Efsane motorların yerli üreticisi Tarhan Telli / Sanayide yaşayan ‘ağa torunu’

Tarhan Telli, Mardinli Tellioğlu ailesinin 11. kuşaktaki tek varisi. Varlıklı bir aileden gelmesine karşın 13 yaşından itibaren hayalini gerçekleştirmek için ailesinin tüm itirazlarına ve ‘ağanın torununun oralarda ne işi var’ sözlerine karşın oto sanayilerinde çalışan Telli, 13 yaşından bu yana kendi ayakları üzerinde duruyor. Motora ve mekaniğe dair her şeyi bilen ve hayatındaki en büyük tutkusu motorsiklet olan Telli, TT Custom markası ile tüm dünyada aranan bir insana dönüşmüş durumda. Telli’nin ürettiği kişiye özel motorsikletler Hollywood’dan dahi alıcı buluyor, büyük prodüksiyonlarda kendini gösteriyor. Telli, bir tutkunun peşinden giderek başlayan ve Türkiye’nin yerli motorsiklet markasına dönüşen hikayesini Storybox’a anlattı.

Tarhan Telli, İstanbul doğumlu ama Mardinli köklü bir aile olan Tellioğlu ailesinin 11’inci kuşağı. Aslında bir ‘ağa torunu’ olan Tarhan Telli’nin hayatı ise pek o şekilde gitmemiş. Belki hayatı akışına bıraksa aile işlerinde yürüyüp gidebilecek bir şansı varken, o hep kendi yoluna ve kendi doğrularına gitmeyi tercih etmiş. Bunun için ciddi bedeller öderken, geldiği nokta ise hayallerini süsleyen cinsten. Telli, TT Custom markası ile kişiye özel yerli motorlar üretiyor ve bunları Hollywood başta olmak üzere tüm dünyaya satıyor. Gelin ‘motosikletin babayiğidi’ Telli’nin hayatına yakından bakalım.

OKUL HAYATI ÇOK SORUNLU

Hiperaktif bir çocuk olan Tarhan Telli’nin, okul hayatı boyunca kendi kabına sığmayan bir yaşamı olmuş. Daha okula bile başlamada 6 tane yuva değiştirmek zorunda kalmış. Tabi kendisi için eğlenceli olan bu süreç annesini çok yormuş. Devamlı yeni bir şey yapma ve üretme isteği de çocukluktan geliyor. Uzaktan kumandalı arabalarla oynamak yerine onları bozup parçalamak daha hoşuna giden Telli, kablolara da el atınca ailesi kendisinde bir ‘tuhaflık’ olduğunu anlıyor. Babası bunu kabul edemese de annesi hep destek veriyor.

Orta okul ve lise hayatı da hep problemlerle geçiyor. Normalden farklı düşünen bir çocuk olduğu için hep ‘normalde’ kalan eğitim sistemi ona bir türlü uymuyor. Asla 40 dakika boyunca kendini derse veremiyor ama verdiği dakikalarda ise hoca ne anlattıysa hepsini kafasına yazıyor. Dersler iyi gitmese de o dönem koşudan uzakdoğu sporlarına kadar bir çok dalda oldukça başarılı oluyor.

GÖRSEL TASARIMLA YAKLAŞAN HAYALLER

Kendi ifadesiyle o dönem bütün burjuva özel okullarda okuyan Telli, tutum ve davranışları nedeniyle bir çok okul değiştirmek zorunda kaldıktan sonra Kurtuluş Lisesi’nden zorlukla mezun oluyor.

Başta da dedik ya, kendisi hali vakti çok yerinde bir ailenin çocuğu. Solayısıyla ondan okumaya devam etmesi yönünde de bir beklenti var. Peki bu nasıl olacak? Normal derslerle olmayacağı için özel yeteneğe yöneliyor ve görsel tasarım bölümünü fark ediyor. Devamını şöyle anlatıyor:

“Gittim yetenek sınavına, bana dediler ki ‘uzaydasın ne yapmak istiyorsun?’. Bende öyle bir hayal gücü var ki, ben uzaya şehir kurdum Simcity gibi… Onlar da etkilendiler ve hadi bir şeyler çiz dediler. İyi de ben çöp adam çizemiyorum, dayanamıyorum, odaklanamıyorum. Ama sınavdaki hoca sağ olsun anladı beni, sende bişeyler var, normal değilsin dedi. O anda dedim ki ‘galiba bir şey olacak.’ Bak üniversite hayatımda okula bir kere bile gitmemezlik yapmadım, bir kere geç kalmadım dersime, 4 üzerinden 3.5 ortalamayla mezun oldum.”

SANAYİLERDE BİR AĞA TORUNU

Telli’nin hayatını değiştirecek olan motosiklet tutkusu ise çok ufak yaşlara dayanıyor. Henüz 13 yaşındayken 4 kişi ortak olarak ilk motosikletlerini alıyorlar. Hiç kullanmayı bilmese de hem ailesinden saklıyor hem de zaman içerinde böle parçalaya kullanmayı öğreniyor. Bu arada aynı anda sanayilere de gitmeye başlıyor. Çünkü motor sadece kullanma anlamında değil araştırma anlamında da kendisinde bir tutku. Akranları tatillerde eğlenirken, ailesinin tüm itirazlarına rağmen her fırsatta soluğu oto sanayilerde alıyor. O dönemi şöyle anlatıyor:

“Yoklukta değilsin ve karşında bir aile var. Ailenin baskısı şu; ‘ne yapıyorsun sen, senin ne işin var Atatürk Sanayisi’nde, tamirci kızına aşık mı oldun, koca ağanın torununun ne işi var orada.’ Arkamdan adam yollanıyordu, inanmıyorlar sanayide olduğuma. Kaburgalarım kırılmış hastanede yatıyorum, dövdüler zannediyorlar beni. Ya şanzıman düştü diyorum şanzıman. Diyorum ki şanzımanın vidaları var, ben de CC5’in şanzımanını indirmeye çalışıyorum vidalarını gevşettim, çok gevşetmişim, hata yapmışım, son vidayı gevşettim langırt diye üzerime düştü, inanmadılar senelerdir inanmadılar. Kaburgalarımın 6’sı ezik mesela şu an.

Ailem kaburgalarım kırıldıktan sonra anladı benim sanayiye gittiğimi. Okuldan çıkıyorsun 13 yaşındasın Cuma günü. Herkes ne yapıyor, sinemaya gidiyor, Playstation oynuyor… Tarhan ne yapıyor Atatürk Sanayisi’nde? Egsozcu İskender’in yanında. O borunun nasıl kıvrıldığını yakalıyorum, acayip mutlu oluyorum. O kaynağı görüyordum, bana acayip mutluluk veriyordu. Sonra gidiyordum başka ustanın yanına. Gerçeklik algılarını orada yaşadım ben. Bambaşka bir dünya, anlatması zor ama yaşayan bunu bildiği için ne dediğimi çok iyi anlayacak.

VARLIKLI İNSAN DEĞİL ASIL YOKSUL İNSAN YAPAR

Orası gerçek hayat, hardcore gerçek hayat. Her babayiğit anlamaz, hele burjuva, murjuva… Oraya gitmemiş, o sobaya odun koymamış adam anlamaz sanayiyi. Çok farklı bir dünya. Bir de fiber kokusu vardır, o koku da farklı bir kokudur, onu da anlaman lazım. Yaşamadan olmuyor öyle motorcu olmak, motor yaptım, öyle olmuyor…

Varlıklı bir insan yapabilir algısı dünyadaki en anlamsız algı. Çünkü varlıklı olduğu için zaten rahat. Varlıksız, zor bir yerden çıkmak daha kolaydır. Yokluktan çıkmak, varlıktan değişik bir başarıyla çıkmak arasındaki fark inanılmazdır. Yokluktan çıkan savaşır, kendini çıkarmaya çalışır, varlıktan farklı bir birey yaratmak çok zordur. Çünkü algılar, sistem, aile, bir çok şey izin vermez. Kendime baktığımda ailemde hiç böyle bir iş yok. Mardin’den 1953 yılında İstanbul’a gelmişler. İstanbul’a gelirken 30 kamyon, 6 tane TIR dorselerle İstanbul’a Tuzla’ya gelmiş. Ne yapabilirler, inşaat yapmışlar. Zaten Doğulu bir aile. Ama ben ne yapıyorum, motosiklet üretiyorum.. Alakası var mı?”

O İLK MOTORU NASIL YAPTI?

Telli’nin TT Custom’u kurma süreci ise bambaşka bir hikaye. İçerisinde bolca, tutku, inanç, hırs, azim ve çalışma var. Şöyle anlatıyor:

“Yokluktan geldi, sıfır, sadece inanç var, kendine olan inancın var. TT Costom’un ilk kuruluş hikayesi büyük bir hikaye. Büyük tutkular, büyük inançlar, büyük savaşlar. İmkansızlıklar, iflaslar, yokluklar, beceremezsinler, çok çok zor bir hikaye, çok zor süreçler. O kelimelerin hepsi paket yapmışlar, ‘al kardeşim’ demişler. Sen motor mu yapacaksın, al sana bu paketi veriyorum. İçini aç bakalım ne yazıyor? Bundan, şundan yapamazsın, bunu yapamazsın, onu yapamazsın… Baban geliyor, halaların geliyor, Doğulu bir ailesin, amcaların geliyor, hepsiyle uğraşıyorsun.

Motoru nasıl yaptın çok zor bir soru. Böyle 1 yıl, 2 yıl, 3 yıllık bir proje değil ki bu, çok zor. Çocukluktan geliyor, arabaları bozuyorsun, özgürlüğün var, aile baskısı var, para kazanman lazım, para kesilmiş. Bir de şu var, varlıklı bir ailesin çocuğusun ya, burjuvasın… Sen sanıyorsun ki o süreç devam ediyor, hayır etmiyor. Büyük bir ego savaşı var. Babanın beklentilerini karşılayamayan, babanın yap dediğini yapmayan bir evlat var. Babanın lafı üzerine laf mı olur, bu gerçek. Baba bir laf söyleyecek, sen onun zıddını yapacaksın, ben doğuştan zaten zıddını yapmışım. Burada zaten çevreyle ve alışılmışlıklarla savaş başlıyor. Hep yapamayacağını söylüyorlar..

PARA YOK HAYAL VAR

Biz şirketi kurduk ama öyle tık diye kurulmadı, zamanı var, doğru zamanı yakalaman lazım… Süreç oturduğu zaman tamam dedim, şimdi Motosiklet üreteceğiz. Eğitimini aldım, kendimi geliştirdim, torna, tesviye, kaynak, alt zemin, elektrik elektronik biliyorum, dedim buymuş zamanı, TT Motor AŞ. 25 yaşında tek başıma şirketimi kurdum ama para yok. Rahmetli dedemin bana aldığı hurdadan bir jip vardı, onu sattım. Bütün paraya da bir tane tabela aldım. TT COSTOM CHOPPERS yazdım, kocaman bir tabela, 25 metre… Para yok ama hayal var. Bütün her şey öyle başladı işte. Tabela çok havalı ama kromdan ben kestim o tabelayı.

Tuttuğum depo gibi hangarın içinde uyuyorum. Ama bu arada Ulus’ta oturuyoruz, dubleks evimiz var da ben gitmiyordum. Çünkü oraya gittiğimde algılarım bozuluyordu. Gidiyorum her şey var, buzdolabı var, yemek var filan. Ya burada buzdolabında Cola var sadece, içecek var ama yiyecek yemek yok.”

İLK MOTORUNU SYLVESTER STALLONE KULLANDI

Tarhan Telli tabelasını asıyor ve dükkanı açıyor. İlk günler oldukça zorlu tabi. Çünkü bir adam çıkmış ve kişiye özel motor yapacağınız söylüyor, hedefine Harley Davidson’u koyuyor, fiyatlarını da onun üzerine çıkarıyor. E piyasayı yedirirler mi hemen öyle adama? Yedirmiyorlar da… Önce bir dedikodu çıkıyor Tarhan’ın motorları dönmüyor diye. ‘Yahu’ diyor, ‘sen döndüremezsen bu motor nasıl dönecek?’. Kimse kendisinden motor almaya yanaşmazken, dükkana yurtdışında yaşayan Mardinli bir hemşehrisi geliyor. Gerisini şöyle anlatıyor:

“Mardinli geldi, ben sana motosiklet yaptıracağım dedi. İyi dedim, kendi yaptığım motorları gösterdim. Nasıl bir şey istiyorsun dedim ama bu arkadaş yurt dışında okuduğu için bu işin ne olduğunu biliyor, kişiye özel, terzi gibi. Anlattı da anlattı, ayak numarasını, kilosunu, boyunu söyledi, tarzını anlattı. Dedim harbiden adamın istediği gibi, terzi gibi motor yapmamız lazım. Hesap yapıyoruz hesap yapıyoruz ama şaseyi çözemiyoruz. Sonunda öyle bir motor yaptık ki, bugün bile efsanedir. İşte Expendables 3 filmindeki siyah Sylvester Stallone’nin kullandığı motor, o motordur. İlk yaptığım motor. Ruhsatta TT Motor yazıyor, şase numarası da 001. Bak kaç sene evvel yapmışız? 2005’ten bahsediyorum sana. 14 sene sonra filmde oynadı o motor.

Motosiklet değil aslında bizim yaptığımız şey. Bizim yaptığımız şey, benim hayal ettiğimle senin içinde saklı kalan ama dışarıya vuramadığını ortaya çıkarmak. O gizli özgürlük tarafını sana veriyorum kardeşim. Hayatta kendini frenlediğin, dizginlediğin şeyi sana geri veriyorum. Sana bir imaj vermiyorum, kendi imajını kendin alıyorsun benden.”

AVRUPA TURUNDA DEĞİŞEN HAYAT

Peki bu Hollywood filmlerine motor verme işi nereden çıktı? Şimdiye kadar TT motorlar bir çok filmde kullanıldı. Onu da şöyle anlatıyor:

“Monte Carlo’da motorlarla tur yapıyoruz, ilk Avrupa turumuz. Diyorlardı ya bu motor dönmez, bu motor gitmez. Bende öyle bastırılmış şey var ki, dedim ki Avrupa turu yapalım. En uzak yer neresi, dedim ki Saint Tropez’e gidelim, oradan Treeste’den dağlara çıkalım. Bir bir çıktık motorlarla ama fenalık geçiriyoruz artık. Her yere götürüyorum insanları, yazık garibanlar bitmişler. Motorlar 2 bin CC, hayatlarında uzun yol yapmamış insanlara arkama takmışım, kulaklığı da kulağıma takmışım, tam gaz gidiyorum. Arkama bir bakıyorum kimse yok. Ben uçuyorum çünkü, öyle bir psikolojiyle kullanıyorum, odaklanmışım, hedeflemişim.

Neyse herkes bir yana savrulduktan sonra ben Monte Carlo’nun otelini gördüm, o filmlerdeki otel var ya, oraya doğru döndüm. Ben dönünce çocuklar da döndü. Kapıdaki kahya da bizim otele geldiğimizi zannetmiş. Ya biz pislik içindeyiz, hiç alakamız yok, ben de bozuntuya vermedim, evet dedim otele geldik. Bu sırada Ferrariler geliyor, Lamborginiler geliyor. Muallakta kaldım, ne yapacağız, cepte para yok heriflerin oteline giriyoruz. Motorları çektim dedim ki ‘çocuklar bozmayın, içeri bir girelim eselim çıkalım.’ Motorları koyduk içeri girdik, elimizi ayağımızı yıkadık, sinek yapışmış her yerimize pislik içindeyiz. Dışarı çıktık, aa deponun üzerine kart koymuş biri, telefon ve e-mail yazmış. Kapıdaki adam da bana İngilizce bir şeyler anlatmaya çalışıyor. İngilizcesi yok, bahşiş mi istiyor dedim acaba? Dedim ki para mı istiyorsun, Money, yok dedi. Kart verdi ama ben hiç anlamadım.

DALGA GEÇİYORLAR SANDIK

Akşam gittim, bir karta baktım, Slay yazmış, yine bir şey anlamadık. İstanbul’a geldik bir hafta sonra arkadaşlardan biri, ‘abi biri mail atıyor filme motor yapar mısınız’ diye. Dedim ki oğlum bu ne filmi?

Dedi Bulgaristan’da film… Ya boşver dedim, Bulgaristan’da film mi olur. Ama makarasına bi sor bakalım dedim kimler oynuyormuş? Bir mail geldi, oyuncuları görünce dedim bunlar bizimle dalga geçiyorlar, tokatçı bunlar, motorlara çökecekler. Sakın dedim cevap yazmayın. Bu sefer de karşıdan sözleşme geldi. Dedim öyle bir para yaz ki, bir daha yazamasınlar. Sözleşmeyi yazdık, aaaaa, adamlar Millienium FİLM olarak kaşeliyip gönderdiler. Bir yazdık Google’a Millienium Film diye, Hollywood’un en büyük film yapımcısı çıktı. Nutkumuz tutuldu. Parayı da kabul etmişler. Dedim ki parayı gönderirlerse büyük olay. 48 saat sürdü paranın geçmesi. Süreç öyle başladı. Bir tanesi Onur Tahincioğlu’nun kendi özel motoruydu 001 olan, özellikle onu istediler. Çünkü Slay onu görmüş, o kartı koyduğu motor da o. Bu arada Slay dediğimiz de meğer Sylvester Stallone imiş, nasıl bana TT diyorlarsa ona da Slay diyorlar…

Bana 5 tane motor gönderdiler, biz 4 tane makine yaptık ama acayip makineler yaptık.. Beni de davet ettiler çekime, koşarak gittim. Sylvester Stallone seni çağırıyor hadi yemek yiyelim diye, yemeği nerede yiyorsun karavanda. Yerde oturuyoruz zaten ufacık. Acıkmışız, patates kızartması yiyoruz, motorlardan konuşuyoruz. Adamda sıfır ego.

CRAZYT TT DİYE TANIYORLAR

Hollywood beni biraz deli buluyor. Crazy TT dedikleri şey bu. Kötü niyetli değl herhalde, bilmiyorum ama beni mesela TT olarak hiç çağırmadılar, Crazy TT. E mail atıyorlar Crazy TT diye. Hollywood’a gittim, Crazy TT diye akşam yemeği organize etmişler. Nerem deliyse..”

SIRADA UYGUN FİYATLI MOTORLAR VAR

Bugüne kadar çok özel motorlar ve kişiye özel işler yaptığını söyleyen Telli, “Biz bir ruhu yaşatmaya, bir kimlik göstermeye çalışıyoruz. Bundan sonra elektrikli motosiklet yapacağız çünkü artık Türkiye’de gençlerimizin buna ihtiyacı var. Ar-ge’miz devam ediyor, yakında bir elektrikli motor markasıyla çıkacağız. Tarhan Telli’nin pahalı motorları algısını bitireceğiz. Pahalı olmak veya işte bir tane yapmanın bize bir katkısı yok. Evet mutluyuz, onurluyuz, gururluyuz ama artık daha fazla bisiklet yapalım, çocuklarımız Tarhan Telli’nin bisikletine binsin. İnsanlar babalar Tarhan Telli TT’nin bisikletini alsınlar. Gurur duysunlar bir Türk markasıyla. Bunu yapmak istiyoruz.” diyor.

KARAMSARLIĞA ASLA KAPILMA

Telli’nin girişimcilere, iş hayatına yeni başlayacak olanlara da çeşitli tavsiyeleri. Öncelikle kendi düşlerinde ve hayatında karamsarlığa yer olmadığının altını çiziyor. Her zaman önünü kesmeye çalışanlar, yapamazsın diyenler olacak ama aldırmadan yola devam etmek zorundasın. Çünkü başarı dediğin yorulmadan, üzülmeden, zorlanmadan elde edilebiecek bir şey değil. Şöyle anlatıyor:

“Sadece önümü değil her yerimi kesmeye çalıştılar, önümü, yanımı, arkamı, kafamı her yerimi kesmeye çalıştılar ve hala çalışıyorlar. Çalışsınlar, umurumda değil. Herkes senin arkadaşın değil, dostun falan yok, bu hayatta yalnızsın. Bir tek anan ağlar, unutma bir tek anan ağlar. Diğerlerinin ağlamaları geçer, bir haftaya unutur giderler. Hayat bu, bunu fark et.

Sağlığım yerinde mi, iki elim tutuyor mu, gözlerim görüyor mu, ayaklarım çalışıyor mu, ben bunu bir daha yapabilirim… Çünkü zaten bunlar varken yapmıştım, neden karamsar olayım? Karamsarlığa girmenin hiçbir faydası yoktur çünkü sen savaşma gücünü kaybettiğinde kaybedersin. Sen korkularınla kaldığın zaman kaybedersin. Adam iki tane kolunu kaybetmiş, iki bacağını kaybetmiş gidiyor koşucu oluyor, biz ne konuşuyoruz? Uzuvlarını kaybetmiş adam dağa tırmanıyor, sen bir de utanmadan diyeceksin ki ‘acaba bitti mi benim işim.’ Ben bu algılara karşı geliyorum.

Ya adam Zimbabbe’de ağaçtan motosiklet yapmış. Ağaç kütüğünü kesmiş herif, gitmiş ağaç kesme makinesini de almış, iki tane tekerlek koymuş, motosiklet yapmış. Buradan ne anlıyorsun hocam, burada bir şey anlamış olman lazım… Hayal gücünün sınırı yok, seni götürebileceği yeri bilmiyorsun, sen kendini limitliyorsun. Aç abi şu algını, kafayı aç, geç bunları. Çünkü 7 yaşından beri bitmişlik psikolojisi verdiler hep, tükenmişlik. Bunları açtığında hayal gücün de patlıyor.

Şu anda mesela motorun yanında medikal işine girdim. Corona döneminde tuutum maske makinesi yaptım, hem de en iysini yaptım. Dakikada 150 tane basıyor. Ne oldu, Tarhan medikal işine girdi. Motorcuydu ne oldu hani, medikalci oldu. Evet medikal işine girdim, şu anda dünyanın en büyük maskecisi olduk. Günde 4.5 milyon adet maske üretiyorum. Ve ben dünyanın en pahalı maske markasıyım, benden daha pahalı maske satan yok dünyada. Bırakır mıyım sence ben medikal işini? TT medikalden sonra şimdi TT defance, arkasından TT Capital Partners geliyor.

Köpekbalığı hiç durmaz kardeş, hep döner, köpek balığını öldürmek istiyorsan durduracaksın, ters çevir bitti. İşte hayat da böyle, hayat dönüyor kardeş. Köpekbalığı olursan hayatta kalırsın, eğer seni durup çevirirlerse ıskartaya çıkarsın bu hayatta.

Gençler ne yapsın? Gençler önce kendine güvensinler, hemen parayı bulma kafasından bi çıksınlar. Kısa yoldan para kazanayım, zengin olayım algısından çıksınlar. Zenginlik yürektedir, beyindedir. Paranın hiçbir önem iyok, tamamen yapay, gerçek zenginlik başka. Başarıya odaklansınlar, kendilerine odaklansınlar, etrafındakileri sessize alsınlar. Hayallerine inansınlar, hayallerine koşsunlar, hayalleri için yaşasınlar. Korkak olmasınlar. En önemlisi bu korkaklar. Türk toplumunda hep korkutma var, hep bir kıtlık psikolojisi vermişler, Çocuk daha 5 yaşında babasına diyor ki, ‘akşam eve gelince 2 ekmek getir.’ Niye çocuğu böyle bir psikolojiye sokuyorsun?

spot_img

SON YAZILAR

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR