Storybox / Özel Röportaj
StoryBox’ın bu haftaki konuğu Avrupa ve dünyada birçok önemli markanın distribütörlüğünü yapan Trio Deniz’in sahibi Murat Bekiroğlu… İngiltere’de kaçak işçi olarak çalıştığı dönemden Türkiye’nin en büyük tekne satıcılarından biri olan Bekiroğlu, hikayesini tüm detaylarıyla Storybox’a anlattı. Asgari ücret maaşıyla başladığı bu sektörde patron koltuğuna oturan Bekiroğlu, “Cefa çekmeden sefa sürülmüyor. Amerika’ya gidip bin kişilik toplantı salonunda en arka masada oturmanın verdiği üzüntü ile şu anda bir toplantıya gittiğimizde CEO’nun oturduğu masada bir ödül almak ayrı bir mutluluk veriyor. Yılda ortalama büyüğüyle küçüğüyle 200 tekne teslimatı yapıyoruz. 100 milyon euro’nun üzerinde de ciromuz var. Bu da şu an Avrupa’nın en büyük tekneci firması olduğumuzu gösteriyor” sözlerini sarf ediyor.
1972 yılında Ordu’da doğan Murat Bekiroğlu, Ordu Ticaret Lisesi’nden mezun olduktan sonra üniversite için Ankara’nın yolunu tutuyor ve önce Gazi Üniversitesi Muhasebe, daha sonra da 9 Eylül Üniversitesi işletmeyi bitiriyor. Babası Ordu’da esnaf olan Bekiroğlu, ailesine eğitimine devam etmek istediğini söylüyor ve ailesinin desteği ile Londra’ya gidiyor. Londra’da önce dil eğitimi alan Bekiroğlu, daha sonra uluslararası işletmecilik üzerine 2 yıllık bir programa kaydoluyor. Aynı anda çalışmaya da başlayan Bekiroğlu, 5 yıllık bir maceranın ardından 97 yılının başında Türkiye’ye dönüyor.
Bekiroğlu, Londra günlerini şöyle anlatıyor:
“Türkiye’nin zor dönemleriydi benim Londra’ya gittiğim 90’lı yılların çok başları. Çok zor vize veriyorlardı, zor gidiliyordu. Hatta gitmemem yönünde telkinler de vardı ama ben kafaya koymuştum. Annem ve babam beni çok destekliyordu. Annem altınlarını satarak okul paramı denkleştirdi ve ben gittim. Hatta gittiğimin 40’ıncı günü kaçak olarak University of London’da bulaşıkhanede bulaşık yıkamaya başladım. Daha sonra kantinde çalıştım, terfi ettim. Sonra meşhur Sofra Restoran vardı Hüseyin Özer’in, orada garsonluk yapmaya başladım, oradan da İngilizcemi çok daha geliştirerek meşhur Royal Prehouse’a geçtim.
OKUL ÜCRETİNİ AYAKKABICILIKTAN ÇIKARDI
Her terfimde daha çok para kazanıyordum ve aynı zamanda eğitimime devam ediyordum. Uluslararası işletmecilik okurken artık çalışma hayatımın en üst seviyesine geldim, bütün izinlerimi de almıştım. Tesadüfler sonucu tatile dönecekken Türkiye’ye, anneme bir ayakkabı almak istedim. Oranın da en meşhur mağazası Bali Shoes’du. Oranın genel müdürünün Türk olduğunu söylediler bana, tanışmak istedim. Nurullah Şaman, Mr. Şaman… Bana çok faydası olan bir insandı. Onun da altında Mehmet Tamer vardı. Benimle çok ilgilendiler ve orada çalışmamı istediler.
Ben orada uzun yıllar çok başarılı şekilde kaliteli ayakkabı, çanta, ceket sattım. Haftada 27 saat çalışıyordum. O zaman bizim okulumuzun yıllık ücreti 7700 paund’du. O ücretin tamamını karşılıyordum. Hatta arkadaşlarımla Avrupa’ya kısa tatillere bile gidebiliyordum. Oradaki çalışma hayatım bir çok insanı tanımama vesile oldu. Gerçekten mesleki, ticari hayatımda, gelişmeme çok vesile oldu. Londra’nın benim hayatımda çok büyük etkisi var.”
TÜRKİYE’YE MECBURİ DÖNÜŞ
Bekiroğlu o dönemler iş hayatına Londra’da devam etmeyi düşünüyor ve Türkiye’ye dönmeyi istemiyor. Ama işler pek onun kafasındaki gibi ilerlemiyor. Önce 94 krizinde babasının işleri çok bozuluyor, sonrasında kendisi ciddi bir tümör ameliyatı geçiriyor. İyileşir iyileşmez Türkiye’ye dönen Bekiroğlu, kendisini zor bir durumun ortasında bulur. Öncelikle ekonomik olarak dağılmış olan aileyi bir araya toplaması gerekmektedir. İstanbul’a gelince önce bankalara iş başvurusu yapar. Demirbank kabul eder ama Rusya şubesine göndermek ister. Aynı anda Turkcell Ukrayna’yı teklif eder ama annesi Rusya’ya gitmesine çok karşı çıkar. Annesinin gerekçesi de ilginçtir, “Gidersin Rusya’ya bulursun bir Rus kızı evlenirsin, bize gelmezsin…”
O dönem Coca Cola’da Ankara’da iş teklif eder ama İstanbul’da kalmak istediği için onu da kabul etmez. Dayısının vasıtası ile Bayraktar Holding’e adım atar, orada Hüseyin Bayraktar ile birlikte çalışmaya başlar. Hüseyin Bayraktar onu distribütörlüğünü aldıkları tekne işine gönderince Bekiroğlu’nun teknecilik macerası da bu şekilde 25 sene önce başlamış olur. Bekiroğlu, şöyle anlatıyor:
TRIO DENİZ’İN TEMELLERİ ATILIYOR
“Ben orada 3 yıl çalıştım. Daha sonra aileden iki büyüğüm ortak kurdukları şirkete beni çağırdılar. 2005 senesine kadar çalıştık. 2 ortak ayrılmaya karar verdiğinde ikisi de benim birer kolumdan tuttu gel beraber devam edelim diye ama ben her ikisini de sevmeme rağmen genç olan ortakla ayrı bir şirket kurup yoluma devam etme kararı aldım. 2005 yılında Trio Deniz’in temellerini attık, 2012 senesinde de bütün hisseleri eski ortağımdan devralarak ben devam ettim. Lüks bir arabaya biniyordum onu, evimi sattım. Bütün birikimlerimi şirkete koydum. Uzun yıllar kiralık araba kullandım. Cefa çekmeden, sefa sürülmüyor. Zaten geçmiş yaşantılar insanlara büyük tecrübe ve ders veriyor, onlar olmasaydı bugünlere gelemezdik.”
YILDA 100 MİLYON EUROLUK SATIŞ
Türkiye’nin en önde gelen yatçılık firması olan Trio Deniz, Sanlorenzo, Bluegame, Prestige, Jeanneau, Sacs, Hanse, Moody ve Excess gibi dünyaca ünlü 8 farklı ikonik markanın Türkiye resmî distribütörü konumunda. Büyüğüyle küçüğüyle yılda 200 tekne teslimatı yaptıklarını belirten Bekiroğlu, toplam grup cirolarının 100 milyon Euro’yu geçtiğini ve bu rakamla Avrupa’nın en büyük tekne firması konumuna yükseldiklerini söyledi. Distribütörlüğünü yaptıkları her markanın ya dünyadaki ya da Avrupa’daki en büyük distribütörü olduklarını söyleyen Bekiroğlu, “Sadece İstanbul’da değil, Bodrum ve Güney’de de kendi ofislerimiz var. Türkiye’nin yanında yakın çevredeki ve Avrupa’daki müşterilere de hizmet veriyoruz. Bu şekilde çalışma hayatımızı devam ettiriyoruz.” diyor.
Şirketi kurarken çok zorlanmadığını çünkü kurmadan önce ciddi bir bilgi ve birikimi olduğunu vurgulayan Bekiroğlu, “Ben çocukluğumdan beri tasarruf yapmayı seven biriyim. Bir de yanımda çok güvenebileceğim ciddi bir partnerim vardı, onun da desteğiyle çok şeyi aştık. Ben ilk şirketi kurduğumda biz 3 kişiydik. O 3 kişiden birisi bendim, diğer ikisi hala benimle beraber. Şimdi ise 80 kişiyi geçtik. Şu anda Trio Deniz dışında bir şirketimiz tamamen servis odaklı. Ayrıca yabancı müşterilere tekne kiralama işi yapıyoruz. Orada 21 teknelik bir filomuz var ve devamlı büyütüyoruz. Başka bir iş kolu da gayrimenkul geliştirmeye odaklandık, o alanda ilerliyoruz. Önümüzdeki yıllarda yine turizm alanında ihracatımızı arttıracak, potansiyelimizi arttıracak ve bizim yaptığımız işe destek olacak birkaç yatırımımız daha olacak.” ifadelerini kullanıyor.
YAPMA ETME DİYE ÇOK DEDİLER
Bir işin en zor yanının başlamak olduğunu belirten Bekiroğlu, şöyle devam ediyor:
“Bana yakın çevremden ve arkadaşlarımdan ‘profesyonel hayatta kal, ne yapacaksın, iyi para kazanıyorsun, Türkiye çok çalkantılı, batarsın’ gibi çok telkinler oldu. Ama ben inandım. Belki de bizim yetiştirme şeklimiz itibarıyla, biz hep esnaf çocuğuyduk. Oranın rahatlığı vardı bizde. Ben inat ettim, kendi işimi yapacağım dedim ve Allah’a şükür başarılı olduk.
Ben işimi çok severek yapıyorum ve yaptığımın en iyisini yapmak için kendime hedef koydum. Gençlik yıllarımda Amerika’ya çok gider gelirdim, bayi toplantılarına, distribütör toplantılarına… O zamanlar bizi dış kapının dış mandalı gibi görürlerdi, 500-600 kişilik salonlarda en arka yuvarlak masanın kapıya en yakın bölümüne oturtulurduk. Sadece bizim bölgemize bakan satış müdürüyle konuşurduk. Böyle o markanın CEO’suyla, fabrikanın müdürüyle, yönetim kurulu başkanıyla oturup görüşmenin imkanı yoktu. Bunu niye anlatıyorum size? Türkiye o kadar gelişti ki, bu geçtiğimiz 25 yıllık meslek hayatımda benim şirketim şu anda Avrupa’nın en büyük teknecilik firmalarından bir tanesi haline geldi. Ben artık distribütör toplantısına giderken CEO’dan özel davet mektubu alıp gidiyorum. Her gittiğim toplantılarda ya yönetim kurulu başkanının sağ tarafında ya da CEO’nun masasında oturuyorum. Ülkemiz gelişti, bize bakış açıları değişti. “
PARA BENİM İÇİN EL KİRİDİR
Bekiroğlu, hayatında paraya ve maddiyata hiç önem vermediğini, tek önemli olanın işini doğru yapmak olduğunu söylüyor. Parayla ilişkisinin zayıf olmasında genç yaşındaki kayıpların da etkisi olmuş:
“Para benim için el kiridir. Ben genç yaşımda çok fazla sevdiğini toprağa veren, kendi elleriyle koyan bir insanım. Vakti zamanı geldiğinde de birinin beni oraya koyacağını çok iyi biliyorum. Memleketime gidip kabirleri ziyaret ediyorum, orada huzur buluyorum. Bunları anlatıyorum, anlayamıyorlar insanlar. Bir mezar başında oturup, yarım saat vakit geçirdiğin zaman çok farklı dünyalara gidiyorsunuz. Biraz da maneviyatı ağır basan bir yapım var. Oralarda huzur buluyorum.
Dolayısıyla bugüne kadar hiç maddiyata önem veren biri olmadım, hep manevi değerlere önem verdim. Daha fazla nasıl iyilik yapabilirim, hem çalışanlarıma, hem aileme, hem topluma, ülkeme nasıl daha faydalı bir insan olabilirim, hep bunun uğraşında oldum. Şirketimizi kurumsallaştırmak için çok uğraştık ve iddia ediyorum, şu anda şirketimiz sektörün en kurumsal firması haline geldi. Bizden her tekne alan müşteri için LÖSEV’e ciddi bir bağış yaparız. TEMA’ya her yıl düzenli yardımlarımız olur.
Ben son zamanlarda eğitimde çok büyük sıkıntılar yaşadığımız gördüm ülke olarak. İşe alış sürecinde yeni genç mühendislerin İngilizce yetersizliklerini gördüm. Devlet okullarında okuyan öğrencilerimizin durumlarını gördüm. Kendi kendime ne yapabilirim, olan gücümle ne yapabilirim diye düşünerek, birkaç yıl öncesinde bir proje başlattık. Önce memleketimden başladım. İhtiyacı olan devlet okullarına bilgisayar sınıfı yaptık. Her sene 4-5 tane ciddi maliyetli bilgisayar laboratuvarları yapıyoruz. Hedefimiz de bir okul yaptırıp devletimize bağışlamak. Ama bu okulu bağışladıktan sonra bırakmayıp, sıvı sabunundan tuvalet kağıdına, sportif aktivitelerine hepsini biz karşılayıp, örnek gösterecek bir okul haline getirmek istiyoruz. “
İŞİN SIRRI ÇOK ÇALIŞMAK VE İNANMAK
Bekiroğlu’nun genç girişimcilere tavsiyeleri de var:
“Benim de param yoktu ama ben çok çalıştım, özverili oldum, Allah da yardım etti, şansım da yaver gitti. Doğru yerde doğru zamanda olmak lazım, yaptığın işi de severek yapmak lazım. Ben işimi çok severek yapıyorum, zaten işinizi severek yaparsanız başarı arkasından gelir. Ne yaparsanız yapın mutlaka işinizi severek yapın başarı otomatikman geliyor.
İnsanlar şansı yakalar, ben bir distribütörlük aldım. Ben almasaydım başkası alabilirdi. Ama ben çok çalıştım, çok kovaladım aldım. Öyle zamanlar oldu ki bırakma noktasına geldik ama ısrarla devam ettirdik. Sonra baktık ki, dünyadaki en büyüğü olduk bu işin. Devamlı ve ısrarla çalışmak, takip etmek, başarıyı getiriyor. “