350 yıllık Tecdelioğlu ailesi / Malatya’dan global cıvata devine

Storybox / Özel Röportaj

Malatyalı Tecdelioğlu ailesinin bilinen tarihi bundan 350 yıl öncesine kadar gidiyor. Çok uzun yıllardır cıvatacılık ve hırdavatçılıkla uğraşan ailenin şirketinin tarihi ise bir asırı devirmiş durumda. Şimdilerde 3 fabrika ile dünyanın her yerine ihracat yapan Türkiye’nin cıvata devi Çetin Cıvata’nın hikayesini Mustafa Necati Tecdelioğlu, Storybox’a anlattı.

YÜZ YILI DEVİRDİ

1961 yılında doğan Mustafa Necati Tecdelioğlu, 4 nesildir devam eden cıvata ve hırdavat işinin 3. kuşağı. Küçük yaşlardan itibaren işin hep içinde, hem alaylı ama aynı zamanda mektepli. ODTÜ İnşaat mezunu Tecdelioğlu, 1984 yılından bu yana şirketlerinin idaresinde.

Malatyalı Çetin Cıvata’nın hikayesi 1913 yılında küçük bir nalbur dükkanı ile başlıyor. Bir dönem dükkan yanıyor, daha sonra aynı yere tekrar yapılıyor. 1950’lerden sonra Tecdelioğlu’nın babası ve dedesi birlikte çalışmaya başlıyor. 1966’da dedenin vefatıyla bu sefer babası ve amcaları işi devralıyor. İki yıl sonra da ayrılıp kendi yollarına gidiyorlar.

1970’li yıllara gelindiğinde sanayileşmeyle birlikte işler büyüyor ve nalbur dükkanı yetmez oluyor. Bu sefer bir fabrika arayışına başlıyorlar. 1972 yıllarından itibaren de önce bir un fabrikası, sonra bir boya fabrikası, mobilya fabrikası, kireç fabrikası derken Malatya’da ortak girişimle çeşitli fabrikalar kuruyorlar.

FABRİKA ALIP İSTANBUL’A YERLEŞTİLER

Ancak o dönemler siyasi olarak biraz karışık. Aile Mustafa Tecdelioğlu ve kardeşini lise okumak için İstanbul’a gönderirken, kendi akılları da aslında biraz İstanbul’da. Ne yaparız ne ederiz diye düşünürken 1976 yılında bir cıvata fabrikası satın alıyorlar. Böylece aile İstanbul’a yerleşmeye başlıyor. 1985 yılında üniversiteyi bitirdikten sonra da ekibe Mustafa Tecdelioğlu dahil oluyor.

Yazı dilinde arka arkaya sıralayınca her şey göze biraz kolay geliyor ama aslında işler pek de öyle kolay ilerlemiyor. İşin içinde bitmez tükenmez bir emek ve devamlı çalışma var. Tecdelioğlu, çocukluktan başlayan çalışma hikayesini şöyle anlatıyor:

10 YAŞINDA DÜKKANDA TEK BAŞINA

“Babam bize 10 yaşında dükkanı bırakırdı, kardeşim de 8 yaşındaydı o sıralar. Daha o yaşlarda babam İstanbul’a gidince dükkanın her şeyini biz yapar, hatta bankaya gider havale yapardık babamızın adına. İlkokuldan sonra ben de kardeşim de yatılı okumaya gittik, birimiz Diyarbakır’a, birimiz Kayseri’ye. Yatılı okumak da bize hayata çok şey kattı. Küçük yaşta olgunlaşıyorsun, kendi işini yapmaya alışıyorsun. Aylarca oluyor aileni görmüyorsun. Üniversite de aileden uzaktaydık ve bu bizi hep pişirdi. Hep insan tanımaya, sosyal olmaya itti. Aynı zamanda her daim tutumlu olmak, bütçemizi yönetmek, babanın gönderdiği parayla bir ay geçinmek zorundaydık. Bunlar bize çok şey kattı.”

1976 yılında ilk fabrikanın satın alınma hikayesi de ilginç. O dönem bütün cıvata fabrikaları grevde ve lokavtlar ilan ediliyor. Fabrikalar kapalı, üretim durmuş vaziyette. Ancak elektrifikasyonda interkonnektif sisteme geçen Türkiye’de elektrik direklerine cıvata lazım.  Tecdelioğlu, şöyle anlatıyor:

“O dönemlerde bizimkiler fabrika kurmayı düşünüyorlar ortağıyla. Ortağı da Karaköy’de bir yine Malatya asıllı bir cıvata tüccarı. Madem cıvata bulamıyoruz o zaman biz bunu üretelim diyorlar. Satılık bir fabrikayı alıyorlar ve cıvata üretimi bu şekilde başlıyor. Zaten cıvata bizim hayatımızda hep vardı. 10 yaşından beri elimizle cıvataya somun takardık.”

BEN SANA 5 BİN DOLAR VEREYİM BURADA KAL

1985’te üniversiteyi bitirince aile ile birlikte çalışmaya başlıyor ancak o sıradan kendi mesleği ile ilgili Libya’dan bir teklif geliyor. Teklif de hiç fena değil, ayda 5 bin dolar maaş verecekler. Mustafa Tecdelioğlu babasının yanına gidiyor ve durumu anlatıyor. Babasının cevabı net: “Ben sana 5 bin dolar vereyim, sen burada kal.”

Ama Mustafa Tecdelioğlu o 5 bin doları babasından hiç alamadığını gülerek anlatıyor. Babasının sağlık durumu da bozulunca 1992 yılında 3 kardeş olarak tüm kontrolü devralıyorlar ve Çetin Cıvata’yı dünyanın saylı cıvata fabrikalarından biri haline getiren süreç başlıyor.

Aslında bu üretimin arkasında bir hayal de var. Sanayinin hiç görünmeyen ama belki de en önemli parçalarından biri olan cıvatanın Türkiye’de yüksek standartlarda üretilebilme hayali. Tecdelioğlu, şöyle devam ediyor:

HAYALİMİZ GERÇEK OLDU

“1943 yılından bir fotoğraf var bizde. Dedem kasanın önünde oturuyor, o kasanın etrafına cıvataları doldurmuş. Cıvata ithal edilen çok kıymetli bir malzeme o zamanlar. Hep dışarı bağımlıydık. Hep bir hayalimiz vardı; burada üretilsin, bu ülke bunu başarır. Günün sonunda başardık da… Bugün Türkiye’de cıvatacılık sektörü dünyanın çok önünde. Avrupa’da da ülke olarak ilk 3’teyiz. Bu yıl Avrupa’da ikinci olacağımızı tahmin ediyorum. Çünkü Avrupa pandeminin de etkisiyle çok düştü, biz ise yükseldik”

BÜTÜN OTOMOTİV DEVLERİNE ÜRETİYOR

Cıvata deyip geçmemek lazım. Sanayinin olmazsa olmaz bir parçası. Üzerinde oturduğumuz koltuktan tutun da cep telefonlarına, saatlerden arabalara kadar olmadığı yer yok. Sonuçta iki parçayı birleştirmek için cıvata ve bağlantı elemanı gerekiyor. En fazla kullanıldığı yerlerden birisi de otomotiv sektörü.

Çetin Cıvata şu anda 34 ülkeye ihracat yapıyor. İhracatın yüzde 90’ı da Avrupa’ya. Otomotiv sektörü de önemli müşterilerinden. Çok sayıda otomotiv firmasının tedarikçisi olduklarını söyleyen Tecdelioğlu, “Mercedes’e, Ford’a, Tofaş’a, Fiat’a ürün veriyoruz. Tüm dünyadaki Volkswagen grubunun tedarikçisiyiz. Seat’ından Audisine ne kadar Volkswagen firması varsa hepsinin cıvatalarını tedarik ediyoruz. Birçok markanın da yan sanayilerine hizmet veriyoruz” diyor.

NEREDEN ÇIKTI BU TÜRKLER?

Tabi Avrupa’ya ilk mal satışı çok da kolay olmamış. ‘Ben Avrupa’da çok aşağılandım ilk mal satmaya gittiğim zaman’ diyor Tecdelioğlu. “Yıllarca Avrupa’dan bağlantı elemanı gelmiş, cıvata gelmiş bu ülkeye. İtalyanlar var, Fransızlar, Almanlar var. Sen arasına gidiyorsun, Köln’de fuara katılıyorsun. Nereden çıktı bu böyle? Tabi ihracatı da bilmiyorsun, ondan sonra paketleme söylüyor, bilmem ne söylüyor. Öyle bir dönemde, karamsarlık demeyeyim ama, kendimizi çok zayıf hissettiğimiz dönemler oldu. Hep onlardan ders almaya, öğrenmeye çalıştık. İlk başta çok çekindim mal satarken ama şimdi artık işler çok farklı” diyor.

Ailenin cıvatacılıkta asıl büyümesi 90’lı yıllardan sonra başlıyor. Bayrampaşa’daki fabrika dar gelince Büyükçekmece’deki fabrikaya taşınıyorlar ve üretim hızlanıyor. Tecdelioğlu, “Alanımız yerimiz büyüyünce, yurtdışından makineler almaya başladık yavaş yavaş. Türkiye’ye o güne kadar genelde ikinci el makineler gelirdi. Avrupa’nın çöplüğüydük. İlk kez böyle sıfır makine getirttik. O makineler bize ihracatı getirdi, ihracat da imalatımızın artmasını sağladı. O günden sonra hep yatırım yaptık, yatırım yapmaya devam ediyoruz.” diyor.

Tecdelioğlu ailesinin hikayesinde en önemli şey, benzer başarı örneklerindeki gibi çalışmak. Tecdelioğlu, şöyle anlatıyor:

“Çalışmak bize küçük yaştan verilmiş bir görevdi. Biz hep çalıştık. Ben ilk tatilime 19 yaşımda gittim. Bizim için tatil dediğin pazar günü pikniğe gitmekti. Çalışmak bizim için ibadet, işe gitmek, kazanmak. Halen de öyle, işimizin hep başındayız. En basitinden bir şey anlatayım. Ben bacaklarımdan ameliyat oldum, dizkapağımdan, hastanede kaldım 1 hafta. Çıktım evime gitmeden işime geldim önce. Geldim 1-2 saat çalıştım, çünkü çok özlemiştim. Sonra evime gittim. Çalışmayı çok seviyorum ben, ekibim de, ailemdeki çocuklarım da seviyor. Hayatımızda hiç yılmadık, hep çalıştık. Bazen başarılı olduk, bazen başarısızlık ama çalışmak çok önemli. “

ÜÇTE BİR PRENSİBİ

Çok çalışsan da bazen başarısızlık insanın elinde olmayan nedenlerden bir anda kapıyı çalıveriyor. Ancak önemli olan o başarısızlıktan ne ders çıkardığın. Tecdelioğlu, iş hayatındaki ilk başarısızlığı şu sözlerle anlatıyor:

“2000 yılında bir tane şirket kurmuştum, çok güzel para kazanmıştık. Hiç unutmam, 100 bin dolar sermayeli bir şirket kurup, 3 ay sonra 300 bin dolar kazandık şirkette. Dedik tamam, acayip gidiyoruz, yıl sonunda 1 milyon dolarlara geldik. Ama 2001 geldi, krizde hepsi gitti. Çünkü biz TL ile malları verip dolarla maliyetlenince ne var ne yok kaybettik. Ondan sonra dedik ki, hiçbir zaman bütün işimizi bir yere yüklemeyeceğiz. Şu anda da hep bir sepet yapmaya çalışıyorum. Bir işe çok ağırlık vermiyoruz. Yatırımlarda da borçlanmada da hep 3’te 1 prensibi ile çalışıyoruz. Bir yerden tek mal alıyorsak, bir örneğin çivi alıyorsam, onu bile 3’e bölüyorum. Hayat bize bunu gösterdi.”

Cıvatacılıkta dünyanın önemli firmaları arasına giren Çetin Cıvata üretimini 3 fabrikada sürdürüyor ve tüm dünyaya ‘Made in Türkiye’ ürünlerini satmaya devam ediyor.

spot_img

SON YAZILAR

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR