Esnaf olamadı, en büyük patron oldu / Erol Bilecik’in hikayesi

Türkiye’de henüz Kahramanmaraş merkezli depremler yaşanmamıştı ve Storybox’ta konuğumuz Index Grup’un kurucusu Erol Bilecik olmuştu. Hatay’da doğan ve babası mobilyacı olan Erol Bilecik, röportajımızda sıfırdan kurduğu ve 2 milyar dolar ciroya ulaştırdığı Index Grubun hikayesini anlatırken, sıklıkla da kendi şehri olan Hatay’dan bahsetmiş ve şehrinin kendi karakterini nasıl biçimlendirdiğini anlatmıştı. Kadim kentine her fırsatta giden ve anlata anlata bitiremediği Hatay büyük bir felaketle karşı karşıya kaldı ve çok büyük zarar gördü. Günlerce bölgede kalan ve hemşehrileri için elinden geleni yapan Bilecik, bu güzel kentin tekrar ayağa kaldırılacağına yürekten inanıyor.

Şimdi gelelim Bilecik’le yaptığımız röportaja. Dediğimiz gibi, bu röportaj depremden önce yapılmıştı ve anlatılacaklar Erol Bilecik’in ve şirketinin büyüme hikayesini içeriyor. Esnaf bir babanın oğlu olarak henüz daha ortada bilgisayar yokken 1981 yılında İTÜ Bilgisayar Mühendisliğini kazanarak Türkiye’nin ilk bilgisayar mühendislerinden biri olan Bilecik, aynı zamanda Fenerbahçe’nin de Başkanvekili ve Sözcüsü. Erol Bilecik, Hatay’da başlayan yaşam yolculuğundan geldiği noktayı, dönem içerisinde yaşadığı zorlukları, kırılma anlarını, kendisine rehber olan sözleri, gençlere tavsiyelerini ve Fenerbahçeliliğini Storybox’a anlattı…

Erol Bilecik 1962 yılında Türkiye’nin kadim şehirlerinden biri olan Antakya’da doğar. Bilecik, Antakya’nın kendisindeki etkisini şu sözlerle anlatarak röportaja başlıyor:

“Doğduğunuz yerin, bir anlamda yaşam yükünüzün de şekillenebileceği ve biçimlenebileceği noktalarda büyük bir etken olduğunu görüyorsunuz. Benim doğduğum yer de Antakya. Hoşgörünün olduğu, insanların rahat, konforlu ve birbirlerine güven içerisinde bakarak yaşadığı bir memleketten bahsediyoruz. Anadolu’nun bu anlamda kadim şehirlerinden bir tanesi. O hoşgörü, nezaket kültürü, bir anlamda açıklık ve samimiyet kültürünün, yaşamdaki her sürecimi etkileyen en önemli unsurlardan bir tanesi olduğunu söyleyebilirim.”

GİTSİN OKUSUN YOKSA AÇ KALACAK

Bilecik ailesi, Hatay’da yaşayan mütevazi bir esnaf ailesi. Babası mobilyacılıkla uğraşıyor. Hatta satış mağazaları halen ayakta ve abisi mobilya işinin başında olmaya devam ediyor. Aslında babasının beklentisi evlatlarının da kendisi gibi zanaatkar olmaları ve işe sahip çıkmaları. Ancak Erol Bilecik, o ‘yetenekli’ çocuklardan değil. Bu durumu, “maalesef bana bulaşmış bir yetenek söz konusu değildi. Bir çivi ile çekiç arasındaki ilişki, benim için maalesef hakkıyla yerine getirilebilir bir hadise değildi.” diyerek anlatıyor. Hani Anadolu’da esnaf olamayacak çocukları bari karnı doysun diye okuturlarmış ya, Bilecik’inki de o hesap oluyor. Ailesi bakıyor el sanatlarında pek mahir değil, ‘gitsin okusun, yoksa aç bitap kalacak’ diyorlar.

Ama iş okumaya geldiğinde, el sanatlarıyla pek işi olmayan o çocuğun içerisinden bambaşka bir şey çıkıyor. Girdiği bütün sınavlarda başarılı oluyor ve şehirde hep iddialı bir öğrenci grubunun arasında yer alıyor. Özellikle yaz dönemlerinde İstanbul’da okuyan komşu abi ve ablaların memlekete geldiklerinde anlattıkları kendisini çok etkiliyor. Bir yandan İstanbul’daki hayatı ve üniversiteleri merak ederken, bir yandan da bu merakını gidermek için derslerine daha fazla çalışıyor. Tabi burada hikayelerini dinlemeyi en çok sevdiği grup İTÜ’de okuyan mahalleli ağabeyleri. Bu hikayeleri dinlerken, kendi tabiriyle bulutların üzerine çıkıyor. Üniversite sınavlarında da ciddi bir başarı elde ederek İTÜ Bilgisayar Mühendisliği’nin yolunu tutuyor.

TÜRKİYE’NİN İLK BİLGİSAYAR MÜHENDİSLERİNDEN

Bu arada bahsettiğimiz yıl 1981. Bölümün adı bilgisayar mühendisliği ama ortada bilgisayar namına bir şey yok. Bölüm bir sene önce ilk olarak Hacettepe Üniversitesi’nde açılmış, bir sene sonra da İTÜ’de… Yani kendisi Türkiye’nin ilk bilgisayar mühendislerinden. O günleri şöyle anlatıyor:

“Matematikle aramın çok iyi olması nedeniyle mühendislik fakültelerinde okuma yetisini kendime çok yakıştırıyordum. İlgi alakamı bu konuda derinleştirdim. İTÜ’de elektrik mühendisliği fakültesi açıldığında içinde toplam 3 tane bölüm vardı, elektronik haberleşme, enerji mühendisliği ve bilgisayar mühendisliği. Bilgisayar mühendisliğinin puanı en yükseğiydi, demek ki en yükseği en iyisidir diyerek yolculuğum başlamış oldu. Çok da doğru bir şey yaptığımı kayıt olup o hayata başlayınca fazlasıyla idrak ettim. Hakikaten bilgisayar mühendisliği, en azından ülkemiz için, keşfi pek yapılmamış alanlardan birisiydi. Ben 81 girişli olarak, Türkiye’nin ilk bilgisayar mühendislerinden biri olmaktan çok büyük bir keyif ve gurur duyarım.

Teknik üniversiteyi bitirip de tabelasını asarak işlerini Antakya’da sürdüren 3-4 tane mühendis abim vardı, onların da ben de çok büyük katkıları vardır. O diplomayı aldıktan sonra memleketime dönme şansım olmadı ama o dönen insanların bende bıraktığı izler, benim yol haritamın bir anlamda sanki belirleyicisi oldular.”

OKULDAYKEN KARARINI VERDİ

Erol Bilecik, okulun sonlarına doğru kendi kariyer hedefini de yavaş yavaş belirlemeye başlar. Gerçi bahsettiğimiz yıllar 1980’ler, daha o zamanlar ne kariyer ne de girişimcilik kelimesi pek bilinmiyor. O yüzden üniversiteye devam ederken kendi işinin sahibi olmayı kafasına koymuş diyelim.

Diplomayı aldıktan sonra iş hayatına giriyor ama Türkiye’de bilgisayar mühendislerinin çalışacağı yerler çok da fazla değil. Ağırlıklı olarak yabancı bilgisayar firmaları, bankalar, vergi daireleri ve devletin muhtelif organlarının bilgisayarcılara ihtiyacı var. O dönemi şöyle anlatıyor:

“Kendi girişimimi kurmak ve hayata geçirmek benim için vazgeçilmez bir noktaya gelmişti. Ama o dönem abilerimizden hep ‘girişimi yapacaksan bu şahane bir şey ama konuya dönük olarak, uygun bir firmada keşke birkaç yıl çalışabilsen’ mesajını almıştım. Şu anda benim de gençlerle olan sohbetimdeki en kuvvetli tavsiye mekanizmalarımdan biri ol. Eğer kendi girişiminizi yapacaksınız, kendi sermayenizi bu anlamda yeşertmek üzere bir adımınız olacaksa, konuyla ilgili 1,2,3 yıl, fazla da uzatmadan bu kulvarda çalışmanızda fayda var. Ben de mezun olunca yüzde 100 Alman sermayesi olan ve rahmetli Turgut Özal’ın çağrısı üzerine Türkiye’ye yatırım yapmış Nixdorf Computer’da çalışmaya başladım.

O zaman Türkiye’de IBM’den sonra en büyük ikinci firmaydı. İş Bankası ve vergi dairelerinin inisilasyonlarını yapmak üzere orta boy sistemler kurardı. Ben de o firmada sistem analisti olarak başladım. “

ÜÇ KELİMELİK VİZYON HALEN DEVAM EDİYOR

Bilecik, Alman şirkette 2 sene çalıştıktan sonra üniversitedeki hayalini gerçekleştirmek için ayrılmaya ve kendi işini kurmaya karar verir. Şöyle devam ediyor.

“O dönem bende şu fikir çok net oturmuştu ve dış dünyada örnekleri vardı. Amerika’yı biz keşfettik demiyoruz, distribütörlük fikrinden bahsediyorum. Kamunun ve pazarın teknoloji ihtiyacını tek elden, tek bir kaynak olarak çözebilir miyiz? Hatta bu anlamda arkadaşlarla da 3 kelimelik kendimizi anlatabilecek bir motto bulmuştuk. Bu vizyonumuzdu da bir anlamda: ‘One Stop Shopping’, yani tek noktadan tedarik merkezi olmak… 1989 yılında Index’i kurarak başladığımızda vizyon tamamen buydu.

Burada genç girişimci arkadaşlarıma bir öneride bulunayım, vizyonunuzu öyle bir koyacaksınız ki, bu vizyon siz şirketi satsanız da, şirketin içinde olsanız da yürünülebilecek bir vizyon olmalı. Onun arkasında binlerce Excel, Power Point, iş planları koyabilirsiniz ama vizyonunuz kısa, öz, net ve rahat anlatılabilir bir şey olmalı. Vizyonun rahatlığından dolayı belki de, şöyle baktığınız zaman şimdi 33 yıl geride kaldı. Üçü halka açık olmak üzere beş teknoloji firması ile 2 milyar dolar ciro yapan bir grubuz, 200’ün üzerinde dünya kontratına sahibiz. Ama hepsi de bu vizyondan gelmiştir. Yepyeni bir ürün varsa, dünyanın neresinde üreticisi olursa olsun o kontratı veya o ürün grubunu getirip bunu tamamen kanallarımızla bayilerimizle Türkiye geneline dağıtırız. Bu tedarik zinciri ekosistemini kurduğumuz için şu an 33 yıldır tıkır tıkır çalışan bir sistem var.

Türkiye’de bütün coğrafyalarda temsil ediliyoruz. İnsanların teknoloji tedariğine ihtiyaç duyduğu her yerde bir iş ortağımız var. İlk gün bu yolculuğu yapmıştık, şimdi bunun binlercesiyle beraber bu iş ortaklarıyla beraber büyümenin keyfini yaşıyoruz.”

ŞİRKETİN KADERİNİ DEĞİŞTİREN KONTRATLAR

Bilecik, Index’i hepsi İTÜ’lü 3 bilgisayar mühendisi ve bir makine mühendisi ile birlikte 4 kişi kurduklarını, 95 yılından itibaren ise yola tek başına devam ettiğini söylüyor. Firmayı ilk kurdukları dönemde ciddi zorluklar yaşadıklarını ancak belki de doğduğu yer ve aldığı kültürle ilgi ‘pes etmeme, vazgeçmeme’ duygusu sayesinde güçlükleri yendiklerini kaydeden Bilecik, şirketin kırılma anını ve büyüme hikayesini şöyle anlatıyor:

“90’lı yılların başına gelmiştik, kuruluştan 6 ay sonradan bahsediyorum. O zaman Amerika’nın en inovatif şirketlerinden 3M şirketi vardı. Zımparadan tutun diş dolgusuna kadar, asfalttan BP deki yeşil boyaya kadar 3M’dir hep, muazzam büyük bir firma. O firmaya küçük bir yardımımız olmuştu, fuar lansmanları için onlara renkli ekran bulmuştuk. Onlar lansmanlarını yaptıktan sonra kendi ürün grupları içerisinde yer alan disket, data kartuş ve manyetik bant gibi ürünlerini satabileceğimizi söylediler. Normalde ufak bir flash memory’nin yaptığı işler ama tabi o yıllarda hepsi uzay mekiği gibi değerli ürünlerdi. Biz uzun yıllar boyunca onların ürünlerini sattık. 3M gibi çok kurumsal bir firmayla çalışmanın öyle faydalarını gördük ki, ürün denetimleri, sipariş denetimleri, finans, stok yönetimi, Network’un kurulması, bayi örgütlerinin yapılanması… 3M’deki başlangıç öyküsünde Amerikalıların gözetiminde her şeyi iyi öğrendik ve bugünkü yapının temellerini attık.

Arkasından da kontrat akını başladı bir anlamda. 1994’te IBM’le başlayan çözüm ortaklığı kontratımız var ve 96 yılında onlar dünyada PC işinde distribütöre vermeye karar verdiler. Türkiye’de de bizimle ilk kontratı yaptılar. 1998 yılında PC işinin mucidi IBM olmasına karşın dünyada en fazla satılan PC unvanı HP firmasına geçmişti. Onların yazıcı, çizici, printer gibi tamamlayıcı ürün grupları da çok gelişmişti ve HP kontratımız gerçekten birinci lig oyuncusu olmamızı sağladı distribütör kulvarında. HP’nin kontratı bizim öykümüzdeki en önemli yukarıya çıkış basamaklarının bir tanesini tanımlar.”

FİRMALARIN YOLLARI AYRI

Şu anda borsada Index’in yanında Datagate ve Despec firmalarıyla işlem gördüklerini belirten Bilecik, şirketleşme modellerinin temelinde şöyle bir felsefe yatttığını söylüyor:

“Her biri kendi kulvarlarında birbiriyle çakışmayacak ürün gruplarının uzmanlığını yapıyorlar. Mesela server start veya software dediğiniz zaman bu gürün gruplarının tamamını borsada olmayan diğer teknoloji firmamız Netex’te bulursunuz. PC, yazıcılar, çiziciler vesarie burada dünyanın bütün markaları Neteks’in içindedir. Despec’e baktığınız zaman da bütün tüketim malzemeleri ve aksesuarlar Despec’in altındadır. Bu şekilde kendi aralarında uzmanlaşmış ve birbirlerine karışmayan ama birbirlerine tamamlayıcı bir iş yapan sistem kurduk. Şu an grupta 500’ün üzerinde çalışan arkadaşımız var.”

Bilecik, Apple ile yaptıkları anlaşmanın da kendilerini yukarıya çıkaran unsurlardan biri olduğunu şöyle anlatıyor:

“Apple 2013 yılına kadar 25 yıldır Bilcom tarafından temsil edilmekteydi, sonra Apple Türkiye olmaya ve distribütör sayısını da 2’ye çıkarmaya karar verdi. Bilcom zaten bir tanesi olarak yoluna devam ederken, bir de günün sonu itibarıyla, ki önemli bir yarıştı o, Index’i tercih etti. Böylece Apple markasının distribütörlüğünü aldık. Bir yıl sonra da Iphone markasını dünya genelinde Apple açtı, o da bizim için büyük bir şanstı. Siz Apple’de siz yanlızca Mac veya ilgili olan çevrim birimlerini satarken cep telefonu işi kontratın bir parçası değildi. Bir yıl sonra dünya genelinde distribütörlüğü açılınca biz de Avrupa’nın ilk Iphone kontratını yapmıştık. O da bizim için 2013-14 yılında muazzam yukarıya çıkan işlerden bir tanesi oldu.”

GENÇLERE TAVSİYELER

İTÜ Bilgisayar Mühendisliğini bitirdikten sonra Türkiye’de teknoloji alanında en büyük distribütörlük ağını kuran ve 2 milyar dolarlık bir grup yaratan Index’in kurucusu Erol Bilecik’in gençlere tavsiyeleri ve hayat hakkında söyleyecekleri de var.

Bilecik, akıllı insanların kendi tecrübelerini kullandıklarını, ama daha akıllı insanların başkalarının tecrübelerinden daha fazla faydalandıklarını belirtiyor. Şöyle devam ediyor:

“Yani başkalarının tecrübelerini kullanmak gerek. İsterseniz buna Mentor Mentee ilişkisi deyin, ki doğrusu da budur, ben gençlerimize her daim en az 3 mentorları olması avsiyesinde bulunurum. Özellikle kendi girişimlerini yeşertmeye çalışanlar. İnsanın hayatı, hakikaten hayalidir diyebileceğim bir alan. Siz dünyada hayaliniz kadar yer kaplıyorsunuz. Bulunduğunuz bu alanda vücudunuzun metrekaresi veya metreküpü kadar değil, o bakımdan bol bol hayal kurmaları gerekir. Kuvvetli hayallere ihtiyaç var. Bunlar iyi hedeflerle eşleştirildiği zaman hayatı geçme şansı veya hayalleri gerçekleştirme şansı son derece rahat olur. Ben işin bu tarafını çok değerli buluyorum.

İYİ Kİ YAPTIM, KEŞKE YAPSAYDIM…

Vazgeçmemek bence insan hayatında önemli noktalardan bir tanesi, kolay da bir iş değildir. Pes etmek insanın doğasında olan, zaman zaman hepimizin bu dara düştüğü zaman yaptığı bir eylemdir. Ama burada vazgeçmeyenler, pes etmeyenler, pes etmemeyi başaranların daha yukarı geçtiği bir dünyayı görüyoruz. Benim de özellikle genç arkadaşlarıma söyleyebilecceğim ana şey, oyundan düşmemek gerek. Burada Mevlana’nın müthiş bir felsefesi var, ilk günden beri inanırım. Bir şey olmuyorsa, daha iyi olacağındandır… Hakikaten bir şey olmuyorsa dünyanın sonu değildir, muhtemelen daha iyisi olacağındandır derken de sizin daha çok çaba koymanızı, daha çok mücadele etmenizi söyleyen cümleler. Bu anlamda beni çok ayağa kaldıran, düştüğümüz zaman yukarıya ivmelendiren temel noktalardan bir tanesi.

Hayatta iyi ki yapmışım dediğim şeylerin başında İTÜ’yü kazanmak geliyor. İyi ki 1989 yılında Index’i kurmuşum. 2014 yılında halka açılma meselesi çok kuvvetli iyikilerden bir tanesi. İyi ki 33 yıldır Türkiye’nin en önemli mevzcularından bu dijital dönüşümün parçası olmuşum. Keşke diyebileceğim şeyler de var, keşke yurt dışına açılımları yapabilen bir yapımız olsaydı. Bu mesela benim için en önemli keşkelerden bir tanesi. İş modelinizi geliştirirken Kıbrıs’ı baz alan bir döngü kurduk ama bunu aşabilirdik, geç kaldık.”

FENERBAHÇELİLİK BABA MİRASI

Erol Bilecik’in Index haricinde bir diğer şapkası da Fenerbahçeliliği. Fenerbahçe’nin Başkan Vekili olan Bilecik, bu sevginin kendisine aileden miras olduğunu söylüyor. Şöyle anlatıyor:

“Rahmetli babamdan kalan bir emanet bana Fenerbahçelilik duygusu. Güzel bir anekdotla bunu paylaşmak isterim. Abimle aramızda 5 yaş var, ben 62’liyim o 57’li. O babamın etrafındaki insanlardan dolayı Beşiktaşlı olmuş. Emaneti almak tamamen bana kaldı. Ablam da iyi bir Fenerbahçelidir. Sarı çubuklu sevda benim yaptığım bütün yolculuklarda hiç beni bırakmadı. Kulüp yöneticilği yapabilirsiniz ama asıl olan taraftar olmak, bir de bu karşılıksız bir aşk. Sizden haberi yok çünkü, nihayetinde böyle bir olgu. Tutku bunun adı, sarının yanına laciverti koymak, başka bir rengi düşünememek bir tutku meselesi.

Bizim şu anki yönetimde 5’inci yılımız. İlk dört yıl maalesef futbolda iyi bir öykü sahibi olamadık ama inşallah bu yıl özlediğimiz sona kavuşuruz.”

spot_img

SON YAZILAR

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR