeyin, kaliteden ödün vermeyin. Dağ başında olsanız o müşteri sizi gelir bulur.’ dedi. Dediği gibi de oldu, çığ gibi geldi arkası. Dükkan yetmez oldu, doldu taştı. O işler tabi şimdi yok ama oraları yaşadık.”

FRANCHİSE VERMEYE KORKUYORUZ

Topbaş, şöyle devam ediyor:

“Hayalimiz markayı büyütmekti. Merkezi bir imalat yapalım, fabrikasyon yapalım ama fazla da fabrikasyona girip ürünü sıradanlaştırmayalım, butik çalışalım. Çünkü görüyoruz, çok zincirler var. Büyüdükçe büyüyorlar. Bir yerden sonra kontrol ve kalite kaçıyor, olmuyor. Bize çok franchise teklifleri geliyor ama şu anda biz yanaşmıyoruz o işlere, korkuyoruz. Franchise vermek kolay da, onu yürütmek, başkasına vermek… Çünkü bizim hassas bir malımız ve çok çeşidimiz var.

Frenchise verdiğiniz zaman tek tip malınız olabilir. Örneğin bir köfteci olursunuz verirsiniz, bir börekçi olursunuz verirsiniz. Bizde 62 çeşit mamül var. Kahvaltıdan giriyorsunuz, akşam 5 çayı, pastasından gece yemeğine, çorbasına kadar hepsi var. Bir nevi Osmanlı fast-foodu’uyuz biz. Büyüdük, ağır ağır büyüyoruz. Merdivenleri ağır ağır çıkıyoruz.”

MANDA ÇİFTLİĞİ KURDULAR

Saray Muhallebicisi’nin şube sayısının artması, süt ihtiyacını da beraberinde getirmiş. İstedikleri ürünü bulmakta zorlanmaya başlayınca bir çiftlik kurmaya karar vermişler. Topbaş, şöyle devam ediyor:

“Bizim mamulümüzün yüzde 80’i manda sütü, yüzde 20’si inek sütüdür. Yoğurtlarımız manda yoğurdu, kaymağımızı kendimiz yapıyoruz hakiki manda kaymağı. Ama bu işi yapanlar azalınca ve yeni nesil jenerasyon bu işle uğraşmayınca kendi hammaddemizi kendimiz tedarik etmemiz lazım dedik ve çiftlik olayına mecburen girdik. İtalya’ya gittik işi öğrenmeye, oradan know how aldık. Şu anda çiftlikte 100 küsur mandamız var. Kendi sütümüzü kendimiz yapıyoruz, bu sayede kaliteyi devam ettirebiliyoruz. Biraz da kalitemiz de oradan geliyor yani. Bu sütü herkes kullanamaz.”

BİLMEDİĞİN İŞİ YAPMAYACAKSIN

Yeme içme sektörü özveri isteyen bir sektör. Dükkan sabah kahvaltıya açılıyor, gece 1’e kadar devam ediyor. Topbaş, şöyle anlatıyor:

“Mesleğini sevmezseniz olmaz bu iş. Bir de bizim aileden babadan gelen bir kültürümüz var. Alt yapımız sağlam, arkamız kuvvetli. Çünkü bizim idolümüz babamızdır. Babamızdan feyz aldık. Devamlı onu konuştururduk, notlar alırdık. İşte o öyle olursa nasıl olur, böyle olursa nasıl olur? Devamlı bize önderlik yaptı sağ olsun.

Bu işe girdiğiniz zaman işi bilmek lazım. Şimdi bazıları giriyorlar, duyuyoruz. Başka bir sektörün çalışanı. Bilmediğin işi yapmayacaksın. Adam tekstilci, aaa gıda işi para var, bunda nakit çalışıyor, hemen giriyor. Öyle göründüğü gibi değil, emek çok, masraf çok, hammadde sıkıntılı. Dışarıdan bu işe bakanlar geliyorlar ama işte dediğiniz gibi ömürleri kısa oluyor.”

BİZ SATMAYIZ, GELECEK NESİLİ BİLEMEM

Kasımpaşa’da küçük bir dükkandan 18 şubeye ulaşan Saray Muhallebicisi yatırımcıların da radarında. Topbaş çok fazla teklifin geldiğini ancak satmayı kesinlikle düşünmediklerini söylüyor. Aksine firmayı yurtdışında büyütme planları var:

“Bizden sonraki nesil ne yapar onu bilmiyorum ama biz satmayı düşünmüyoruz. Yurtdışı planlarımız var bir yandan. Amerika’ya ve Yunanistan’a gittik. İsrail’den teklif var. Gayrimüslimler sütlü tatlıyı, su muhallebisini çok sever. Bazen diyorum ‘Gidersek onlarla baş edemeyiz, muhallebici onlar.’ Arabistan ve Körfez ülkelerinden talep var ama işte orada biraz da biz çok tutucu muyuz neyiz? Yurtdışında topu biraz da yeni jenerasyona atıyoruz. Hepsi Amerika’da okudu geldi. Onlar da bu işi her halde büyütecekler.”

spot_img

SON YAZILAR

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR