Storybox’ın Bu haftaki konuğu, Türkiye’deki balık ihracatında önemli rol sahibi olan Grup Sagun firmasının yönetim kurulu başkan yardımcısı Oğulcan Kemal Sagun… Oğulcan Sagun’un dedesi balıkçılığa 70’li yıllarda Fransa ve İsviçre’ye kurbağa bacağı satarak başlıyor. İşleri önce Tuncay Bey, daha sonra oğlu Oğulcan Bey devralıyor. Her geçen gün büyüyen firma, başta balığın anavatanı Japonya olmak üzere tüm dünyaya balık ihraç etmeye başlıyor. Türkiye’nin çeşitli yerlerinde toplam 8 tane balık çiftliği bulunan Grup Sagun’un hikayesini Oğulcan Kemal Sagun anlattı…
Oğulcan Kemal Sagun, Türkiye’nin en büyük balık ihracatçısı olan Grup Sagun’un Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı. 1991 yılında İstanbul’da doğan Sagun, Sabancı Üniversitesi ekonomi bölümünün ardından Ege Üniversitesi’nde Su Ürünleri İşletmeciliğine yüksek lisans yapmış ve şu anda da doktorasına devam ediyor. Sagun, aile şirketlerinin hikayesini anlatmaya başlarken önce dedesine gidiyor:
“Dedem Kemal Sagun ailemizin ilk ihracatçısıdır. 1970’lerin başında kendisi Samsun’da hamsi tuzlarken, yurt dışında bir kurbağa bacağı talebi olduğunu öğreniyor ve bu işi araştırmaya başlıyor. Sonra da Fransa ve İsviçre’ye kurbağa bacağı satarak ihracatçı serüvenine başlıyor. O zamanın şartlarında, işte telefonun olmadığını, internetin olmadığını falan düşündüğünüz zaman bana her zaman çok ilginç gelmiştir.
Daha sonra doksanlı yılların başlarında babam işi devralıyor, Türkiye’nin ilk orkinos çiftliğini kuruyor. Bu orkinos yetiştiriciliğinin o zaman örnekleri Malta’da ve İspanya’da var. Türkiye’de de o sırada bu cinsin yabani avcılığı var ama pazarı kontrol edemedikleri için ve yabani avcılıkta bir anda toplu balık çıktığı için babamın aklına şu geliyor; bu balıkları kafese koyup pazarın istediği oranda ve istediği ölçüde çıkartarak hasat edip ihraç etmek… Malta’ya ve İspanya’ya gidip buraları inceliyor. Daha sonra geliyor Türkiye’ye ama birçok balıkçı inanmıyor kendisine. Yani bu balıklar kocaman işte, inek gibi balıklar. Bunlar kafesin içinde durmaz diyorlar.
Babam kimseyi dinlemiyor tabi. 2 binli yılların başlarında ilk defa Antalya’da kuruyor ve ondan sonra serüven değişiyor. Çünkü orkinosun ana pazarı Japonya’dır ve oraya ihracat yapmak demek balıkçılık alanında devler liginde oynamak demek. Japonya’nın standartları, kalite anlayışı başkadır. Japonya’ya girmemiz ve en büyük Japon firmalarla partnerlik yapmaya başlamamız bizim de vizyonumuzu değiştiriyor.”
1500 çalışanı var
Orkinos işinden sonra grubun çupra levrek serüveni, ardından alabalık işi başlıyor. Daha sonra Karadeniz’deki Türk somonu yetiştiriciliğine giren Grup Sagun’un, şu anda Türkiye’nin farklı bölgelerinde 8 tane tesisi, 7 tane farklı bölgede yetiştiricilik tesisi ve 1500 çalışanı bulunuyor. Şirket Tunus’ta da ilk yurt dışı orkinos çiftliğini devreye alarak yurtdışı açılımana da başlamış durumda.
Sagun, şöyle devam ediyor:
“Türkiye’nin en yaygın bölgede, en çeşitli deniz ürününü işleyen, üreten ve ihraç eden firması konumundayız. Belki tarihimizden belki yaygınlığımızdan kaynaklı işimizle yaşayan, işimizle yatıp kalkan insanlarız. 7-24 çalışma prensibini benimseyerek işimize tutunuyoruz. Balıkçılık kulağa geldiği kadar öyle kolay bir meslek değil. Bu işin yazı var, kışı var ama biz bunun içinde yaşıyoruz. Fırtınasında da, güzel havasında da biz bunun içinde yaşayarak ancak sürdürebiliyoruz.
İhracat portföyümüze baktığınız zaman Japonya’dan Amerika’ya, Avrupa’dan Arap coğrafyasına kadar da birçok bölgeye ihracat gerçekleştiriyoruz. Burada yetiştirdiğimiz balıkları Avrupa’da kendi ofislerimize gönderiyoruz. Tır bazında ve palet, parsiyel şeklinde müşterilerimize dağıtımını yapıyoruz. Japonya gibi kaliteye çok önem veren bir ülkede 20 seneden fazla faaliyet gösteriyor olmak aynı zamanda bir referans noktası oluşturuyor. Kendimize pazar yaratmamız bir nebze daha kolay oluyor. “
Türkiye’nin toplam su ürünleri ihracatının bir buçuk milyar dolar seviyesinde olduğunu ve bunun yüzde 80’ini yetiştiricilik ürünleri olan çupra, levrek, orkinos, somon ve alabalığın oluşturduğunu belirten Sagun şöyle devam ediyor:
“1.5 milyar dolar kesinlikle bir başarı hikayesi. 20 sene önce baktığınız zaman toplam su ürünleri ihracatı 150 milyon dolar seviyesinde. Yani 20 senede her sene çift haneli rakamlarla büyümüş bir sektörden bahsediyoruz. Bugün geldiğimiz noktada su ürünleri sektörü evet, çok başarılı, işte büyük bir ihracatçı sektör ama yeterli mi? Kesinlikle değil. Önümüzde bir Norveç örneği var. Norveç’in toplam su ürünleri ihracatı şu an 8 milyar dolar seviyesinde. Gidilecek çok mesafemiz var. Aynı zamanda oluşturmamız gereken bir ülke bilinirliği, bir marka bilinirliği yüzümüz de var.
Bizim tesislerimizden örnek veriyorum. Yunanistan’daki tesisleri görmek için dürbünle bile ihtiyacınız yok. Aynı sularda yetiştiricilik yapıyoruz ve tesislerimize baktığınız zaman bizim tesislerimiz daha yeni, daha modern. Aynı su derecesi, ısı dereceleri, su koşulları, bunlara sahibiz. Şu an teknoloji olarak da üretim olarak da Yunanlıların önünde bulunuyoruz ve bu ihracat rakamlarımızdaki da belli. Türkiye’de şu anda 800 bin ton deniz ürünleri üretimi var, bunun 500 bin tonu aqua kültür yetiştiricilik ürünleri iken 300 bin tonu da yabani avcılık ürünleri. Yunanistan’a baktığımız zaman onlar aynı sularda yaklaşık 250-300.000 ton üretim yapıyorlar.
Türkiye’de balık tüketimi şu anda kişi başı 8 kilo düzeylerinde. Avrupa’da 25-30 kilo. Türkiye 80 milyonun üstünde nüfusu olan bir ülke. Burada 2 kiloluk bile kişi başı balık tüketiminde artış demek, çok büyük bir pazar oluşması anlamına geliyor.”
“İyi ki iflas etmişim”
Üniversite yıllarımda babasından harçlık almak istemediği için bir girişim yaptığını ve Türkiye’nin ilk balık fast food zincirini kurmaya çalıştığını söyleyen Sagun, bir başarı hikayesi yazmak için başladığı bu işin iflasla sonuçlandığını belirtiyor. Sagun, “Bugün baktığım zaman ama aynı zamanda da o gün edindiğim tecrübeler ve daha sonraki iş hayatımda yaşadıklarım bana çok faydalı şeyler kattı. Aslında bir iflas yaşamak daha sonrası için hayata nasıl tutmanız gerektiğini size sert yoldan öğretiyor. Belki işte komik gelecek ama yani iyi ki iflas etmişim o zaman diyebiliyorum.” diyor.
Halihazırda büyümüş bir işi ele alarak onun sürekliliğini ve sürdürülebilirliğini sağlamanın bir işi kurmak kadar olmasa bile en az o kadar zor bir iş olduğunun altını çizen Sagun, şöyle devam ediyor:
“Sadece ailenizin değil, aynı zamanda işte çalıştığınız insanların da sizden beklentilerini göz önüne aldığımızda bugün yaparsanız her şey çok iyi. Ama yarın, bu iş sonuçta, bir doğa işi, bir ticaret söz konusu. Bir hata yaptığınız zaman işte sizden kötüsü olmaz. Onun için sürdürebilmek de kurmak kadar zor.
O bu yükü omuzlarımda çocukluğumdan beri hissettim. Tabi yaş ilerledikçe kendi ailemi kurduktan sonra kendi çocuklarım olduktan sonra bu yük artık daha da hissedilir boyuta geldi. Hayalim, hedefim benim bunu sürdürmenin yanı sıra aynı zamanda çocuğuma da babamın bana aşıladığı gibi bu balık aşkını, bu doğa aşkını aşılayabilmek. Onun da benim gibi göğsünü gere gere, gururla ‘ben de beşinci jenerasyon balıkçıyım’ diyebilmesini çok isterim. Onun için bu sürdürülebilirliği sağlamaya gayret göstereceğiz.”