Türkiye’de ilk zinciri üreten aile / Üçüncü kuşak iş başında

StoryBox’ta bu hafta Türkiye’de ilk zinciri üreten aile var… İki kuşağın ardından Eğinlioğlu Grup Yönetim Kurulu Başkanı olan Orçun Eğinlioğlu, şirketlerinin başlangıç sürecinden geldiği noktaya kadar tüm detaylarını anlattı. Dünyanın birçok önemli yapılarına ve çalışmalarına ürünler gönderdiklerini belirten Orçun Eğinlioğlu, “Deepwater Horizon, Meksika Körfezi’nde battığı zaman solvent çalışmaları için zincirleri biz gönderdik. Avrupa’nın en büyük inşaat projelerinden biri olan Londra Metrosu’nun bütün askı, havalandırma ve aydınlatma sistemlerini ayrıca inşaat sürecindeki bütün ürünlerini biz tedarik ettik” sözlerini sarf ediyor.

Eğinlioğlu, Türkiye’de ilk zinciri üreten aile. Dedesi ile başlayan serüven önce babası ile şimdi de üçüncü kuşaktan Orçun Eğinlioğlu ile devam ediyor. İşlerin nasıl başladığını anlatırken önce dedesinden bahsediyor. Dedesi 1930 yılında topraktan kurşun izabe ederek ticari hayatına başlamış. Bir gün bir inşaatın önünden geçerken deprem bağlantısı görüyor, ‘diğer ucunu da kıvırırsak bu bağlantının zincirini yapabiliriz’ düşüncesiyle ailenin ilk sanayicilik temelleri 1942 yılında bu fikirle atılmış oluyor. Daha sonra 200 kişiyi işe alarak elle zincir üretmeye başlıyorlar ve Türkiye’nin ilk zincirini üretiyorlar.

Orçun Eğinlioğlu, iki kuşaktır sanayici olan bir ailenin oğlu olarak 1980 yılında Balıkesir’de dünyaya geliyor. İlk, orta ve lise öğrenimini Balıkesir’de yaptıktan sonra İstanbul’da Bilgi Üniversitesi’nde ekonomi okuyarak aile işine geri dönüyor. Ancak çok ufak yaşlardan itibaren işlerle çok içli dışlı. Lisede babasının sağlık sorunları nedeniyle hem okuyor hem de işten kopmamak için eski müşterilerini Karaköy’e gidip ziyaret ediyor. Daha öncesini ise şöyle anlatıyor:

“Çocukluk yıllarım hep işletmenin orada geçti. Evimiz de işletmemize çok yakındı. Bu bir atölye gibi düşünülebilir. Hep bahçesinde oynardık, yaşımız ilerleyince ortaokulun ilk tatil dönemiydi, babam ‘artık çalışman lazım’ dedi. Ama çalışmak dediysek öyle keyfe keder değil, sabah 8, akşam 5. Bir patronun çocuğu gibi değil, bir işçi gibi çalıştım. Fiziken yapabildiğim kadar destek olmaya çalışıyordum. İlk iş hayatına ortaokulun yaz döneminde başladım. Babam disiplinliydi. Hatta annem ‘bu çocuğa bu kadar yüklenme’ derdi, rahmetli nur içinde yatsın bir gün anneme ‘bu çocuk bugün üzülmezse, yarın sen üzülürsün’ dediği hala kulaklarımda.

60 YILLIK TECRÜBE İLE İŞE BAŞLADIM

Ben hep dedemin ve babamın iş hayatında yaşadığı zorluklar, üretimde yaşadığı zorluklar, çektiği sıkıntıları dinleyerek büyüdüm. Sanki kendim yaşamışçasına benimsemiştim. İçimde sahip çıkma isteğim vardı. İşi de geliştirmekle ilgili çok hevesliydim, hep hayal kurardım. İş hayatına atıldığımda şunu fark ettim, benden önceki 2 kuşağın 60 yıllık tecrübesiyle işe başladım. Bu çok büyük bir avantajdı. Çünkü bir miras vardı ve en önemli miras ailemizin soyadıydı, itibarıydı.”

Okulu bitirince tam zamanlı olarak çalışmaya başlayan Eğinlioğlu, kademe kademe sorumluluk almaya başlar ve bu sorumluluklar giderek artar. O dönemi şöyle anlatıyor:

“Ben 2004 yılında işe başladığımda 2’inci ve 3’üncü kuşak birlikte çalıştık. Tabi bu süreçte insanların iş yapış şekli birbirinden farklılık gösterebiliyor. Çağ değişiyor, beklentiler farklı olabiliyor. Babam çok çağdaş biriydi, babası ile arasında yaş farkı olduğu için çocuklarıyla arkadaş gibi olmayı tercih etti. İşe başladıktan sonra hiçbir zaman davul benim boynumda tokmak babamın elinde olmadı. Kendi kararlarımızı kendimiz almamıza ve onların arkasından koşmamıza müsaade etti.

BİZİM BUNLARI ÜRETEBİLECEĞİMİZİ HİÇ DÜŞÜNMEMİŞLERDİ

Çok seyahat ediyordum çünkü şimdiki gibi firmalara ulaşmak kolay değildi. Yerinde pazar araştırmalarını yerinde yapmak gerekiyordu. Bir firmadan aldığım bilgiyi diğer firmaya satıyordum, olmayan ürünleri pazarlıyorduk, bir nevi gelip sonra burada zorluklarla yüzleşiyorduk. Aldığım büyük risklerden biri, satamadığımız hatta bizden talep olmayan ürünlerin kalıplarını yaptırdım ve bunları çantama koyup firma firma gezdim. O dönemde ulaşabildiğimiz firmalar hep üreticilerdi ve onlara ulaşmak bizim için kolaydı. Bizim bazı şeyleri yapabileceğimize, başarabileceğimize inanmadıkları için kendilerine özgüvenleri fazlaydı. Ama fazla özgüven inşaları hataya sürüklüyor, savunmasız bırakıyor. Bizim üst segment ürünleri yapabileceğimizi hiç düşünmemişlerdi. Bu tam 15 yılımı aldı, çok fazla üretime girdim. Onların çevrelerinden faydalandım. Hatta bir üreticinin paylaşmaması gereken sırları, bizim yapabileceğimize inanmadıkları için bizimle paylaştılar. Bunlar ticarette eğer üreticiyseniz çok değerli.

Ben zincir üretiminde en alttan en üst kademeye kadar her noktada çalıştım. Makinelerin çalışma prensiplerini, nerelerde problem çıkarabileceğini, artılarını, eksilerini her aşamasını çok iyi bilirim. Yunus Emre’nin çok güzle bir sözü var; kader mücadeleye aşıktır diye… Ben mücadele etmeyi çok severim asla pes etmem. Ticarette istikrarlı olmak lazım. Kademe kademe üzerine koyarak işletmemizi geliştirmek için gerekli adımları attık.

Örneğin ürünlerimizi dünyaya satabilmemiz için o standartlarda üretmemiz gerekiyordu. Ama bizim ürünlerimiz bir standartta değildi. DIN normlarını firmaya entegre etmek için bunları tedarik ettim. DIN standartları Almanların pek çok üretim kategorisinde belirlediği normlar. DIN standartlarını üretime entegre ettim. Bunu söylemek şimdi çok kolay ama, biz DIN standartlarını aldığımızda o dönem ihracatını yaptığımız ürünlerin ne olduğunun farkında değildik. İlk ihracata 1994’te başladık.”

EN ÖNEMLİ KIRILMA NOKTASI

İş hayatındaki en önemli kırılma noktalarından birini anlatan Eğinlioğlu, şöyle konuşıuyor:

“Almanya’da çok eski bir üretici müşterimiz vardı, çok da iyi ilişkilerimiz vardı, sık sık üretimine girip çıkabildiğim, sorular sorabildiğim. Çünkü adamların bizim üretemeyeceğimize inançları o kadar fazlaydı ki, nasıl olsa biz bu ürünleri üretemeyiz diye düşündüğü için açık açık pek çok noktayı gösteriyorlardı. Bir gün orada 20-25 gaz bacasında zincirlerin ısıtılarak suya sokulduğunu gördüm. Bizim bu şekilde bir ısıl işlemle zincir üretildiğiyle ilgili fikrimiz yoktu. Sorular sormaya başladım, suyun sıcaklığı, zincirin suya girmeden önce ki ısısı, en son bunun çekme hızını sorduğumda adam, ‘bu bizim 60 yıllık tecrübemiz’ dedi. Ben de bunun o kadar zaman almayacağını saniye tutarak çarkı işaretledim, daha sonra beni üretim tesisinden çıkardılar. Döndüm işletmeye geldim. Oradaki prosesi çözmek için çok araştırma yaptım, Türkiye’de ilk kez kısa metrajda indüksiyonla yük kaldırma zincirlerini ürettim. Ama bu iki yılımızı aldı. İki yıl test yaptık, ürettiğimiz ürünleri çöpe attık. Onların 20 metrede yaptığı işi biz 1 metre 20 santimlere kadar indirdik. Bu bizim ortalama satış fiyatlarımızı yükseltmede attığımız en önemli, en agresif adımdı. Yük kaldırma zincirlerini üretir hale gelmiştik artık. Fakat bu sefer makine alt yapımız ve kalibrasyon test hatlarımız buna yetersizdi. Bunları yeterli hale getirmek için de pek çok makine yatırımı yaptık. Yük kaldırma zincirlerini sıfırdan layığıyla satılabilir hale getirmek ve Almanlarla aynı kaliteyi üretebilmek 10 yılımızı aldı.”

BİZ GİRİNCE ÇARESİZ KALDILAR

Zincir işine başından sonuna hakim olan Eğinlioğlu’ya göre en kritik nokta, üretilen her baklanın aynı kalitede, aynı standartta olması. Şöyle devam ediyor:

“Zincir hammadeye göre ve nihai üründe kullanım alanına göre farklılıklar gösterir. Buna göre de çeliği seçmeniz gerekir. Biz ülkemizde zaman zaman vasıflı çelik bulamadığımız için demir çelik fabrikalarına özel dökümler yaptırıyoruz. Kendi kimyasal alaşımlarımız var ve bunlara göre üretim yaptırıyoruz. Kendi formüllerimiz var geliştirdiğimiz. Bu kimyasal analizlere göre döküm yaptırıyoruz.

Bizim ürettirdiğimiz özel çelikler sebebiyle ürünlerimizin yaşlanma zamanları Alman standardının bile yüzde 50 üzerinde. Bu hem kendi geliştirdiğimiz çelikten hem de ısıl işlem tekniklerimizden kaynaklanıyor. Bu da bizi rakiplerimize karşı kuvvetli kılıyor. Biz Almanya’da ilk pazara girerken pek çok üretici korumacı politika izledi, ama biz gelişimimizi kendi içimizde tamamlamıştık. Onların standatlarında ürünler hazırlanmıştı ve gerçekten çaresizlerdi. Ben burada şuna değinmek istiyorum, taşı aşındıran suyun gücü değildir, suyun sürekliliğidir. Biz ısrarcı bir şekilde gelişime ve üretimin kalitesini artırmaya odaklandık.

Biz üretimde kullandığımız makineleri kendimiz yapıyoruz. Bu bizi rakiplerimizin önüne geçiriyor. Test segmentlerini artırdık. Avrupa’da ortalama 6 hat bir kalibrasyondan geçerken, bizde her hat 2 kalibrasyondan geçer. Avrupa ortalamasının çok üzerinde bir kalite kontrol sistemimiz var. Tabi bunları gezip gördüğümüz farklı üreticilerin üretim tekniklerinden edindik. Üzerine kendi bilgimizle harmanladık. Pek çok ürünü sürdürülebilir şekilde üretmek için makinelerimizde geliştirmeler yaptık. Şu anda üretimde kullandığımız hatlar dünyanın en hızlı hatları. Kalitede bir sapma yaşamıyoruz, bu üretimin temelinden gelmemizden kaynaklanıyor.

5 yıl önce bir Ar-Ge şirketi kurduk. Burada zincirin üretim tekniğini değiştirmek istiyoruz. Şu anda endüstri 5,0’la ilgili ciddi çalışmalar yapıyor Almanya. Buradaki amaç karanlık fabrikalar, üretim maliyetlerini, enerji harici maliyetleri dünyanın her yerinde sabitleyebilmek. Biz de zincir üretimiyle ilgili üretim tekniğini değiştirmek için ciddi çalışmalar yapıyoruz. Bunları devraldığımızda ülkemizi sektörümüzde çok daha iyi temsil edeceğiz.”

İSPANYA’DAN TESİS ALDIK BURAYA GETİRDİK

Şu anda ayda 1500 ton zincir ürettiklerini ve bunun yüzde 97’sini ihraç ettiklerini söyleyen Eğinlioğlu, “Ağırlıklı ihracatımız Orta Avrupa, Amerika, Güneş Afrika, Avustralya, Çin. Avrupa’da ihracat yapmadığımız ülke sayısı oldukça az ama sıralama yapacak olursam öncelik Almanya ve komşularında, İskandinav ülkelerinde ve İngiltere’de. Biz sektörümüzde hem döviz girdisi sağlıyoruz, hem de ülkemizden döviz çıkışını minimize ettik. Bu anlamda ekonomiye çük büyük katkımız olduğunu düşünüyorum. 12 ana ürün grubunda ürün üretiyoruz. Yük kaldırma, yük gerdirme, ormancılık, yapı marketler, balık çiftlikleri, balıkçılık, madencilik, tarım, baş üstü veya yer altı konvörleri ana sektörlerimiz. Onun için ürettiğimiz ürünler endüstrinin her noktasında kullanılıyor.” diyor.

Geçen sene 15 milyon dolarlık ihracat yaptıklarını ve İspanya’dan bir tesis satın aldıklarını kaydeden Eğinlioğlu, şöyle devam ediyor:

“İspanya’da bu tesisi orada çalıştırmamız istendi fakat biz ülkemizin iş gücüne enerjisine, dinamizmine güveniyoruz. Makineleri oradan söküp komple tesisi kendi işletmemize dahil ettik. 4 yıl önce de Romanya’dan bir tesis satın almıştık. O tesis için de Romanya’dan Avrupa fonlarından faydalanabileceğimiz için orada üretim yapmamız istenmişti, o tesisi de yine ülkemize olan inancımızdan kendi üretimimize dahil ettik.

Ürettiğimiz ürünler gelişmiş ekonomilerde kullanılıyor. Bu ülkelerde yıllık büyüme çok hızlı değil. Zincir sektörü, eğer temelden gelmiyorsanız, yatırım maliyetlerinin yüksek olduğu bir sektör. Bu sebeple işlerini sürdüremeyen firmalar işletmelerini kapatmak zorunda kalıyor. Ben işe başladığımda Avrupa’da 22 üreticiydik, bugün bizim çapımızda 4 üreticiden birisiyiz. Şu anda kendi segmentimizde Avrupa’nın en büyük üretim kapasitesine sahibiz. Rakiplerimiz Alman, Avusturyalı ya da fonlara ait Amerikalı şirketler. Uzakdoğu’yu bundan ayrı tutuyorum. Uzakdoğu’da 400 tane üretici var irili ufaklı. Bunlar arasında bizim segmentimizde ürün üretebilecek büyük firmalar da var. Dünyanın en büyük üreticisi Çin’de. Fakat bizim hedeflediğimiz pazarın dışında daha vasıfsız ürünler üretiyorlar. Bizim odaklandığımız ürün grubu en üst ürünler. Şu anda o ürünleri ihraç ediyoruz, yatırımlarımızı da üst segment, daha katma değerli ürünlerde sürdürüyoruz. İş hayatına ilk atıldığımda ihracat yaptığımız firmalar bize en vasıfsız ürünleri ürettiriyorlar ve ortalama satış fiyatları 0.60 – 0.65 Euro/kilo bandındaydı. Biz yaptığımız çalışmalar ve üst kalite ürünlerle ortalama satış fiyatlarımızı 2.20 Euro bandına çıkardık.

Geçen sene yıllık üretim kapasitemiz 7 bin ton civarındaydı. Bu yıl yüzde 60 kapasite artırımına gittik. Bu yılı 11 bin tonla kapatmayı planlıyoruz. Yeni bir yatırım planımız var. Üretim tesisi kuracağız. Bu üretim tesisini 3 yılda tamamlamayı düşünüyoruz. 4 bin 500 ton aylık üretim kapasitesine çıkacağız ki, bu geçen sene ürettiğimiz yıllık üretim kapasitesinden daha fazla. Bu bizi dünyada bir numara yapar.”

EN PRESTİJLİ PROJELERE ÜRÜN GÖNDERİYOR

Dünyadaki önemli projelere ürün gönderdiklerini söyleyen Eğinlioğlu, “Deepwater Horizon Meksika körfezinde battığı zaman solvent çalışmaları için zincirleri uçakla Meksika körfezine sevk ettik. Hükümet tarafından belirlenen en hızlı 10 üretici listesindeydik. Daha sonra NATO araçlarına kumda ve karda gitmek için çok özel zincirler ürettik. Bunlar önemli projelerimizdi. Son dönemlerde Avrupa’nın en büyük inşaat projelerinden biri olan Londra metrosu. Londra metrosunun bütün askı, havalandırma ve aydınlatma sistemlerine ürünleri biz tedarik ettik.”

Üretimde kullandıkları en son teknoloji 70 hatlarının ve 280 civarında makineleri olduğunu belirten Eğinlioğlu, “Bu makinelerin yüzde 90’ını adetsel olarak biz ürettik. Mekanik, elektrik, elektronik, hidrolik bütün yazılımlarını ve üretim süreçlerini kendi bünyemizde yönetiyoruz. Biz teknolojiyi ithal eden bir firma değiliz. Şu anda üretimimizde kullandığımız makineleri kendimiz ürettiğimiz için ürünlerimizdeki katma değer oranı gözükenler çok daha fazla.

Üretimde ana giderlerimizden bir tanesi enerji. Enerji de küresel bir sorun. Özellikle yeşil enerji tüketimine yönelmemiz lazım. Düşük karbon ayak izine odaklanıyoruz. Önümüzdeki dönemde yüksek karbon emisyonu olan işletmelerin Avrupa’ya ve Amerika’ya ihracatlarına vergiler gelecek. Biz de solar panellerle enerjimizin, enerji tüketimimizin yüzde 20’sini üretmek için bir yatırım yaptık. Geri kalan yüzde 80’lik kısmını da bu yıl sonuna kadar tamamlamayı düşünüyoruz.” diyor.

BABAMIN İKİ SÖZÜNÜ HİÇ UNUTMAM

Konuşmasında babasının sözlerine ve öğütlerine çok sık vurgu yapan Eğinlioğlu, şöyle devam ediyor:

“Babamın kulağıma küpe olan iki sözü var. Biri, sahip olamadığınız iş sizin işiniz değildir. Üretimin her noktasında olun, hakim değilseniz, hakimiyetinizi kaybediyorsanız o işi yapmayın derdi. Biri de bilmediğiniz konularda yatırım yapmamamız gerektiğini nasihat ederdi. Biz dikey değil, paralel büyüyen bir yapıyız. Üretimlerimizi tamamlayan ürünleri üretmeye varız, kendi sektörümüzde gelişmeye varız fakat farklı sektörlere yatırım yapmak gündemimizde yok, uzmanlaştığımız alan zincir üretimi bunu sürdürmek ve gelecek kuşaklara devretmek istiyoruz.

Ben çocukluk yıllarımda işe başladığımda zincir üretim atölyemizde çalışan sayısı 5’ti. Üniversiteden mezun olup, işe başladığımda kadromuz 20 kişi civarındaydı. İdari personel iki kişiydi. Biz devraldıktan sonra yapmak istediğimiz hedefler doğrultusunda koyduğumuz hedefler doğrultusunda kadromuzu genişlettik. Şu anda grup bünyesinde toplamda 225 kişiyiz.”

MOTİVASYONUM ASLA PARA DEĞİL

Paranın hiçbir zaman kendisi için bir motivasyon kaynağı olmadığını anlatan Eğinlioğlu, önemli olanın başarı olduğunu belirtiyor. Eğinlioğlu, “Sektörde söz sahibi olmak benim için bir motivasyon kaynağı. Biz ürünlerimizi sattığımız pek çok pazarda fiyat belirleyici konumdayız, bu benim için bir motivasyon kaynağı. Ayrıca bu mutluluğu, başarıyı ekibinizle paylaşabiliyorsanız ve burada bir aidiyet duygusu yakalayabiliyorsanız bu benim için bir motivasyon kaynağı.

Bence başarının sırrı istikrardır, ısrarcı olmaktır, vazgeçmemektir. Israrcı olunursa başarı gelir. Ben yeni yatırımcı ve girişimci arkadaşlara şu öneride bulunmak isterim. Amaç para kazanmaksa farklı yollar var. Ama üretim çok keyifli, çünkü yanınızda çalıştırdığınız insanları mutluluğu sizi mutlu ediyor. İstihdam sizi mutlu ediyor, ürünlerinizin kabul görmesi sizi mutlu ediyor. Üreticiler para kazanmaktan daha çok hazzı, ürünlerinin gördüğü kabulden alıyor.

BAŞARI İÇİN MÜCADELE EDİN

Yeni yatırımcı ve girişimci arkadaşlara benim naçizane tavsiyem, başarı altın tepside sunulmaz, hayatta başarılı olmak için mücadele etmek gerekir. Bu mücadeleyi vermezlerse, ticari hayatlarının belli bir kısmında paraya ulaşabilirler ama bir şeyleri üreterek elde etmenin verdiği hazzı asla yakalayamazlar. Israrcı bir şekilde mücadele etmek lazım. Eğer bir su akıyorsa ve bu suyu durduramıyorsanız yönünü değiştirmeyi deneyin, hiçbir şey imkansız değildir. Biz çok ısrarcıyızdır yaptığımız işlerde, kolay pes etmeyiz. Bizi sektörümüzde ilerleten bu oldu, problemlerimizi gördük, eksiklerimizi gördük ve üzerine gittik. Yeni problemlerle karşılaştık onun da üzerine gittik. Israrcı olup problemler karşısında pes etmemek lazım.   

spot_img

SON YAZILAR

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR