Bir telefonla kariyeri değişti / Gurbetçi ailenin çocuğu İrfan Buz’un hikayesi

Tecrübeli teknik direktör İrfan Buz, Almanya’da tamamladığı eğitiminden Türkiye’ye gelişine, futbolculuk kariyerinden teknik direktörlüğe adım atışına ve yaşadıklarına dair birçok konuyu SportBox’a anlattı. Bursaspor’da teknik direktörlüğe getirilme hikayesi, Malatyaspor ile elde ettiği başarı, Türkiye’de futbolu bırakıp dönmesi ve yollarının Daum’la kesişmesine kadar birçok hikayeyi hem aşağıda okuyabilir hem de SportBox Youtube kanalında izleyebilirsiniz.

Süper Lig’in önemli teknik direktörleri arasında yer alan İrfan Buz’un ailesinin hikayesi Sırbistan’ın azınlık bölgesi Sancak’ta başlıyor. 1956 yılında İstanbul’a göç eden aile daha sonra gurbetçi olarak Almanya’nın yolunu tutuyor. Buz Türkiye’de doğsa da 4 yaşından sonraki hayatı Almanya’da devam ediyor. 9 yaşında futbola başlayan Buz, tüm alt takımlarda oynadıktan sonra 18 yaşında A takımlara yükseliyor. Tabi bu dönemler babasının verdiği destek de çok önemli.

19 yaşında iken Köln’de oynadığı bir turnuvada göze batması ile de Sarıyer takımının yolunu tutuyor.

Sarıyer’den sonra Vanspor ve Sakaryaspor’da oynayan Buz, bir Rize deplasmanı sonrası kendilerine verilen otobüsle dönme cezası yüzünden 28 yaşında Türkiye’deki futbol hayatını noktalıyor ve Almanya’ya dönüyor. Aslında dönüş kararında tam da istediği gibi gitmeyen kariyeri daha etkili oluyor. ‘Bundan sonra ne olacak’ diye sorduğu sorunun karşılığını bulamayınca ceza alma pahasına bir süre futboldan uzaklaşıyor ve mesleki eğitimine güvenerek Almanya’da bir fabrikaya girerek inşaat teknikerliği yapmaya başlıyor. Aldığı ceza süresi boyunca ekmeğini fabrikadan kazanan Buz’un kaderinin tekrar futbolla birleşmesi ise Almanya’dan gelen bir teklifle oluyor. Bir Türk takımı olan Barışspor Hackenberg onu antrenör futbolcu olarak kulübe davet ediyor.

KURSU BİRİNCİLİKLE BİTİRDİ

Antrenör olarak başlayınca ilk etapta C lisansı alıyor, ardından da B lisansı için kursa başvuruyor. Aralarında profesyonel futbolcuların da olduğu bu kursu birincilikle bitirmesi bir anda gözlerin Buz’a dönmesine neden oluyor. Kurs bitiminde herkes vedalaşırken, Buz’a ‘sen burada biraz bekle’ diyorlar. O dönemki Almanya futbolunda etkili olan hocalardan birisi Buz’u milli takım altyapısını oluşturmak için kurulan kadroya davet ediyor ve Almanya’daki kariyeri 1999 yılında böylece başlamış oluyor.

8 yıl Alman Milli Takım alt yapılarında bütün kategorilerinde çalışan Buz, aynı zamanda kendisini de geliştiriyor. Kariyerine orada devam etmek istese de günün birinde gelen telefon ona yeniden Türkiye’nin kapısını açıyor. Şöyle anlatıyor:

KADERİNİ DEĞİŞTİREN TELEFON

“Telefon çaldı, Christoph Daum’un yardımcısı Murat Kuş telefondaydı. Bursaspor’dan teklif aldığını, Christoph Daum’un da benimle görüşmek istediğini söyledi. Köln’e kendi evine davet etti ve 2.5 saat toplantı yaptık. ‘Ben seni niye tanımıyorum’ dedi bana ben de ‘Hocam bilmiyorum, kısmet olmadı’ dedim. ‘Ertesi gün Bursa’ya gideceğiz’ dedi. Benim açımdan da şöyle bir durum söz konusu, uzun yıllar bir iş yerindesiniz ve her şeyinizi birden bırakmak zorundasınız. Orada risk aldım ve karar verdim, hayatımın dönüm noktasıydı. Christoph Daum çok önemli bir teknik adam, onunla birlikte olmak istedim. Bu arada eşim, çocuklar filan yazlıkta, onların da haberi yok. Ertesi gün Bursa’ya uçtuk, orada Türkiye’deki serüvenimiz başladı.”

Bursa’ya çok büyük hedeflerle gelseler de işler istedikleri gibi gitmez. Yönetim hocayla ayrılma kararı alınca Buz da bavullarını yavaştan toplamaya başlar. Ancak o dönem Bursaspor’un Galatasaray ile bir yarı final kupa maçı vardır ve birisinin takımı hazırlaması gerekmektedir. Şöyle devam ediyor:

SNEIJDER’IN KALÇASIYLA STOP ETTİĞİ TOPU GÖSTERİP MOTİVE ETTİ

“Ayrılma safhasında başkan beni çağırdı ve birisinin takımı hazırlaması gerektiğini söyledi. Düşünün herkes ayrılıyor, kimse yok. Sadece kaleci hocamız Murat Hoca vardı, bir de kondisyoner Utku Hoca ve ben. Bir yanda dibe vurmuş Bursaspor bir yanda müthiş formda olan Galatasaray. Futbolcuları nasıl motive ederiz, ne yapabiliriz diye analiz yaparken, tabi bu arada istediğiniz kadar Galatasaray’ı analiz edin, ben farklı bir yöntem düşündüm. Burada motivasyon çok önemliydi. Futbolcuları topladık, arkadaşlara ‘bakın ben size farklı bir şey göstermek istiyorum’ dedim. Karanlık oldu herkes oturuyor, herkes bakıyor. Ben o sahneyi hiçbir zaman unutmuyorum, farklı bir duyguydu. Sneijder’in İstanbul’da 5-0 mağlup olduğumuz sırada topu kalçasıyla stop ettiği anı gösterdim. Bu benim çok zoruma gitmişti.

Ertesi gün stada girdik. Stada giriyoruz, bir taraftan da takımı hazırlamak durumundayız. Zaten sadece yardımcı hocam var, kaleci hocası. Başka kimse yok. Hem takıma yardım ediyorum takım ısınsın diye, öbür taraftan koşuyorum röportaj vereyim diye. Röportajı veriyorum, takıma gidiyorum, aynı zamanda da içeri giriyorum takımı hazırlıyoruz. Burada da biz baskılı oynamak istedik, takım da çok iyi başladı. Ama 2-0 geri düştük. Devre arasına girdiğimizde iyi futbol oynadık. Derken 2-0’dan maçı çevirdik, 2-2 oldu, neredeyse kazanıyorduk.”

ALKIŞLARLA OTOBÜSTE TEKNŞK DİREKTÖR OLDU

Maçtan sonra takımda yüzler gülmektedir. Otobüse binerler ve Bursa’ya dönüş başlar. Otobana çıktıktan 20-25 dakika sonra birden bire otobüs durur ve yöneticiler hocanın kendi arabalarıyla devam etmesini ister. 5-10 dakika arabayla devam ettikten sonra araba yine durur ve otobüse davet ederler. Başkan orada futbolcuların arasında durmaktadır ve ‘hocam eğer kabul edersen yeni teknik direktörümüz sensin’ dedi. Herkes alkışlamaya başlar. Hoca da tam anlamıyla şok olmuştur ve bir yandan da çok mutludur. Kendisini bir anda Bursaspor’un teknik direktörü olarak bulur.

İrfan Buz sonrasını şöyle anlatıyor:

“Başkan futbolculara danışmış, bütün futbolcular da beni istemiş. Son 10 müsabakamız vardı bizim, başarılı bir şekilde geçirdik, UEFA kupasına katılmayı başardık. Bursaspor’dan ayrıldıktan sonra İlhan Cavcav’dan teklif aldım ve Ankara’ya gittik ama başkanımız gel gitler yaşıyordu, bir günde bir hoca gönderiyordu. O dönemin en uzun kalan hocası bendim. Rahmetli başkanla çalışmak da çok farklıydı benim için, çok ayrı bir insandı. Başarılı bir dönem geçirdik.

Gençlerbirliği’nde 5 tane oyuncu vardı Hacettepe’den gelen. Onun başında İrfan Can Kahveci vardı, Ahmet Topuz, Halil İbrahim Pehlivan vardı, Uğur Çiftçi vardı. Sanırım Konya müsabakasıydı, kupa maçını 2-0, lig maçını da 5-0 kazanmıştık. Maçlara alt yapıda yetişen 9 tane oyuncuyla çıkmıştım, bu bir rekordu.

MALATYASPOR’U ÇIKARDI AMA YÖNETİM DEVAM ETMEDİ

Daha sonra Malatyaspor’dan teklif geldi ama 7 müsabakada 5 puanla düşme potasındaydı. Ben o teklifi kabul ederken, bir sürü arkadaşım beni aradı. Sen ne yapıyorsun, hoca nereye gidiyorsun, kaybolur gidersin diye. Herkes düşme potasından çıkalım diye düşünürken biz neredeyse ilk senemizde Play-off’a kalıyorduk, büyük bir başarı yakaladık. Arkasından o yıl da kısa bir ayrılık oldu, farklı bir şeyler düşünüyordu yönetim fakat sonra bizi geri çağırdı. En düşük bütçeli takım olmamıza karşın biz direk lige çıktık. Müthiş bir başarı yakaladık. Ama maalesef yönetim benimle devam etmedi. Gerekçesi söylenmedi, mukavelemiz bitmişti, o zaman farklı düşündüler. Biz de üzüldük tabi baya, üzülmedik değil. Biz de o yıl Osmanlıspor’a gitmiştik.

Biz ligde kendimizi kanıtladık, yeni teklifler gelir derken maalesef öyle bir durum olmadı. İyi bir eğitim almışsınız, her şeyinizi ortaya koyuyorsunuz fakat Türkiye’deki profil veya network’unuz yeterli değildi, teklif gelmedi.”

BABAMA VERDİĞİM SÖZÜ TUTTUM

İrfan Buz hayat hikayesini anlatırken babasını verdiği desteğin ve ona verdiği sözün de altını çiziyor. Buz, babasına verdiği sözü tutmuş olmasından dolayı çok mutlu. Şöyle anlatıyor:

“Biz işçi ailenin 4 tane çocuğu olarak zor şartlarda mücadele veriyorduk. Annem de babam da fabrikada çalışıyordu ama bize elinden gelen her şeyi vermeye çalışıyorlardı. Özellikle yabancıların arasındayken babam en iyi kramponları almaya çalışıyordu. O dönemlerde futbolculuktan sonra antrenörlük dönemi başladığında Almanya’da babama söz vermiştim. Demiştim ki ‘baba bir gü seni tribüne oturtacağım, ben kulübede sen tribünde Süper Lig’de çok önemli bir müsabakaya tanık olacaksın.’ Bunu gerçekten çok istedim. Bursaspor-Galatasaray müsabakasında bir tarafta Roberto Manchini’ydi, bir tarafta da İrfan Buz’du. Yukarıda da Mehmet Buz, gururla izliyordu. Benim için çok önemli bir andı.”

Maçlardan önce zihinsel anlamda oyuncuları hazırlamanın çok önemli olduğuna işaret eden Buz, “Mesela yetenekli bir oyuncu üç tane müsabakayı çok iyi oynadıktan sonra dördüncüyü çok kötü oynayabilir. Onu çok farklı motive etmeniz lazım. O yüzden empati gücünüzün de çok farklı olması gerekiyor. Ben 5 dil biliyorum. Bunu söylerken bu bir iletişim aracıdır. Sizin istediklerinizi yabancı oyunculara bire bir yanındaki tercüman anlattığında o duyguları geçiremezsiniz. Benim Avrupa hayalim var. Ama Avrupa’da Bundesliga’da çalışmak istiyorsanız, onlar da belirli bir apolet bekler sizden. Fatih Terim nasıl UEFA şampiyonu olduktan sonra teklifleri aldı ve İtalya’ya gidip o dili de öğrendi. Ben de tek başıma çıkmak isterim basın toplantısına. Bu aralar İspanyolcayı da öğrenmeye çalışıyorum. Bu bir silahtır ve bunu kullanmak gerekir.” diyor.

TOP 10 CM YANA GİDER, EN KÖTÜ SİZ OLURSUNUZ

Çalışmayı hayatının merkezine koyan İrfan Buz aynı zamanda çok disiplinli bir isim. Bu disiplin de işe olan sevgisinden ve saygısından ileri geliyor. Ancak futbol dünyasında başarılı olmak için sadece çalışmak yetmiyor. Çok farklı faktörler de devreye giriyor. Şöyle devam ediyor:

“İnsanlar şansı yakalar. Boşuna gelmiyorsunuz bir yere, o inancı doldurmanız gerekiyor. Hedef varsa hepiniz hedefe ulaşabilirsiniz. Ütopik bir şey söylemeyeceksiniz tabi ki. Ara hedefler koyacaksınız, oraya gelebilmek için diplomanızı alacaksınız, okuyacaksınız. Bana diyorlar ya ‘bu adam Alman disiplini, sabahtan akşama kadar tesislerde çalışıyor.’ Ben seviyorum mesleği, benim için saat kavramı yok ki orada. İşim bu, bunu seviyorum. Sevmediğim bir işi yapsam benim için zulüm olur. Benim hayatımda profesyonel anlamda engeller çok çıktı. Siz belirli bir sektöre giriyorsunuz, isminizi duyurmak istiyorsunuz. Fakat etrafınızdaki insanlardan dolayı farklı lanse edilebiliyorsunuz. Elindeki kadro, çalıştığın o hafta içindeki durumlar… Bunları kimse bilmiyor. Sahaya çıktığın zaman top 10 santim direğin yanından çıkıyor, en kötü siz oluyorsunuz. İnsanların başka insanların üzerinde bir algı yaratması ve farklı düşünmesi çok basit bir şekilde yapılabiliyor.”

CAVCAV OLSA ARDA GÜLER’İ KİMSE ALAMAZDI

İrfan Buz son dönemde oynamaması çok tarftışılan Arda Güler konusuna da değiniyor ve İlhan Cavcav’cdan örnek veriyor:

“Arda Güler’i Fenerbahçe 400 bin Euro’ya alarak büyük bir transfer başarısı yaptı ama şunu net söyleyeyim, o dönem ilhan Başkan olsaydı kimse alamazdı Arda Güler’i. Futbolcunun yaşı da yoktur pasaportu da. Eğer hazırsa, 17-18 yaşındaysa, oynayabiliyorsa, bu kapasiteye sahipse, ona bu fırsatları vermek durumundasınız. Bu kulübün de bir görevi.

Arda Güler korunuyor diyorlar ama bir örnek vermek istiyorum. Jamal Musiala diye bir oyuncu var, Bayern Münih’te oynuyor. Fiziksel anlamda böyle çok kuvvetli bir oyuncu değil ama yetenekli bir oyuncu. Arda Güler sizi ileri taşımasa ben bunu söylemem. Çok önemli bir değer. Tabii ki hoca şampiyon olmak istiyor, doğruları yapmak istiyor ama kulübün de bir felsefesi olması gerekiyor. Kaldı ki benim için Arda Güler’i oynatmak risk değil, tam tersi. İlk 11’de görmek istiyorum.”

spot_img

SON YAZILAR

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR