Storybox’ın bu haftaki konuğu, savunma sanayisine önemli katkılarda bulunan, Airbus gibi dünyanın sayılı firmalarına mühendislik hizmeti veren Ottonom’un yönetim kurulu başkanı İsmail Özcan. Sıfırdan başlayan, hatta hayallerine ulaşmak için garsonluk, komi yaparak yılmadan çalışan Özcan’ın firması, kısa sürede 260 mühendisin çalıştığı dev bir şirkete dönüştü. Milli muharip uçağımız Kaan’da, gururumuz Gökbey’de, dünyanın en iyi savaş helikopteri olma özelliği taşıyan Atak-2’de imzası bulunan Özcan, Airbus’un 2035 yılında kullanıma almayı planladığı hidrojen yakıt pillerini de test ediyor… İsmail Özcan, Bursa’da 7 bin 500 metrekarelik küçük bir alanda dev hizmetler yapan Ottonom’un hikayesini sizler için anlattı…
1977 yılında Eskişehir’in Mesudiye köyünde doğan İsmail Özcan, ilk ve ortaokulu köyde okuduktan sonra lisede Eskişehir’e gider. Mühendislik merakı ise aslında küçükken içine doğduğu ortamdan başlar. Ailesinin eski traktörünü babasıyla onarıp bozulan tarım makinası parçalarına çözüm bularak geçen çocukluğu bir anlamda onun kariyer yolunun da ilk basamakları olur.
Çok başarılı bir eğitim hayatının ardından İTÜ Makine Mühendisliğini kazanır. Orayı da başarıyla bitirdikten sonra gönlü otomotivde olmasına karşın beyaz eşya sektöründe işe başlar. Ancak otomotiv aşkı ağır basınca bu işi en iyi şekilde öğrenmeye ve Almanya’da yüksek lisans yapmaya karar verir. Askerdeyken durmaksızın İngilizce çalışır, ancak sınavı geçemez. Bunun üzerine biriktirdiği tüm parasıyla eğitim almak için İngiltere’ye gider. Orada restoranlarda çalışarak parasını kazanmaya çalışır ve sonunda çok iyi bir şekilde İngilizce öğrenir.
Almanya’da yüksek lisansa kabul edildikten sonra orada da geçinmek için yine restoranlarda ve publarda çalışır. Yüksek lisansı onur derecesi ile bitirir ve Siemens’te çalışmaya başlar. Şöyle devam ediyor:
“Siemens’te çalışıyorken Hep dışarıdaki mühendislik firmalarından hizmet alıyorlardı. Bu durum benim kafamda ilk ışıkları yakmaya başlamıştı. 2006 yılında Türkiye’ye döndüm ve Tofaş’ın Ar-Ge’sinde çalışmaya başladım. Gelme amacım da, biz Türkler olarak kendi otomobilimizi yapacağız… Gerçekten de o zaman geldiğimde de öncelikle Doblo projesine girdim.
Ama şunu görmeye başladım. Biz bir ana sanayi olarak Türkiye’de mühendislik firması bulamıyoruz.2013’lere gelmeye başladıktan sonra Tofaş’ta ki en yakın arkadaşlarımdan bir tanesi ayrılma kararı aldı. Kendisine de ben hep mühendislik firması kurması gerektiğini söylüyordum. 2016 senesinde de ben Tofaş’tan ayrıldım. O esnada da Ottonom kurulmuştu ve ben de ortak oldum.
Tofaş’tan ayrıldıktan sonra bir yıl boyunca maaş alamadım. Öngördüğümüz işlerin hiçbiri olmamaya başladı. Bütün param bitmiş, para da kazanamıyorum. Herkes ‘kendi şirketini kuruyorsun, ne gereği var’ diyordu zaten… Gül gibi işim vardı, düştüğüm duruma herkes çok üzülüyordu ama babam bana hep güveniyordu.”
Özcan, şöyle devam ediyor:
“Ottonom mühendislik hizmeti vermek üzere kuruldu. Mühendislik hizmeti derken şunu anlamak lazım, kendi ürününü geliştiren firmalara gidip onların ürün geliştirmelerine destek vermesi. Projeyi geliştirmek olabilir, sıfırdan bir ürünü ortaya koymak olabilir, var olan bir ürünü maliyet ya da kalite yönünden geliştirmek olabilir. Bir sıkıntıları, problemleri varsa bunu çözmek olabilir…
Projenin olduğu yerlerde 3 tane konu vardır. Bir bu projenin hesabı ve tasarımı vardır. Biz orada varız. Ottoman müşterilerini projenin yapımında, hesaplanmasında, analizlerinde ve tasarımında destek veriyor. İkincisi, yeni projenin üretiminin devreye alınması… Otomasyon, endüstri 4.0 ve tüm ne kadar ihtiyaçlar varsa orada çözümler geliştiriyoruz. Bir de üretime geçmeden önce yapılması gereken çok kritik bir aşama var. Bence Türkiye’nin en gelişme açık noktası, test altyapısı. Testlerin nitelikli bir şekilde yapılması lazım. Bir ürünün kullanımına yönelik simülasyonlar fiziksel olarak yapılması çok önemli.
Mesela savunma sanayinden örnek verelim. Örneğin bir mayın tarayıcı var, -40 derecede de kullanıyor yazın sıcağında 50 derecede de… Bunun bozuk olmamasından ve işlevinden emin olmak gerekiyor ama onu kullanan asker bunu anlayamaz. Ürünün yüksek sıcaklıklarda test edilmesi lazım. Peki sadece bu şekilde test mi ediliyor? Hayır, – 40’da dışarıda oluyor, kışlaya giriyor, 30 derece içeride sobanın yanına koyuyor. Birdenbire temas yok. Bu termal şok acaba onda bir şey yapacak mı? Ya da yere düşüyor. Birçok olumsuz koşul var ve test yorumlarının yazılması gerekiyor. Biz burada da yardımcı oluyoruz.
Biz milli projelerde ve savunma sanayimizde kritik noktalara çözümler geliştiriyoruz. Şu an savunma sanayimizin önemli şirketlerinden Roketsan’ın çeşitli füze projeleri var. Füzelerin boyları, çapları değişiyor ve bunların üretiminde de tabii ki belli hassasiyetler var. Öncelikle güvenli olması gerekiyor. En ufak bir kıvılcım ortaya çıkmamalı, çıkarsa da sonuçları çok kötü olacağı aşikar. Diğer yandan bunlar çok hassas mühimmatlar, geometrileri mükemmel olmak zorunda. Onların geometri mükemmelliği üretimden de geçiyor. Üretilirken de mükemmel ölçülerde olması gerekiyor ve o şekilde montajlar yapılmalı. İşte bu mükemmel ölçü değerde montajı garanti eden üretim altyapısını biz geliştirdik.
Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’na ait şirketlerin tamamıyla çalışıyoruz. Yurtdışında da en çok çalıştığımız firma Airbus. Airbus’a biz 2 tip iş yapıyoruz. Bir, üretim sistemleri üzerine işler yapıyoruz. Uçak üretiminde gerekli olan kalıplar ya da teknolojik altyapılarda neler gerekiyorsa bunlarla ilgili çalışıyoruz. Aynı zamanda test altyapısıyla ilgili de çalışıyorsun. Test altyapısında yaptığımız en güzel işlerden bir tanesi pandemi döneminde geldi. Pandemi döneminde havacılık sektörünün durduğu yerde bizim işlerimiz de yarı yarıya azaldı. Biz o dönem projeleri çok yakından takip etmeye başladık. 2035 yılında Airbus Hidrojen yakıt pili ile çalışan ve hidrojenden elde ettiği enerjiyi elektriğe çeviren sıfır emisyonlu bir uçak uçuracak. Bu projenin can damarı hidrojen yakıt pilleri. Hidrojen yakıt pilleri testleri için de bir test altyapısına ihtiyacı vardı. Bu test altyapısı da çok zorlayıcıydı. Bu testin yapılıp yapılamayacağını Avrupa’daki birçok firma gibi bize de sundular.
Onlara bu projeyi nasıl yapabileceğimiz ile ilgili bir anlatımda bulunduk. Bu anlatım çok hoşlarına gitti. Diğer firmalar kapalıyken biz bir anda öne geçtik ve büyük bir fırsat oldu.
Otto’nun çatısı altında şu an 4 tane şirkete ulaştık. Ekim ayında 3 tane daha şirket kuracağız ve toplamda 7 tane şirketimiz olacak. 2026 başında da borsaya açılmayı düşünüyoruz.
Toplamda 7.500 metrekarelik bir alana kuruluyuz ve 260 çalışanımız var. Hızla büyüyoruz, bu şekilde de büyümeye devam edeceğiz.