Karabük doğumlu olan ve üniversiteye kadar tüm eğitimini orada alan Can Hakan Karaca, askerlik görevini yaparken tanıştığı bir arkadaşı sayesinde Türkiye’nin en büyük soğuk hava depo üreticilerinden biri haline geldi. Antalya’ya arkadaşından borç olarak aldığı otobüs bileti ile gelen Karaca, yaşadıklarını ‘mecburdum ve başarmaktan başka hiç bir çarem yoktu’ diyerek özetliyor. Antalya’da 3 fabrika ile faaliyetine devam eden ve dördüncü fabrikayı da açmaya hazırlanan Karaca, dünyanın her yerine soğuk hava depoları gönderdiklerini ve bu sayede gıda israfının da önüne geçtiklerini gururla anlatıyor. Karaca, sıfır sermaye ile yola çıkan ve tamamen yerli yazılım ve yerli üretimle bir dünya devi haline dönüşen Cantek’in hikayesini Storybox’a anlatıı.
Can Hakan karaca 1964’te Karabük’te doğar, ilk ve orta okulu orada bitirdikten sonra o dönem sanat okulu olarak adlandırılan meslek lisesine devam eder. 1982’de Trakya Üniversitesi’nde mühendislik okumaya başlayan Karaca, 1987 yılında da buradan mezun olur.
Askere gidene kadar 3-4 sene değişik ofislerde proje mühendisliği yapan Karaca için en önemli kırılma noktalarından biri askere gitmesi ve orada bir arkadaşıyla tanışması olur. O arkadaşının soğutma işi yapacağını söylemesi ve kendisini de davet etmesi ile askerden sonra soluğu Antalya’da alır. Orada soğuk oda işine nasıl başladıklarını şöyle anlatıyor:
“Antalya’da çok mütevazi şartlarda çalışan ufacık bir atölye idi. Kendi içlerinde bütün dolap yapıyorlar ama soğuk oda işine girmek istiyorlardı. Baktık, literatürü inceledik, rakipler kimlermiş, nasıl yapıyorlarmış, ne şekilde yapıyorlarmış? Tabii sokağa da çıktık. Soğuk oda satacağız diyoruz, otellere gidiyoruz, kasaplara gidiyoruz, peynircilere gidiyoruz. Şöyle bir ölçüyorlar, bakıyorlar bize. Yani bu adam çok da güven vermiyor. Neyse sonunda bir tane adam takıldı geldi. Adam bize sordu, soğuk oda yaptınız mı? Yapmadık. Yani görebileceğimiz bir şey var mı, yok. Sadece temiz yüzlü ve gayretli olduğumuz için o işi verdi. Yaparız dedik, çünkü kendimize inanıp güveniyorduk.
Soğuk oda nereye yapılır, ne şekilde yapılır? Projenin üzerinde biliyorum ama hayatım boyunca Ilk yaptığım soğuk oda ve gördüğüm soğuk oda kendi soğuk odamdı. Sonuçta o ilk soğuk odayı yaptık, 32 yıldan beri de hala çalışıyor.
Genciz, istekliyiz, arzuluyoruz, gayretliyiz. Hayallerimiz var, isteklerimiz var. Bir de ayrıca mecburuz bak, bu çok önemli bir şey. Mecburuz. Başka çarem yok çünkü ben Karabük’ten Antalya’ya gelirken yol paramı benim Antalya’daki ortağım verdi. Otobüs bileti alacak param yok. Ben buraya gelip de çalışmayıp da ne yapacağım? Aileme bakmak zorundayım, para kazanmak zorundayım. Bu gayretler tabii yavaş yavaş müşterilerde güven yarattı. Ondan sonra ilk yıl 10 tane soğuk oda sattık, ikinci yıl 50, 60 tane soğuk oda sattık. 4 sene sonra biz 200 tane, 250 tane soğuk oda satıyorduk.”

BİZ GIDA SAKLAMA İŞİ YAPAN BİR ŞİRKETİZ
Türkiye’deki satış ağını oturttuktan sonra yurtdışına da satışlara başladıklarını anlatan Karaca, şöyle devam ediyor:
“Dünya kocaman bir yer, yavaş yavaş fuarlara da gitmeye başladık. İngilteresi, Rusyası, Türki Cumhuriyetleri derken bir yandan Afrika başladı. Ondan sonra yavaş yavaş yıllar içinde hem bizim ürünümüz gelişti, değişti, olgunlaştı, hem dünyada gıdaya bakış açısı bambaşka bir hale geldi. İlk fuarlarda soğuk oda makinesini filan da kimse bilmezdi. Soğuk odanın üzerine ‘bu bir soğuk oda cihazıdır’ yazardık. Uzun yıllar içinde biz aslında soğutma makinesi değil de, gıda saklama işi yapan bir şirket olduğumuzu anladık. Kültürel olarak benimsedik ve arkadaşlarımız da artık bu yapının içinde bu bilinçle hareket ediyorlar. Biz soğutma makineleri üreticisi değiliz, biz gıda saklama işi yapan bir firmayız.
Müşterilerimize önce bunu anlattık. Gıdaları nasıl saklamaları gerektiğini anlattık. Yani sen her patates deposu yapacaksan, patatesin nasıl saklanması gerektiğini bilmen lazım. Düşünün bir buzdolabında bile sebzenin konduğu, yumurtanın, etin sütün konduğu farklı yerler var. Düşünün ki bunu endüstriyel olarak saklayacaksınız. Her bir gıdanın ayrı saklama koşulu var. Bunu çok ciddiye almanız lazım çünkü kaybedeceğiniz şey milyonlarca dolar para olur.
Soğuk oda dediğiniz şey, bir gıdanın saklandığı yer. Adam bundan ticaret yapıyor, saklıyor, para kazanıyor, işliyor, para kazanıyor. Bu zincirin bozulmaması lazım. Bizim ürünümüz bir saat bile duramaz. Evinizdeki buzdolabın bozulması gibi. Evinizdeki buzdolabı bir gün bozulsun, bakın size anneniz ne yapıyor? Öyle bir şey olmaz yani, yiyecek zinciri bozulur. İçerideki gıdayı bozamazsınız. Hep o disiplinde olduğumuz için de piyasa bizi büyüttü. Dünyanın belki de en çok otel soğuk odası yapan şirket de bizim şirkettir. Çünkü biz bu Antalya bölgesinde 600’ü aşkın otelin soğuk odasını yaptık. Bu çok büyük rakam. Bu gibi küçük soğutma makinelerinin yapılabileceğini ispat eden ve Türkiye’de bu sektörü açan en önemli firmalardan bir tanesi de Cantek’tir.”
YENİ ZELANDA HARİÇ GİRMEDİĞİMİZ YER KALMADI
32 yıldır toplam 77 ülkeye ihracat yaptıklarını ve 15 binden fazla proje ürettiklerini kaydeden Karaca, adım atmadıkları bir tek Yeni Zelanda kaldığını söylüyor. İşlerinin sadece malı satmak olmadığının altını çizen Karaca, şöyle devam ediyor:

“Bizim iş böyle tüketim malı gibi değildir. Yatırım yapacak adam alır bizden ürünü ya da tesisi kurar. Gıda saklamak apayrı bir kültür. Avrupa’ya gıda saklanacak depoları yapmak apayrı bir şey, Afrika’ya yapmak bambaşka. O yüzden de çok geniş bir yelpazede iş yapabiliyor olmanız lazım. Soğuk odanın her türlü ürününü kendimiz üretiyoruz, tasarlıyoruz. Öyle bir mühendislik şirketiyiz.
Mesleğimin 6-7 yılında bunu tek başıma yaptım. Yani kendim tasarladım, kendim ürettim, girdim kendim montajında, başında durdum. Sonra arkadaşlardan bir ekip kurduk ama bütün mühendislik hizmetleri neredeyse benimdir. Hala yeni bir ürün yaratılırken o mühendislik taslaklarının ana temalarının hepsini kendim yaparım. Elektronik kontrollerden neler bekliyorsam onlara koydururum, bu konularla ilgili kendim çalışırım.”
3 FABRİKA KURULDU, DÖRDÜNCÜYE BAŞLIYOR
Antalya Organize’de üçüncü fabrikayı kurduklarını ve dördüncüye de start verdiklerini anlatan Karaca, “Yaklaşık 60 bin metrekareye kadar açık alanımız var. Burada 400 kişiyi aşkın bir ekiple çalışıyoruz. Yılda 300 kadar proje yapıyoruz. Bunların 15 tanesi büyüktür. Tabii sadece gıda saklama işleri yapmıyoruz, et işleme yerleri, balık işleme yerleri, tavuk işleme yerleri ondan sonra süt işleme yerleri, bunların prosesleri, mezbahalar… Bunlarla ilgili seyyar mezbahalar, tavuk işleme hatları… Özellikle seyyar mezbahalar çok kolay büyüyecek bir iş.
Şu anda Türki cumhuriyetlerden bir tanesinde 150.000 tonluk patates soğan deposu yapıyoruz. Yani korkunç bir rakamdır bu. Özel yatırımcılar, 10.000 tonluk 15.000 tonluk depolar yaparlar ama 150.000 tonluk soğuk depo yapmak çok büyük bir rakamdır. 5.000 küçükbaş hayvanın işlendiği, 300-500 küçük büyükbaş hayvanın işlendiği mezbahalar yapıyoruz.” diyor.
Soğutma makinasının kontrolörünün, yani elektronik kısmının en önemli bölüm olduğunu vurgulayan Karaca, “Soğutma makineleri çok basit makinelerdir ve ilk otomatik buzdolabı 1918 yılında icat edilmiştir. Neredeyse 100 yıldır algoritması değişmedi. Aynı basit şekilde çalışır ve dünyadaki bütün soğutma makinesi kontrol eden algoritmalar da aynı şekilde çalışır. Biz bunu değiştirdik. Çünkü bizimki gibi kendi kendine akıllı zamanlarda defrost yapan, çalışmadan da soğutmaya devam edebilen benim bildiğim bir soğutma kontrolörü yok.
Eğer biz sadece türkiye’deki soğutma makinelerini kendi kontrollerimizi değiştirebilseydik 5 tane organize sanayi bölgesinin yıllık elektrik tüketimi karşılayabilirdik. O kadar büyük elektrik tasarrufu sağlanıyor.” diyor.
TAMAMEN YERLİ YAZILIM VE DONANIM
Soğutma makinasındaki en önemli konulardan bir tanesinin elektronik kontroller kartını yapmak olduğunu ve neredeyse 15 seneden beri bu parçayı kendilerinin ürettiğini anlatan Karaca, “Bunun yazılımı ve donanımı kendi mühendislerimiz tarafından geliştirilmiştir. Kartlarımız kendi tarafımızdan dizayn edilmiştir, içine koyuyoruz. Arkasından ekranlar çıkıyor. Bunlar soğuk odaları kontrol ediyor. Daha doğrusu soğuk odayı soğutan makinaları kontrol ediyorlar. Çok akıllılar. Önce ölçüyorlar, sonra yönetiyorlar… Ne zaman defrost yapacaklarına, ne zaman kompresör çalışacaklarına veya çalıştırmaları gerektiğine kendileri karar veriyorlar.” ifadelerini kullanıyor.

Türkiye’deki gıdaların yüzde 40’ının kaliteli saklanmaması, yanlış paketleme, hasat ve proses hatalarından dolayı çöpe gittiğini vurgulayan Karaca, şöyle devam ediyor:
“Bizim odaklanıp bir gıdayı en mükemmel şekilde nasıl sağlayacağımızı bir an evvel öğrenmemiz lazım. Bunu da hükümetin muhakkak özendirilmesi lazım. Yani ‘böyle yaparsan özendiririm, seni desteklerim. Böyle yaparsan benden bir destek alamazsın’ gibi muhakkak özendirici birtakım önlemler almak lazım, yön göstermek lazım. Yani gıda işi sadece özel sektöre bırakılmayacak kadar stratejik bir konudur. 2 tane büyük tehdidin var, biri savunma, biri gıda. Ikisi de birbirinden öncelikli değil, ikisi de eş…
İnsanların yüzde 80’inin gıda güvencesiyle ilgili bir sorunu var. Biz her yıl birazcık daha fazla bu gıda güvencesinin çözümünde rol alacak projeler yapmayı hedefliyoruz. Hatta bu konuyla ilgili bir vakıf kurduk. Cantek Bilim, Kültür ve Eğitim Vakfı. İnsanlara gıdalarını nasıl saklanması gerektiğiyle ilgili 5 dilde ayrı belgeseller hazırladık. İnsanlar buradan gıdaları nasıl saklanması gerektiğini öğreniyorlar. Ondan sonra pek çok kez de kapımız çalınıyor bununla ilgili size nasıl proje yaparız diye. Tabi ilk önce bizden öğrendikleri için çok keyif alıyoruz, ondan sonra da bu işin içinde olursak ekonomik olarak paramızı kazanırız diye düşünüyoruz. Ama vakfımızın bu yaptığı faaliyetler hakikaten çok kıymetli, çok önemli ve çok büyük bir dönüşüme sebep olduğunu da görüyoruz. Ben gıda güvencesi konusunda Afrika’da, Asya’da pek çok konuyla ilgili konuşmacı oldum. Bildiğim her şeyi anlatmaya çalışıyorum, örneklemeye çalışıyorum.”
TUTKU VE İŞİ SEVMEK
Karaca’ya göre bir işte başarılı olmanın ön koşulu tutku ve yaptığın işi sevmek, acı çekmeye hazırlıklı olmak:

“Ben yüzmeyi nasıl öğrendim biliyor musun? Babam kıçıma bir tekme attı. Boğazda akıntı var, dayım da yanımda, boğuluyorum dedim. ‘Boğul ulan’ dedi. Mecburen bir kulaç, 2 kulaç, 3 kulaç yüzmeyi öğrendim. Bir kere hayatta kalmak için bu güdünüz olacak, canınız acıyacak, mecbur kalacaksınız bir şey yapmaya. Bu çok önemli bir motivasyondur. Bana soruyorlar, nasıl yaptın, ya arkadaş mecburdum Başka çarem yoktu. Ama içinde o tutku olmazsa olmaz.
Yaptığın işe tutkulu olacaksın. Yoksa büyük başarılar bekleme, büyük başarı da amaç değil zaten. Amaç mutlu olmak, kendini mutlu etmek istiyorsan alacaksın bir cetvel, ölçeceksin boyun kaç santim? 1.70 ise ona göre hayatını biçimleyecek, ben 1.90’ım demeyeceksin. Kendi gerçeğiyle karşılaşmayı bilmek önemli. O yüzden hep söylüyorum, kendinle barışık ol, ilk önce kendini bir dinle… Bu iş meslek seçimiyle başlıyor. Yani meslek seçimini bilirsen, seçerken mutlu olacağın, keyifle çalışacağım bir iş seç. Keyifsiz olacaksa bırakın efendim, herkes mutlu olacağı bir işi yapsın. Vallahi değmez yani, 60 yaşına dayanmış bir adam olarak söylüyorum.”

Ayrıca iyi fikir sahibi olmanız başarılı olacağınız anlamına gelmiyor. Siz neredesiniz, onu nereye uygulayacaksınız, nasıl uygulayacaksınız, nasıl tanıyacaksınız, nasıl satacaksınız, nasıl bir başarının parçası olacaksınız? Bu çok önemli.