İntiharın eşiğinden Türkiye’nin kilit krallığına / Mesan Kilit’in hikayesi

Storybox / Özel Röportaj

Avrupa’nın en büyük endüstriyel kilit markalarından biri olan Mesan’ın kurucusu Rıdvan Mertöz’ün hikayesi, sanayici ve tüccar yetiştirme konusunda deyim yerindeyse markalaşmış bir şehir olan Malatya’da, 1955 yılında başlıyor. Çok küçük yaşlardan itibaren çalışan Mertöz, iş hayatının her kademesinden geçmiş bir isim. Hatta yaşadığı başarısızlıklarla Porsuk Çayı’nın kenarında intiharın eşiğine kadar gelmiş. Ancak gelinen noktada Mertöz Ailesi’nin Mesan Kilit’i sıfırdan başlayan hikayesinde global bir şirkete dönüşmüş durumda. Rıdvan Mertöz, Mesan Kilit’in çarpıcı hikayesini Storybox’a anlattı.

KAYNAKTAN DÜŞEN ATEŞLERDE PİŞTİK

Rıdvan Mertöz, Malatya’da tanınan bir zanaatkar olan demirci bir babanın 7 çocuğundan biri. Onun da akranları gibi sadece okula gidip derslerini çalışıp ondan sonra da yan gelip yatma lüksü yok. Devir, çalışma devri. Çoluk çocuk genç yaşlı fark etmiyor, herkes işin bir ucundan tutuyor.

Rıdvan Mertöz de 6 yaşından itibaren babasının demirci dükkanında çalışmaya başlıyor. Okul çıkışları, hafta sonları, yaz tatilleri derken demirci çıraklığında iyice pişmeye başlıyor. O dönem öğretmen yaz tatilinde ne yaptınız diye çocuklara sorunca, Rıdvan Mertöz de hayalinden tatiller uydurup kağıda döküyor. Aslında tatilin ne olduğunu da tam bilmiyor, çünkü çalışmak haricinde bir şey yok hayatlarında. “Ama” diyor, “İyi ki de çalışmışız. İyi ki o kaynak makinelerinde, inşaatlarda yorulmuşuz. İnşaatta kepenk takarken üst tarafta kaynak yaparsınız ve kaynağın ucundan düşen ateşler baştan aşağı bir duşun su taneleri gibi boydan boya tarar, yakar insanı. Onlar çok iyi geldi bize. Yandık piştik diyor ya şair, öyle hazırlandık hayata. Zorluklara göğüs germeye başladık…”

1972 yılında üniversiteyi kazanıp İstanbul’a, Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği’ne gelen Mertöz, 1977 yılında mezun olur ve beyaz eşya üreten bir fabrikada çalışmaya başlar. Serde girişimcilik var ya, fabrikadan iki senenin sonunda ayrılır ve o fabrikaya yan sanayi olur. Ama işte bu çok kritik bir karardır, çünkü hayatının belki de en zor dönemlerini o zamanlar yaşamaya başlar: 

FABRİKA BATTI, ONLARI DA BATIRDI

“O fabrika maalesef batıp iflas edince bizi de batırdı. Kabus dönemi başladı. Gençlikte çocuklukta heyecanlı cıvıl cıvıl olan ben bir anda büyük bir sıkıntı ve stresin içine girdim. Piyasaya da yüklü borcumuz var. O dönem özellikle Banker Habip diye biri vardı. Hiç unutmam, biz işyerini kapatmayı düşünürken o hiç sıkıştırmıyor bizi, hacize de gelmiyor, nasıl ödeyeceksiniz de demiyor. Ama daha küçük, ufak tefek alacağı olanlar hatta bize iş yapanlar bizi bunaltıyor, sıkıştırıyor.

Gittim Habip’e dedim ki, ‘durum böyleyken sen niye gelmiyorsun, niye sıkıştırmıyorsun?’ O da bana, “Ben size güveniyorum, siz ödersiniz borcunuzu” dedi. Dedim ki, “Ya bu ödenecek bir borç değil, nasıl ödeyeyim?” “Sen hani bir iki tane daha başka fabrikaların senetlerini getirmiştin, onları getireceksin, hiç vade farkı koymayacağım ve bu şekilde borcu kapatacaksın” dedi. Bana 1.5 yıl müsaade etti, 1 yılda ödedim borcumu.

PORSUK ÇAYINDA İNTİHARIN EŞİĞİNDE

İşleri biraz toparlamaya başlayınca küçük çaplı üretime girerler. Bunlardan birisi de o zaman Türkiye’de hiç yapılmayan sürgülü cam kilidi. Mobilya kilitleri biliniyor ama cam kilidini gören yok. Mertöz, işinin zor olduğunu biliyor ve elindeki malları satmak için Anadolu’ya çıkıyor. Önce Bursa’ya gidiyor hiç satamıyor, ardından Eskişehir’de yine siftah yok. Morali çok bozuluyor ama iş sadece bu moral bozukluğu ile kalmıyor, cebinde geri dönecek para bile yok. İşte o anlar belki de hayatının en önemli kırılma anları… Şöyle anlatıyor:

“Porsuk çayının üzerinde düşünüyorum, acaba atlasam mı, intihar etsem mi? Bir yandan da intihar etsem bu nehir beni öldürmeyebilir diye de düşünüyorum. Ulan Porsuk diyorum, ne kadar tembel bir nehirsin, bizim Fırat olacak ki, Kömürhan köprüsünden atladığı zaman 300-400 metre sonra cesedin çıkıyor. Öyle hızlı akan bir su olsa, belki de atlayacaktım. Ama dedim ki, bir de öldürmezse rezil olacağız burada. O duygularla haydi Rıdvan dedim kendine gel!

Alemdar Ticaret diye bir dükkan vardı, önünden geçerken bir cesaretle içeri girdim. Sahibi Seyhan Bey’e utanarak, sıkılarak dedim ki, “İstanbul’a dönecek param yok ama benim otogarda bir kilit kolim var. Bunların içinden bir kısmını sana satarsam İstanbul’a dönebileceğim…” “Ne demek 25 tane getir” dedi. Parasını aldım. Bir simit yedim, atladım otobüse döndüm.”

RUS ÇİFT HIZIR GİBİ YETİŞTİ

Yaşadığı travmayı atlatan Rıdvan Mertöz tekrar işlere sarılmaya başlar. Tek başına üç kişinin çalıştığı kadar çalışıp üretimi yoluna koyar ve 1985 yılına geldiğinde parasal anlamda fena durumda değildir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra başlayan bavul ticareti de işleri bir üst seviyeye taşır. Ancak 1994 krizi yine kara günlerin işaretini verir. Nisan ayında maaşları ödeyen Mertöz’ün Mayıs ayında cebinde parası kalmamıştır. Ancak  o an kendi ifadesiyle bir ‘hızır’ yetişir:

“Bir karı koca Rus çift girdi içeriye. 20 bin dolarlık sipariş verdi, 10 bin dolar para bıraktı, ‘1 ay sonra da geriye kalanı ödeyeceğiz’ dedi. İnanılmaz bir keyif, ertesi ay da maaşı çok rahatlıkla verdik. Sonra zaten piyasa açıldı ve 1994 yılını küçülmeden krizi fırsata dönüştürmüş şekilde atlattık.”

Krizden önce Mertöz ailesi için bir dönüm noktası daha vardır, o da firma olarak endüstriyel kilit işine girmeleri. Ancak şöyle bir sorun var;  birkaç büyük şirket dışında endüstriyel kilit ve menteşe kullanacak doğru düzgün müşteri yok. İlk başlarda biraz zorlansalar da piyasaya oluşmaya başlıyor, hatta ihracat kapısı açılıyor. 2000’li yıllara gelindiğinde cironun yarısına yakını ihracattan gelmeye başlıyor.

ALMAN FİRMADAN TEHDİT: SİZİ BATIRACAĞIZ

Mesan’ın giderek büyümesi ve Türkiye’deki endüstriyel kilit pazarının neredeyse yarısına hakim olması pazardaki yabancıları biraz kızdırıyor. Hatta o sırada Türkiye’de faaliyet gösteren Alman bir firma ‘sizi batıracağız’ diyecek kadar ileri gidiyor. Çünkü dünya çapında bir firma ve fiyat ne olursa olsun ona dokunmuyor. Ancak gelinen noktadan da görülüyor ki Alman firma şu anda 90 ülkeye ihracat yapan ve Türkiye’nin en büyük endüstriyel kilit üreticisi haline dönüşen Mesan’a pek dokunamıyor.

Mesan’ın faaliyet gösterdiği endüstriyel kilit sektörü son tüketici nezdinde çok fazla bilinen bir sektör değil aslında. Kapı veya mobilya kilidi gibi değil. Mertöz, “Özellikle bir teknisyenin açıp kapadığı bir kilittir. Elektrik jenaratörünün üzerinde olur, havalandırmada, klima santrallarının üzerinde, otomotivde, trenlerde, reklam ve elektrik panolarında ve buna benzer yerlerde kullanılır” diyerek özetliyor.

MERTÖZ’DEN GENÇLERE TAVSİYELER

Şimdilerde 67 yaşında olan ve iş hayatının tüm zorluklarını görmüş, krizlerini yaşamış ama her düşüşten daha kuvvetli çıkmış olan Rıdvan Mertöz’ün gençlere de söyleyecekleri var:

“Gençlere şöyle bir öğüdüm var; kopyacı olmayın. Google Amca sizin imdadınıza yetişir ama aklınızda da bir şey tutmayı öğrenin. Birazcık kafalarınızda bir şeyler olsun, zararı yok. Şu anda Mesan’da 10 binden fazla kilit var ama bundan 10 sene evvel 5 bin civarıydı parça sayısı. 5 bin parçanın hemen hemen tüm ölçüleri aklımdaydı. Her birinin en az 10 ölçüsü vardı.”

Ve elbette yabancı dilin önemi: “Benim en büyük eksiğim yabancı lisan. Daha önce olsa biraz daha kendimi zorlar, lisan öğrenmeye çalışırdım. Bizde okul zamanında lisana çok önem verilmezdi. Ben de mutlaka yurt dışına bir elemanımla ya oğlumla, ya kızımla ya bir ihracat sorumlumuzla çıktım. Yabancı dil çok önemli.”

spot_img

SON YAZILAR

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR