StoryBox’ın bu haftaki konuğu, çok değişik bir hayat hikayesine sahip olan Coldwell Banker’ın sahibi Gökhan Taş. Kars’ta anneannesi ve kuması tarafından büyütülen ve 12 yaşına kadar gerçek anne babasını tanımayan Taş, küçük yaşlardan itibaren hayatın içerisinde ve ufak tefek işler yaparak büyür. Üniversite sınavında büyük bir başarı göstererek Türkiye derecesi yapan ve GATA’yı kazanan Taş, ailesinin tüm ısrarlarına rağmen üniversiteyi son sınıfta bırakarak doktorluk yapmak istemediğini söyler. Ancak kendisi için bir son olan bu durum aslında yeni hayatının başlangıcı olur. İstanbul’da çeşitli işler yapan ve son olarak suculukta karar kılan Taş, bu işte büyük bir başarı göstererek henüz 30 yaşında ilk milyon dolarını kazanır. Asıl hikaye ise sonrasında başlar. Tesadüfen başladığı emlakçılıkta Türkiye’nin en iyisi olan ve hemen arkasından asırlık ABD emlak devi Coldwell Banker’ı satın alan Taş, daha sonra portföyüne Century 21 ve Era Gayrimenkul’ü ekler. Ardından müzayede.com’u kıran ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinde topladığı arsalarla inşaat işine girmeye hazırlanan Taş, “Hiç bir boksör yere düştüğü için kaybetmez, 10’a kadar sayıldığında ayağa kalkamadığı için kaybeder. İnsan kazanırken değil kaybederken öğrenir.” diyerek hayatını özetliyor. Taş, sıfırdan başladığı ve kendisini emlak krallığına götüren sıradışı hikayesini Storybox’a anlattı…
1974 yılında Ardahan’da doğan ve üniversite hazırlığa kadar Kars’ta büyüyen Gökhan Taş çok farklı bir hayat hikayesine sahip. Doğduktan 6 ay sonra anneannesi ve dedesinin erkek çocuğu olmadığı için onların yanına verilen Taş, 4 yaşında dedesini kaybetmesinin ardından anneannesi ve kuması tarafından büyütülür. 12 yaşına kadar annesi olarak onları bilen Taş, ablası ve eniştesi olarak bildiği insanların gerçek anne babası olduğunu ise 12 yaşında öğrenir.
EMEK OLMAZSA YEMEK DE OLMAZ
Gökhan Taş, anneannesi ve kuması ile birlikte geçen çocukluğunu çok mutlu anlar olarak hatırlıyor. Bu iki isimden ona kalan en önemli miras ise, “emek vermediğin sürece yemek elde edemezsin” sözü. Çiftçi bir aile oldukları için küçük yaştan itibaren hem okuyan hem de çalışan yine bu ikilinin söylediği ‘Ticarette en büyük hile dürüstlüktür’ sözünü hiç unutmaz. Kazancın ve başarının bir kısa yolu olmadığını daha o yaşlarda anlayan Taş, çekirdek satmaktan boyacılığa kadar bir sürü iş yapar. Ayrıca 8 ay kış şartlarının hüküm sürdüğü Kars’ta yaşamla ilgili de ciddi bir mücadele verir ve zorluklarla başa çıkmayı ve yeri geldiğinde onları kabullenmeyi de öğrenir. Hayatının başında yaşadığı bu farklı deneyimler ve İstanbul’da olan gerçek ailesi yerine Kars’ta anneanneleri tarafından büyütülmesi ise hiç bir şekilde kendisinde travma yaratmadığı gibi hep olumlu taraflarına dikkat çekiyor ve şöyle konuşuyor:
“Benim olgunlaşmamda ve yetişmemde çok değerli Ara Güler’in çok güzel bir lafı var, ‘Memleket ne doğduğun yerdir, ne doyduğun yerdir, memleket büyüdüğün yerdir.’ Seni doğuran değil, seni büyüten, eğiten insanlar senin annen baban. Kimden olduğunun bir önemi yok ama kiminle büyüdüğün ve kiminle olduğunun çok çok önemi var. O insanların da hayatlarındaki tek amacı bendim. Benimle ilgili bir gelecek, benimle ilgili hayat…”
İSTANBUL’A GELDİ VE GATA’YI KAZANDI
12 yaşında gerçek anne babasını öğrenen Taş, yine de Kars’ta kalmaya devam eder. 16 yaşında ise Lise 3’teyken üniversiteye hazırlanmak için İstanbul’a gelir. Ama tabi Kars’tan İstanbul büyük bir değişim olur ve gördüklerini anlamlandırmakta zorlanır. Hatta otobüsle gelirken ilk kez deniz görünce yanındakine dönüp ‘Ya bizim oradaki Kar çayı gibi deniz de taşarsa’ diye endişeli bir şekilde yanında oturan yolcuya sorduğunu şimdi gülerek hatırlıyor.
Taş, İstanbul’da gerçek kardeşleri ve ailesi ile 1 yıl geçirir. 1991 yılında üniversite sınavına girer ve bütün matematik sorularını doğru yaparak babasının en büyük hayali olan askeri doktorluğu, GATA’yı kazanır. Ancak şöyle bir problem vardır; kendisi doktorluğu hiç istememektedir. Şöyle anlatıyor:
SONUM BAŞLANGICIM OLDU
“GATA’yı kazandım, zorla birinci tercih yazdırılmıştı. Ankara’ya gittim ama doktorluk yapmak istediğin için yapabileceğin, yapmak zorunda olduğun için katlanabileceğin ve başarabileceğin bir şey değil. Belki de babama tepkiydi, onu da hala çözebilmiş değilim ama ben girdiğim günden ayrıldığım güne kadar istemedim. Özgürlük dediğin yapmak istediğin her şeyi yapabilecek güçte olmak değil, özgürlük dediğin yapmak istemediğin bir şeyi yapmayacak güçte olabilmek aslında. Dolayısıyla 4 sene okuyup oradan ayrıldığımda, böyle bir şeyi elde etmek için çok çaba sarf etmiş ancak elde edememiş bir çok insan, benim yaptığımın, orayı istemeyişimin ve ayrılışımın çok kötü bir şey olduğunu düşündüler. Ama ben şunu düşünüyorum, her son eğer gerçekten başka bir şeyi istiyorsan ve çok istiyorsan, onun için çok mücadele edeceksen, bir başlangıç. Benim sonum da yeni başlangıcım oldu.”
DOKTOR OLMADI SUCU OLDU
4 yıllık GATA macerasının ardından yeniden sivil hayata dönen Gökhan Taş, para kazanmak için önce Pepsi’de işe başlar ve 2 yılın ardından o dönem damacana su işinin başlamasıyla sektöre giren Komili Su ile suculuğa adım atar. Komili Su’da işi kurumsal satış yapmaktır, yani büyük şirketlere ve organizasyonlara satış yapar. Orada su işini ve satışı öğrenir ve ardından başka firmaya kendi bayiliklerini kurarak geçer. İşler ilk başta iyi gitse de çeşitli ticari anlaşmazlıklar ve yaşanan zorlukların ardından yeniden başlar gibi bu kez Erikli Su’ya geçer ve su işinin finalini de 30 yaşında orada yapar. Erikli Su’yu sıfırdan başlatan ekipte olan Taş, aynı zamanda İstanbul bayiliğini de yapmaktadır. Erikli Su ile muazzam bir büyüme yakaladıktan sonra firmanın Nestle’ye satılışı onun için de bir yol ayrımı anlamına gelmektedir. Elindeki bayilikleri satar ve 30 yaşında ilk milyon dolarını kazanmış bir insan olarak kısa süreliğine kenara çekilir. Bu arada aradan geçen dönemde çıkan afla birlikte diplomasını alabilmek için Trakya Tıp’a kayıt yaptırır ve orayı bitirerek tıp diplomasını cebine koyar.
30 YAŞINDA İLK MİLYON DOLAR
24 yaşında ilk şirketini kuran Taş, 6 sene sonunda ilk milyon dolarını kazanır ama tabi o sürede inanılmaz zorluklar da yaşanır. Gelen hacizler, ödenemeyen çekler, batmanın eşiğinden döndüğü bir çok zaman, yenilen kazıklar, su kamyonlarına benzin bile koyamadıkları zamanlar… Şöyle anlatıyor:
“Hayata bir bakışım var, şans bulduklarınızdır, başarı değiştirebildiklerinizdir. Kaderi kabul ediyorum ve kader şudur; doğduğun yeri değiştiremezsin, aileni, dilini, dinini, ırkını değiştiremezsin ama doğduğun an elde ettiklerini, eğer ölünceye kadar mücadele edersen değiştirebilirsin. Ben 24 yaşımda ticarete girerken sıfırdan kredi kartıyla şirket kurarak girdim. Gündüz satış yapmaya çalışıyordum, akşam şoföre verecek param olmadığı için, Beykoz’dan su doldurup İkitelli’ye getirip kendim boşaltıyordum. Kamyonlarda yatarak, soğuk sularla yıkanarak 1-1.5 yıl geçirdim. Bugünden yarına en iyiyi yapamıyorsun, kaybetmen gerekiyor, savaşırken kaybetmeyi göze alman gerekiyor. Hiç bir boksör yere düştüğü için kaybetmez, 10’a kadar sayıldığı halde ayağa kalkamadığı için kaybeder ve insanlar bir şeyi kazanarak öğrenmez, kaybederek öğrenir.
116 YERDEN ELİ BOŞ DÖNDÜM
Ben Komili Su’dan ayrılıp arada kendi başıma su satmaya çalıştığım dönemde tanıdıklarımdan, tanımadıklarımdan 116 ayrı şirkete gittim ve sadece 116’ncısına satabildim. Her bir kapıdan heyecanla giriyorum, tamam olacak diyorum ama her çıktığımda sermayeden bir banknot daha eksiliyor. En son girdiğim yer Ericsson firması idi ve oraya da satamayınca ‘artık bitti’ dedim ve kapıya yöneldim. Orada genel müdür yardımcısı Fatih Gürman vardı, kapıdan çıkarken son bir kez arkama döndüm, ”ben size su satmak için geldim ama ben tıp öğrencisiyim. Şu an karar verdim, okuyacağım’ dedim. Adam şok oldu, ‘nasıl yani’ dedi, ‘sen sucu değil misin?’. Yok dedim, ‘ben iş adamıyım, iş adamı olacağım’. Zaten ondan sonra beni kapıdan döndürdü ve ilk satışımı yaptım. Vazgeçmesinler. Bütün mesele bu.
ESKİDEN SU SATTIĞIM PLAZAYI SATIN ALDIM
Biz şu an bulunduğumuz plazanın en üst 5 katını satın aldık ve ben zamanında buraya su satıyordum. Burası açıldığı gün su vermeye başladım. O gün buranın bırakın 5 katına satın almayı, buranın 1 katını satın alma gibi bir hayalim yoktu. Ama zamanla süreç içinde şunu gördüm, eğer mücadele etmeye devam ediyorsan, her mücadele yeni bir kapı açıyor. O açılan kapıdan yürümeyi becerebiliyorsan, düştüğün halde yürümeyi becerebiliyorsan, kalkmayı becerebiliyorsan ileriye geçiyorsun.
Bize okuldayken, askeri kamplarda hep ‘hazırlan, nişan al, ateş et’ derlerdi. Ben ticarette şöyle düşünüyorum; ateş et, nişan al, hazırlan. Çünkü ateş ede ede nişan almayı öğreniyorsun. Nişan almayı öğrendiğinde hazırsın. Çoğu insan öğretimde çok başarılı oluyor, okul birincisi oluyor, çok iyi bir okuldan mezun oluyor ama hayata girdiğinde bakıyorsun, hayatta hata yapmamak adına hiçbir şey yapmamaya başlıyor. Bir mesleğin sahibi oluyor, o meslekte 1-2 yıl tecrübe sahibi oluyor, 20 yıl aynı tecrübeyi kullanıyor. 50 yaşına geldiği zaman çok cüzi bir servetin sahibi oluyor. Elde ettiği şeyi çok uzun yıllar boyunca elde edebildiği için onu kaybetmemek adına bir şey yapmıyor. Öyle olmamak lazım. “
TESADÜFEN EMLAKÇI
Gökhan Taş’ın suculuktan emlakçılığa geçişi bir tesadüf sonucu oluyor. Suculuktan emekli olup elindeki para ile ne yapacağını düşündüğü zamanlarda o dönem oturduğu Başakşehir bölgesinde aldığı evin çok kısa sürede ciddi bir şekilde yükseldiğini görünce bu işlere ilgi duymaya başlar. Ancak bir yandan da emlak alım satım piyasasının çok da kurumsal gitmediğini ve biraz kara düzen ilerlediğini fark eder. Şöyle anlatıyor:
“Gayrimenkul bir insanın hayatı boyunca aldığı veya sattığı en büyük alım satım kararı. Su en ucuzu, gayrimenkul en pahalısı. Biz bir insana bir ömür boyu su versek bir evin bir haftalık priminden kazanamıyoruz. Ben o dönem aslında 360 bin dolar olan bir evi 400 bin dolara alınca ve aracının 40 bin dolar eklediğini görünce doğru ve sistemli bir şekilde yapabilmek adına 2006 yılında bu işe girmeye karar verdim.
BİRİNCİ SENE BIRAKMAYA KARAR VERDİ
İkitelli Basın Ekspres bölgesinde emlakçı olarak çalışmaya başladım ama birinci yılın sonunda işi bırakmaya karar verdim, beceremedim. Mazeret, insanın kendine söylediği en büyük yalandır. Her türlü başaramamanın kılıflarını kendime söylüyordum ve kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Birinci yılın sonunda o bırakma kararıyla beraber kendimle yüzleşerek nerede hata yaptığımı kabullenmeye başladım. Ve şunu fark ettim; bu işte insanların bana gelmeyeceğini, benim gidip bulmam gerektiğini çözdüm. Gidip onların kapılarından içeri girersem eğer, onlarla gayrimenkul ihtiyacı yok iken tanışırsam, onların yarın gayrimenkul ihtiyacı olduğunda beni arayabileceklerini gördüm. Ben ise daha yeni ortaya çıkmış, sahibinden satılık olmuş yerlerle görüşüyordum. Orada benden önce 30 tane avcı var, ben 32’nci avcı olarak oraya gidiyorum ama bir tane av var. Ben hayatımda hiçbir şey avlamamışım. Onların içinden sağ çıkma şansın yok. O kişiyi ikna etme şansın yok. Ama o kişi satma kararını vermeden eğer onunla tanışırsan, o zaman 6 ay, 1 yıl, 2 yıl sonra seni aramaya başlıyor.
GAYRİMENKUL İŞİ BİR SAYI OYUNU
O dönem Basın Ekspress’te bulunan 1850 parselin tamamını çıkardım ve 6 yılın içinde her biriyle, üstelik bana hiç bir ihtiyaçları yokken tanışmaya başladım. Tam 1400 parselle tanıştım. Bana artık gidip biriyle konuştuğunda, yan parsel sahibinin çocuğunun ismini söylüyordum. Bu kadar insanın içine özüne indiğin zaman, tanınan ve aranan adam olmaya başlıyorsun. Benim iki yıl süren çabalarım iki yıl sonra beni tanıtmaya ve insanlar aramaya başladı. Komşusunun yerini alıyorsun, portföy olarak orada senin devasa afişini görüyor. Gidiyorsun onunla tanışıyorsun. Herkesin kendi gibi eşi dostu akrabası var. Bir zaman sonra seni tavsiye etmeye başlıyor. Gayri menkul işi, seni tanıyan insanların seni tanımayan insanlara seni nasıl tanıttığıyla ilgili bir iş. Kulaktan kulağa marketing’in çok etkin olduğu bir iş. Orada ben bir zaman sonra herkes tarafından tanınan, oradaki pazarı yönlendiren biri oldum. Basın Ekspres’te satılan her 3 portföyden 2’sini ben satmaya başladım.
Gayrimenkul işi gidip birinin kapısını çalmak, eğer kapı açılmıyorsa da zorlama işi. Birilerinin sana gelmesini beklememe işi, biriyle tanıştığın zaman elini önce senin uzatman gereken bir iş. El uzatılmanın beklenmediği ve işe yaramadığı bir iş. Bizim işimiz naif ve zarif insanların zayıf olarak algılandığı, güçlü olman gereken bir iş. Seni besleyen şey, her gün yeni biriyle tanışman ve bu bir sayı oyunu. Ne kadar çok insanla tanışırsan portföy alma olasılığın o kadar artıyor, ne kadar çok portföyün varsa o kadar çok alıcıya ulaşabiliyorsun.
TIP EĞİTİMİNİN FAYDASI
Birinci yılın son unda bırakmaya karar verdiğim işte çalıştığım markada önce ilk 3’e girdim, 4 yıl Türkiye birincisi oldum, son 2 yıl dünya birincisi oldum. Hatta sattığım tek bir emlaktan 1.2 milyon dolar komisyon kazandığım bile oldu. Kendi adıma 2006’dan 2013 Nisan’ına kadar çalıştığım dönemde başarmadığım bir hedef kalmadı.”
Gökhan Taş emlakçılıktaki başarısını anlatırken aldığı tıp eğitiminin öneminin de altını çiziyor: “Tıp eğitimi bana teşhis koymayı öğretti. Doğru teşhisi koyamazsan, ne kadar iyi doktor olursan ol, tedaviyi uygulayamazsın, sonuç alamazsın, işin kötü tarafı, o tedaviyle o insanı öldüre de bilirsin. Soru sorarak yalan söylenmez, soru sorarak karşındaki insanı anlarsın. Karşındaki insanı anlarsan ve insanı çözersen, insanın derinine insanın detayına inmiş olursun.”
“BEN BİR YARIŞ ATIYIM, KOLAYI SEVMEM”
Çalıştığı firmada bütün rekorları kıran ve dünya birinciliğine kadar ulaşan Gökhan Taş ve ekibi için her şey iyi gitmektedir. Ancak bazı insanlar için motivasyon paradan ziyade başarıdır ve Gökhan Taş da o isimlerden. Bütün hedeflerini tamamlayınca bu kez gözleri başka bir şey aramaya başlar. Bu aramanın sonu da onu yeniden bir başlangıca götürecektir. Şöyle anlatıyor:
“Ben bir yarış atıyım, başkaları ile yarışırsam kendimi geçerim. Orada elde edebileceğim hiçbir başarı kalmayınca, para kazanıyorum ama motivasyonum yok, çünkü geçebileceğim kimse kalmadı. Başka bir lige, başka bir kulvara geçmek istedim. Sonuçta ne kadar başarılı olursan ol başka birinin vizyonu kadar vizyona tabisin. O zaman ben kendim bir yol çizebilirim, kendim bir yol açabilirim ve bana inanan insanlarla yeniden çok daha büyük bir başarı hikayesinin başlangıcı olabilirim dedim. Biz 2013’te Coldwell Banker’ın masterfranchise’ını aldığımızda, bir çok arkadaşım aslında karşı çıktı. Ama ben gemileri yaktım ve bir B planı olmasın diye eski markadaki işlerimi de eski eşime devrettim. Çünkü dönülecek bir yerin varsa, bir B planın varsa, A planına asla her şeyi adamıyorsun. İnsanoğlu su gibidir, nerede boşluk bulursa oradan akar gider. Bir tarafta çok çok iyi başardığım bir işim var, 32 kişilik ofisim var ki o ofis son 2 yılda 8 çeyrekte 7’sinde Türkiye şampiyonu olmuş… Ben Coldwell Banker’ı aldım, o ofise de kendi tabelamı koyup devam edebilirim. Ama o iş kolay iş. İş, zoru başarmak… Kolayı başarmak bana haz vermiyor.
BİZİMKİ DELİ İŞİ, AKILLILAR BÖYLE DEĞİL
Biraz geçmişe dönersem, ticarete giriyorsun, hiçbir sermayen yok, deli olman lazım, akıllı işi değil ki. Normalde askeri doktorsun, kolunda altın bileziğin var, muaynehane aç, ne güzel bir yaşam. Ama girdiğim işlerde her şeyi sıfırdan kurdum ben. Bir şeyi devralarak girmedim. Deli olmasan, delice bir servete sahip olamazsın ki. Akıllılar böyle değil. Akıllı maaşını bilir, eşi de onun maaşını bilir, çocukları da bilir, o akıllı akıllıca bir şeklide çocuğuna da ‘benim gibi ol’ der, ‘ömür boyu benim gibi ol’…
55-60 yaşına geldin, tamam bir şeylerin var. Birinci evin var, yazlığın var, araban var, çocuğu okuttun, o da senin gibi şirkete girdi, ama bu hayatta neyi değiştirdin? Çalıştığın müddetçe, ticarette, her yerde her şekilde para kazanırsın. Yeter ki göze al. İnsanlar 15 yıl para biriktirmiş ev alacaklar, düşünebiliyor musun yüzde 4 hizmet bedeli ile 25 ev sattığında bir ev senin oluyor. 2 yıl içinde bir gayrimenkul alabileceğin iş yapıyorsun. O zaman sen bu iş yapmamayı düşünüp düz maaşı tercih ettiğin zaman, ya arkadaş ne ekiyorsun ki neyi biçeceksin. Biçtiğini beğenmeyen ektiğine bakacak. Memursan öyle oluyorsun yapacak bir şey yok.”
2013 yılında sıfırdan yeni bir maceraya girip Coldwell Banker’ı alan Gökhan Taş, diğer işlerinde olduğu gibi burada da bir çok zorluk yaşamış. Şöyle anlatıyor:
ÜLKENİN BAŞINA GELMEYEN KALMADI
“Ben başka insanların da başlangıcı olmak için bu kararı verdim, çok riskli bir karardı. Aynı yıl Gezi eylemleri oldu. 8 ay sonra 17-25 Aralık olayları oldu, 1 yıl sonra Rus uçağı düşürüldü, 2 yıl sonra Atatürk Havalimanı, Laleli, Taksim Türkiye’nin turizmi bombalandı. 3 yıl sonra darbe oldu, 4 yıl başkanlık sistemi geldi, 5 yıl sonra pandemi oldu. Her yıl bir şey oldu. Business plan çıkarıyorsun, tamam güzel, böyle olacak diyorsun, dolar bir anda ikiye katlıyor. Artık o şeyleri planlamaktan vazgeçtim. Düşünerek, seyrederek bisiklet sürmeyi öğrenemezsin, sürerek öğrenirsin. Sürünce de düşersin, canın kanar, canın yanar. O rüzgarın yüzüne vurmasını istiyorsan düşmeyi göze alacaksın.
Benim kendimle ilgili, belki de de fark yaratmamı sağlayan en temel şey şu; bir şeye inandığım zaman o korku denilen şey bende yok. Korkmuyorum… Ne olur her şeyi kaybedersem, yeniden başlarım. Çünkü bir şeye başlamadığımda zaten kaybedeceğimi biliyorum. Kaybetmektense denediğinde en azından kendime hesap verebilirim. Ben elimden geleni yaptım ama olmadı. İnsan en çok söylediği şeylerden, yaptığı şeylerden değil, söyleyemediği, yapmadığı, hiç başlamadığı şeylerden pişman olur.
İKİ FİRMA DAHA ALDI, ŞİMDİ DE İNŞAAT İŞİNE GİRİYOR
Ülke çok şey yaşadı, her defasında biz bir şeyleri yeniden başlatmak durumunda kaldık. Ama her dalgada o dalga bizi bir daha üste, biraz daha güçlü yaptı. Biz o dalgalarla boğuşarak yüzmeyi öğrendik. Şu an geldiğimiz noktada da muhteşem bir yerdeyiz ve pazarın en büyük oyuncusu haline geldik. Dünyada 112 ayrı ülkede faaliyetteyiz. Coldwell Banker’ın ardından Century 21 ve Era Gayrimenkulü de aldık. Gayrimenkul ve otomobili bir arada sunan e-ticaret platformu olan muzayede.com’u kurduk, şimdi nihai tüketiciye açıyoruz. Türkiye’nin 17 ayrı lokasyonunda kendimize ait arsalar satın aldık, Mart 2023 itibarıyla GYO’ya çeviriyoruz, Premier Yapı GYO oluyor. Şu andaki değeri 2 milyar lira olan arsalarımızla gayrimenkul inşaat işine giriyoruz. Tüm işlerimizi Master Türk markası altında topladık.
Emlak tarafında benim en büyük hedefim, şu anda 3 markada 250 olan ofis sayısını 750’ye, 3 bin olan danışman sayımızı da 7 bin 500’e çıkararak aktifte aynı anda satan ve pazarlayan bir ağa dönüşmek. Globaldeki gücümüzü kullanıp, hem Coldwell Banker hem Century 21 hem de Era’nın ağıyla Türklerin globaldeki ihtiyaçlarını, globaldeki kişilerin de Türkiye’deki gayrimenkul ihtiyaçlarını karşılamak istiyoruz. Bunu arabayla entegre edip birisi gayrimenkul alacaksa, arabasını satıp alacaksa, biz arabasını satıp alabilelim istiyoruz. Yaptığımız inşaatları ve projeleri kendi ağımız vasıtasıyla güvenilir, dürüstçe, en iyi şekliyle, en iyi lokasyonda insanlarla buluşturalım istiyoruz. 360 derecede bunu yapabilen bir yapı. Master Türk’ü şu anda bu vizyonla büyütüyoruz.”